Son Osmanlı Padişahı VI. Mehmed Vahdeddin Ülkeyi Niçin ve Nasıl Terk Etti?

Sultan Vahdeddin (ya da yaygınlaşmış telaffuzuyla Vahdettin) çoğunlukla tarih bilimden uzak bir şekilde, yıllardan beri ideolojik malzeme edilerek ele alınmış olan tarihî bir karakterdir. Bu son padişahı ak veya kara ilan etmeden tam manasıyla anlamaya çalışan ve gerçeği arayan insan sayısı yok denecek kadar azdır.

8 Temmuz 1918'de abisinin vefatı üzerine tahta çıkan VI. Mehmed, Suriye-Filistin'in kaybedildiği bir tabloyla karşı karşıyaydı.

Anadolu tehdit altında olmakla birlikte, bu vakitten sonra sultanın savaşın sonucunu değiştirecek bir şey yapması mümkün değildi. Bu zeminde, savaşın sorumlusu olarak görülen İttihat ve Terakki yönetimine yüklenerek yapılacak olan barış antlaşmasını iyileştirmeye çalıştı.

Son padişahın ilk hatası Damad Ferid'e güvenmek oldu. Zira Damad Ferid ne askerlikle ne de siyasetle kendini topluma kanıtlayabilmiş bir karakter değildi.

II. Abdülhamid zamanında dahi bizzat padişahın politikası olarak geri plana çekilen Damad Ferid, Mondros Ateşkesinden sonra hiç kimsenin topa girmek istemediği bir ortamda 4 Mart 1919'da sadrazam oldu. Her ne kadar kabiliyetli bir devlet adamı olmasa da padişahın İngilizlerin güvenini kazanarak barış şartlarını yumuşatmak politikası için, en uygun isim olacaktı.

Damad Ferid hükumetinin uygulamaları, bazı eski İttihat ve Terakki üyelerinin savaş suçlusu ilan edilerek idamlarına yol açtı.

Bu uygulamalar İngilizleri memnun etse de Türk halkı nezdinde büyük bir tepki çekiyordu. Nisan ayında Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in idam edilmesi halk arasında büyük bir üzüntü ve kızgınlığa sebep oldu. Ahali bu durumun sorumlusu olarak önce Damad Ferid ve sonra da onu sadarete getiren Padişah VI. Mehmed'i görüyordu.

Mustafa Kemal Paşa'nın tesiriyle 1919 yazında Milli Mücadele örgütlenmeye başlayınca, hükumet ve padişahın buna karşı tavrı daha büyük tepkilere yol açacaktı.

Mayıs ayında İzmir işgal edilmişti ve orada yaşanan vahşet halkın zihninde silahlı savunmadan başka bir seçenek kalmadığı fikrini doğurmuştu. Oysa padişah ve sadrazam böyle bir hareketin başarıya ulaşacağına inanmıyorlardı. 

Dolayısıyla İngiltere ile arayı açacak olan Kuvayı Milliye hareketini engellemeye çalıştılar. Özellikle Mustafa Kemal ve Rauf (Orbay) Beyler adına birçok yakalama kararı çıkartıldı ve çeşitli valiliklere onların sözlerine itibar edilmemesi hakkında telgraflar yazıldı.

1920 yazında Damad Ferid'in Kuvayı Milliye'ye karşı İngiliz destekli Kuvayı İnzibatiye namlı bir silahlı teşkilat kurması, Anadolu halkı nezdinde büyük bir ihanet olarak algılandı.

Padişahın bu uygulamalara göz yumması ve Damad Ferid'in sadaretten alınması tavsiyelerine karşı ''ben istersem Rum Partiği'ni de Hahambaşı'nı da sadarete getiririm'' gibi radikal bir tavrı benimsemesi, olumsuz bir hava yaratıyordu. Ancak Sevr Antlaşması ile beklenildiğinden çok daha ağır şartlara imza koyulması padişahın Damad Ferid'e olan güvenini sonlandıracaktı.

Padişahın resmen düşüşü ise 1922 yılının sonlarına doğru, Milli Mücadele'nin zaferle tesciliyle birlikte olacaktır.

TBMM esasen 16 Mart 1920 itibariyle hükumeti tanımıyor ve halkın temsilcisinin tamamen kendisi olduğunu savunuyordu. Bu tarih İstanbul'u İngiliz kuvvetlerinin resmen işgali ve Misak-ı Milli'yi kabul eden son Mebusan Meclisini dağıttığı tarihti.

3 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasından bir gün sonra İstanbul hükumeti de istifasını sunacaktır. Bir süredir zaten bölgede bulunan Refet (Bele) Paşa da resmen şehirde kontrolü ele almıştır. Padişahı ülkeyi terk etmeye sebep veren unsur ise ölüm tehlikesidir.

