Son Kitabı 'Tiamat' ile Yazarlığın Nirvanasına Çıkan Usta İsim İhsan Oktay Anar

İhsan Oktay Anar hiç şüphesiz Türk edebiyatının en önemli isimleri arasında. Bir felsefe akademisyeni olan Anar, özellikle felsefenin anlaşılmaz ve karmaşık taraflarını romanlarında öylesine anlaşılır kılıyor ki felsefeyle karışık tarihi roman söz konusu olduğunda ilk akla gelen isimlerin başında yer alıyor. Puslu Kıtalar Atlası, Suskunlar ve son kitabı Tiamat gibi onlarca önemli esere imza atan İhsan Oktay Anar'ı daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Not: Kitap açıklamaları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

"Puslu Kıtalar Atlası" desek aklınıza hangi isim gelir?

Evet, bugün içeriğimizin konuğu kitaplarını öve öve bitiremediğimiz İhsan Oktay Anar!

Türk edebiyatının hali hazırda en önemli isimlerinden biri olan İhsan Oktay Anar, 1960 yılında Yozgat'ta dünyaya geliyor.

Lisans, master ve doktora öğrenimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde yapan Anar, aslında uzun süre mezunu olduğu üniversitede öğretim üyesi olsa da daha sonra yazarlık tutkusunu devam ettiriyor.

Felsefe ile olan haşır neşirliğini kitaplarında okuyucusuna son derece iyi yansıtan Anar, bu avantajını kullanarak dışarıdan inanılmaz derece anlaşılmaz olan şeyleri kolaylıkla aktarabiliyor.

Bu da İhsan Oktay Anar'ı diğer yazarlardan ayıran en önemli ve değerli detay.

Gençliğinden itibaren kısa hikayeler yazmaya tutkun olan Anar'ın ilk öyküsü Kâfirler İçin Apologya" Nisan 1985'te Morköpük dergisinde yayınlandı.

Hemen ardından ilk romanı olan Puslu Kıtalar Atlası, Hulki Aktunç'un önsözüyle beraber 1995 yılında yayınlandı ve yazarlık serüveni böylece başladı.

Yazarlığa başlasa da felsefeye olan tutkusu nedeniyle 2011 yılına kadar öğretim üyesi olan İhsan Oktay Anar, bu esnada Kitab-ül Hiyel, (1996) Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri, (1998) Amat, (2005) Suskunlar, (2007) Yedinci Gün, (2012) Galîz Kahraman, (2014) adlı eserlerini birer birer yayınladı.

Felsefenin anlaşılmaz yanlarını edebi yönüyle birleştirerek okuyucularına mucizevi eserler sunan Anar, en çok tarih, polisiye ve felsefeyi bir arada barındırdığı 'kendine has' tarzı nedeniyle eşsiz hale geliyor.

İlk ve en çok beğenilen kitabı Puslu Kıtalar Atlası ile hayatımıza giren İhsan Oktay Anar, Amat adlı eserinde iyi ve kötü arasındaki bitmeyen çekişmeyi gösterirken, Suskunlar adlı kitabıyla Mevlevi kültürüne çok yerinde bir dokunuş yaparak okuyucusuna sunuyor.

Son kitabı Tiamat'ı 2022 yılında yayınlayan Anar, Tiamat'tan önce tam 8 yıl herhangi bir kitap yayınlamadı ve sevenleri, yazarlık kariyerini 2014 yılında yayınlanan Galiz Kahraman adlı kitapla sonlandırdığını düşündü.

Eğer siz de İhsan Oktay Anar'ın tarih ile polisiyeyi mükemmel bir şekilde harmanladığı eserlerine aşina olmak istiyorsanız, sizi biraz aşağıya alalım...

Puslu Kıtalar Atlası

Puslu Kıtalar Atlası, ana tema olarak varlığın gerçekliğini ve kurgusallığını sorguluyor. Roman boyu ön planda tutulan bu sorgulama, okurun kitapta gerçekleşen tüm olaylara farkındalık ile yaklaşmasını sağlıyor. Hatta romanın başkahramanı Uzun İhsan da olay örgüsünü aynı ikilem üzerinden başlatıyor.