Tam bu sıralarda, Kuvayı Milliye'yi ağır şekilde eleştiren gazeteci Ali Kemal Beyoğlu'nda tıraş olduğu sırada berberden kaçırılmıştır.

Ali Kemal'in İzmit'te linç edilerek feci şekilde öldürülmesi padişah nezdinde çok büyük bir etki bıraktı. Kendisinin de benzer bir akıbete uğrayacağını düşündüğü anlaşılmaktadır. Bu sebeple padişah, İngiliz General Harrington'a sığınma talebini iletti.

İngiliz General, padişahın sözlü değil yazılı bir talepte bulunmasını istedi ve 16 Kasım 1922'de şu mektup kendisine iletildi:

Dersaadet (İstanbul) işgal orduları kumandanı General Harrington cenablarına.

İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere Devlet-i Fehimesine iltica ve bir an evvel İstanbul'dan mahall-i ahara (başka bir yere) naklimi talep ederim efendim. 16 Teşrinsani (Kasım) Sene 1922

Halife-i Müslimin 

Mehmed Vahdeddin

Son padişah bu talebi üzerine ülkeyi terk edip Malta'ya geçmiştir. 18 Kasım 1922 günü de TBMM Abdülmecid Efendi'yi yeni halife seçmiştir.

i.pinimg.com

Böyle bir ortam ve kriz hali içerisinde, padişahın mevcut hazine ve değerli eşyaları saraydan alma imkanı varken bunları bilerek bıraktığı gibi söylemler gülünçtür. Zira hayati tehlikesini düşünen padişahın saraydan değerli eşyaları götürmesi düşünülemezdi ve bu maddeten mümkün değildi.

Netice itibarıyla son padişah VI. Mehmed Vahdeddin ne bir hain ne de bir kahramandı, sadece başarısız bir padişahtı. İmkan ve zemin dahilinde kendince faydalı gördüğü politikaları benimsedi ve uygulamaya koydu. Çevresinde tecrübeli askerlerin ve devlet adamlarının bulunmaması, kendi birikiminin yetersizliği padişahın yanlış kararlar vermesine tesir etti.

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
YORUMLAR
16.01.2018

ulkesindeki insanlar bagimsizliklari icin cephede canlarini verirken o ulkenin lideri dusmanla isbirligi yapiyorsa, ulkesi icin savasanlari adi suclu ilan ediyorsa, kusura bakmayin buna sadece basarisiz bir padisahdi diyemeyiz, bu dupeduz vatan hainligidir, kendi halkina ihanettir.

16.01.2018

içerikte ne şiş yansın ne kebap anlayışı var yani vahdettine hain demeyelim ama vahdettini sevmeyenler de bozulmasın

16.01.2018

her zamanki gibi tarihi tek yönlü inceleyen acikli bir icerik olmus. Murat Bardakci'nin sahbaba kitabini ve rahmetli Kazim Karabekir pasanin istiklal harbimiz adli kitabinin ilk cildini (ikinci yildi ne yazik ki engellenmistir/yaktirilmistir) okuyanlar bilirler ki, Mustafa Kemal'i milli mücadeleyi organize etmesi icin Samsun'a yollayan ve kendi tabiriyle yildirimlari üzerine ceken son padisah vahdettin'dir. kesinlikle padisahi ya da osmanliyi savunmak icin yazmiyorum bunlari ama size ögretilenleri/anlatilanlari sorgulayin.yanlis bilgi felaket dogurur. öyle ezbere hain korkak demekle olmuyor, kendinizi gülünc duruma düsürmeyin

Murat Bardakçı, Atatürk düşmanı değil mi? :D İslamcılar Murat Bardakçıdan okumayı çok sever. Birde "kesinlikle bunları osmanlıyı ya da padişahı savunmak için yazmıyorum" yazmış. HAHAHAHA :D

20.01.2018

Vahdettin bir hain değildir, bir kahraman hiç, hiç değildir. Yalnızca düzgün bir şekilde ülkesini yönetemeyen başarısız bir padişahtır. O zamanda Kuvayımilliye ordusunun dünya hakimi ülkelerin ordularına karşı yenileceğini düşünmüştür ve Atatürk gibi savaş dehası olan insanlar harici kim olsa bunu düşünürdü. Bu yüzden de kendi canını kurtarmak istedi. Aldığı kararlar yanlış mıdır? Hem de sonuna kadar. Atatürk olmasaydı sonuçlar pahalıya patlar mıydı? Evet. Ancak gene de vatan haini diyemeyiz.

TÜM YORUMLARI OKU (61)