Romanın başında Uzun İhsan, okuduğu bir kitabın etkisinde kalarak sürekli varlığın gerçek mi yoksa düş mü olduğuna kafa yormaya başlıyor. Bunun sonucunda uyku şurubu içerek düşler alemini dolaşmaya karar veriyor. Gördüğü rüyaları ise bir kitaba aktararak oğlu Bünyamin’e veriyor.

Uzun İhsan’ın gördüğü düşler ve oğluna bıraktığı kitap, romanın çerçevesini oluşturuyor. Altı bölümden oluşan romanda, söz konusu ana hikaye ve Bünyamin’in maceralarından oluşan farklı öyküler yer alıyor. Bu noktada Bünyamin de romanın bir diğer başkahramanı olarak okurun karşısına çıkıyor. Babasının ona bıraktığı atlas rehberliğinde düşler aleminde yolculuğa çıkan Bünyamin, bu serüvenin sonunda sizce nasıl bir cevaba ulaşacak?

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Kitab-ül Hiyel

Puslu Kıtalar Atlası'yla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anar'ın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, 'eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öyküleri'ni anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Bey'den Angilidis Efendi'ye, Samur ve Yağmur Çelebiler'den Uzun İhsan Efendi'ye bir sürü mucit, hiyelkar, aktarıcı, 'rivayet edici', mağdur, sarhoş, meyhaneci, kahveci... Okuyanın okumayanlara kolay anlatamayacağı ama insanın birileriyle paylaşmak isteyeceği romanlardan, Kitab-ül Hiyel.

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri

Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep 'ülkemizde' geçiyor Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz hikâyeler... Yani, Puslu Kıtalar Atlası'nı ve Kitab-ül Hiyel'i okumuş olanların tahmin edebilecekleri gibi, üzerine söz söylemesi zor, 'içine dalması' keyif verici kitaplardan: Estetik'le oyun'un, mizah'la felsefe'nin bir edebî buluşması...

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Amat

Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti. Esrarengiz adam, kalabalığı yarıp elinden tuttuğu İsrâfil'le iskeleden gemiye doğru yürümeye başladı. Kalyonun dikmesinin palangalarına asılan ve tıraka tutan gemicilere vardiyan, 'Yisa, sizi gidi sütü bozuk sünepeler! Yisa beraber! Varda ruhsuzlar! Varda! Bre aman! Laşka! Laşka!' diye feryat ediyor ve hurçların, sandıkların ve fıçıların ambarlara usûlünce istifine nezaret ediyordu. Güneşin doğmasına 7 saat kala esrarengiz adam, sürme iskeleden kalyonun çukur güvertesine çıkmak istedi. Fakat eline ne kadar asılırsa asılsın Eşek İsrâfil yerinden bir türlü kımıldamıyordu. O karanlıkta eline son bir kez daha asılıp 'Gel yâ mübarek!' diye nida eyledi. Bunun üzerine çocuk her nedense inat etmekten vazgeçti. Ne var ki, sürme iskelenin kayganlığından dolayı düşmemek için midir, İsrâfil'in kuşağına 40-50 yaşlarında, iri yapılı, sırma işlemeli siyah kaput giymiş biri yapışmıştı. İşte bu adam kuşağı bırakıp küpeşteye tutundu ve güverteye ayak bastı. Bunun ilâhî düzenin bozulması demek olduğunu hiç kimse bilmeyecekti.

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Suskunlar

Yeni Kapı Mevlevihanesi’nde sema yapan bir hayaletin görülmesiyle başlayan konu, tüm Konstantiniyye tarafından kısa sürede duyulur ve herkesi bir korku kaplar. Öte yandan Davut ve Eflatun ikizdir. Annelerini hiç görmeyen bu iki çocuk, Veysel’in gayrimeşru çocuklarıdır. Her ikisi de musikîye gönülden bağlıdır. Bir gün Davut, hayaletin görüldüğü sokağa gider ve orada Neva isimli güzel bir kızla karşılaşıp aşık olur. Neva’nın annesi, Davut’tan ebced hesabı ile yazılmış büyüyü bozmasını ister. Bu büyü aynı zamanda bir saz semaisidir. Davut her çaldığında karşısına hayalet gelir. Bu hayalet artık kendisine musallat olmuştur.

Davut, bu işin peşini bırakmaz. Büyüyü çözmeye niyetlidir. Diğer taraftan mahalleye yeni taşınan meşhur vaiz Hacı İskender isimli bir de şahıs vardır. Verdiği vaazlarda devamlı musikîyi kötüleyip, günah olduğundan bahseder. Kitabın ilerleyen bölümlerinde şehrin en usta 6 musıkî ustasını öldürecek, 7’nciye dokunamayacaktır. Bu kişi gerçek musıkî ustası olarak kabul edilen Eflatun’dan başkası değildir. Daha sonra anlaşılacaktır ki Hacı İskender olarak bilinen bu şahıs aslında hayalet Asım Efendi tarafından satın alınan bir cücedir. Kendisini Tağut’a yani şeytana ölümsüzlük vaadiyle satmıştır.

Peki tüm bu hakikatler nasıl ortaya çıkacaktır? Elbette ki susarak.

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Yedinci Gün

Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak.

İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Galiz Kahraman

'Bütün zamanların kahramanı olan bir insanın hikayesidir bu. O hem herkes hem de hiç kimsedir. Dünyadan alacağını tahsil etmeye gelmiştir. Çünkü, Tanrı dahil herkesin ona borcu vardır. Vebaline girilen tüyü bitmedik yetim işte odur. Kadim zamanlardan beri hakkı yendiğine göre, sonlu ama sınırsız bir evrenin engin ve derin merkezi insan olmanın, 'olmasa da olur' halini icrâ etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Romantik bir insafsızlığın bakir tacizcisi olmak sonuna kadar hakkıdır. Sıradanlığın üst insanıdır o. Asilliğiyle asilleşememesi umrunda bile değildir. Onun umrunda olan tek şey, sadece ve sadece kendini algılamak, kendi küçük âlemine sığan kainatı kabul etmektir. Çünkü bilmektedir ki, gerçek bilgelik de zaten budur.'

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Tiamat

“Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani

karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu.

Onun uyanıp cisimleşmiş hâli olan diğer çelik canavarın belirsiz silueti ise satıhtaki zayıf aydınlığın hemen altında âdeta kımıltısızdı.”

İhsan Oktay Anar’ın derin denizlerde kurduğu âlemde, o belirsiz, kımıltısız siluetin hem içinde hem dışında, olağanüstü bir hikâyede, hikâyeyiz.

Kitaba buradan ulaşabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Gülseren Budayıcıoğlu'nun Kitaplarını Sevenlerin Ayıla Bayıla Okuyacağı Kitap Önerileri
Her Ay En Az 1 Kitap! Nisan Ayında Okuma Listenize Eklemeniz Gereken Kitap Önerileri
Her Üniversite Öğrencisinin Mutlaka Okuması Gereken 21 Kitap

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
YORUMLAR
09.04.2022

Ne yazsam klişe olacak. Dili ve kurgusuyla mı desem...tarihi bambaşka perslektifle yansıtması mı desem...o tasvirleri, araya sıkıştırdığı insanın gözünden yaş getiren esprileri... Yaşar Kemal dağları, ovaları,mertligi,yokluğu, adaletsiz feleği yazdı. Pamuk,kentlerin çelişkili bireyini, doğuyu anlamayan aydını, batililasamayan doguluyu yazdı. Ihsan OktayAnar insanı,onun var olmak için neler yapabileceğini, ve hayata tüm kötülüğün insandan gelebileceğini ama yine ilacın insan olduğunu yazdı. Iyi ki de yazdı...okumadıysanız kitap okurum demeyin.Net. cok yasa İhsan hocam...

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