Son Gözdemiz: Longevity

Son zamanlarda özellikle sosyal medyada çok sık karşımıza çıkan bir tanım var: LONGEVİTY. Nedir bu? Uzun yaşamanın sırları mı? Her gün yeni bir ilacın, “mucizevi” besinlerin icat edildiği günümüzde “longevity uzmanları” ne iş yapar?  Özellikle kozmetik ürün, uygulama ve besin takviyelerinde çok sık karşımıza çıkmaya başlayan bu kelimenin tam anlamı ne ve MİNDFULLNESS gibi ne yazık ki içi boşaltılmaya müsait bir kavram mı? Kafamda bu sorularla Özge Çelik’e ulaştım. Sosyal medyada bu konuyla alakalı paylaşımları en çok dikkatimi çeken isimlerden biri oydu çünkü. Detaylıca anlattı. 

LONGEVİTY GİRİŞ 101 röportajı diyelim. Keyifli okumalar…

-Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım isterim. “Anti inflammaging&longevity coach” yazıyor sosyal medyanızda. Bu tam olarak ne demek?

Ben Prof. Dr. Özge Çelik. Moleküler Biyoloji ve Genetik Profesörüyüm. Akademik çalışmalarım ve şahsi sorularımın cevaplarını ararken aldığım eğitimlerin ışığında bireye özgü danışmanlık sistemimi geliştirdim.  Moleküler Wellbeing® Danışmanlığımı temelde “Anti-Inflammaging & Longevity Coaching” sistemi olarak tanımlıyorum yani işim inflamasyonun yaşlanma üzerindeki etkilerini azaltmak ve danışanlarımın kendilerine özel, sürdürülebilir bir sağlık yolculuğuna çıkarmak. 

-Longevity şu aralar çok sık duyduğumuz bir kavram. Tam olarak “uzun yaşam” mı demek ve neden şimdi bunu bu kadar duyar hale geldik? İnsanların ölüm korkusu mu arttı? Yoksa gelişen bilim, teknoloji dünyası ile insanlar ölümsüzlüğe daha yakın mı hissediyor, kabullenişimiz mi azaldı?

“Longevity,” basitçe “uzun yaşam” olarak çevrilebilir ancak modern bilim ve sağlık dünyasında bu kavram çok daha derin bir anlam taşıyor. Longevity, yalnızca yaşam süresini uzatmayı değil, aynı zamanda bu sürenin kaliteli, sağlıklı ve bağımsız bir şekilde geçirilmesini ifade ediyor. Yani burada “uzun yaşam” derken kastedilen, sağlıkla ve yüksek bir yaşam kalitesiyle geçen uzun bir yaşam. Bilim ve teknoloji alanında elde edilen ilerlemeler, insan ömrünü uzatma, yaşlanmanın biyolojik mekanizmalarını anlama ve hatta yavaşlatma konusunda önemli kapılar araladı. Genetik, epigenom, hücresel onarım mekanizmaları ve hatta yapay zekâ destekli tıp alanındaki gelişmeler, artık yaşlanmanın bir kader olmadığını, bazı yönlerden yönetilebilir bir süreç olduğunu gösteriyor.  İnsanlar, daha aktif, üretken ve enerjik bir yaşlılık hayal ediyor. 

-Ben bu kavramın bu kadar hızla yayılmasından endişeliyim, eğitimler veriliyor, insanlar uzmanlık programlarına gidiyor. Sertifikalar yine havada uçuşacak gibi. MİNDFULLNESS için de benzeri olmuştu…

Longevity kavramının hızla yayılmasından, sertifikalarla yeni bir iş alanı gibi görülmesinden açıkçası ben de endişe duyuyorum. Geçmişte mindfulness gibi derin bir öğreti sertifika programlarıyla kolay erişilebilir hale getirildi. Fakat bu aynı zamanda kavramın içinin boşaltılmasına ve değersizleşmesine yol açtı. Longevity yalnızca bir etiket veya geçici bir kazanç kapısı olarak görülmemeli; bilgi derinliği, bilimsel yaklaşım ve etik değerler gerektiren çok boyutlu bir alan olduğu bilinmeli. Ancak bugün, kozmetik uygulamalar için yeni bir kılıf olarak kullanıldığını da görmekteyiz. Oysa longevity, biyolojik yaşlanmayı, hücresel mekanizmaları ve genetik düzenlemeleri kapsayan holistik (bütüncül, bütünü kapsayan) bir kavram.

-Ülkemizdeki diğer uzmanlarla ya da longevity üzerine kurulan gruplarla iletişim halinde misiniz? Sizce Türkiye bu konuda hangi noktada? Youtube, podcast yayınları var mesele ile alakalı. Sizin böyle bir girişiminiz var mı, olacak mı?

Ülkemizdeki diğer uzmanlarla ve longevity üzerine kurulan gruplarla iletişim halindeyim. Türkiye, longevity konusunda giderek daha fazla ilgi çeken bir nokta haline geliyor. Ancak hâlâ kat etmemiz gereken çok yol var.  Yeni kurulan Longevity Okulu'nda alanda uzman ve deneyimli akademisyenlerle birlikte kapsamlı bir eğitim içeriği hazırladık. Ben de kendi uzmanlık alanım doğrultusunda bu platformda eğitim veriyor olacağım. Ayrıca, Bütünsel Sağlık ve Wellbeing Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim. Aynı zamanda kendi akademi oluşumum içerisindeyim. Akademim için video eğitimler hazırlıyor, bireylerin sağlıklı yaşam, beslenme ve mental sağlık konularında bilinçlenmelerine yardımcı olacak içerikler oluşturuyorum. Yakın zamanda da podcast çalışmamız başlayacak. 

-İnfonuza geri dönelim istiyorum. Moleküler Wellbeing- Gen temelli danışmanlık yazıyordu. Benim ilgimi çeken bu idi. Şöyle söyleyeyim. Bir kişi DNA’sında birtakım hastalıklara yatkın olsa da doğru yönlendirmelerle bunun üstesinden gelebilir mi, bu ihtimali seçenekler arasından silebilir mi? 

İnsan DNA'sı, birçok hastalığa yatkınlığı belirleyen bir dizi genetik bilgi barındırır. Ancak, genetik yapı, tek gen hastalığından bahsetmiyorsak en fazla %10 oranında etkili. Genetik bilgiyi şekillendiren çevresel etmenler, yaşam tarzı ve epigenetik mekanizmalarımızdır ve sağlığımız üzerinde önemli bir etkiye sahiptirler. DNA'mızda bazı hastalıklara yatkınlık gösteren genetik varyasyonlar bulunabilir ancak bu durumun kaçınılmaz olduğu anlamına gelmez. Doğru yönlendirmeler ve bireysel ihtiyaçlara uygun stratejilerle, bu yatkınlıkların etkisini azaltmak veya ortaya çıkmasını engellemek mümkündür.  Genetik testler sayesinde, bireylerin olası sağlık riskleri belirlenebilir ve buna göre önleyici sağlık stratejileri geliştirebilir. 

-Çalıştığınız danışanlardan yola çıkarak kabaca bir tanımlama yapabilir miyiz? Bizim topraklarımızda (Bu meselenin coğrafya ile de alakası olduğu kanaatindeyim.) kadınlar ve erkekler hangi rahatsızlıklara daha yatkın, nelere daha çok dikkat etmek gerekiyor? Tiroid yetersizliği mesela, hemen hemen tüm kadınlarda var gibi.

Danışanlarım ve genel eğilimler üzerinden değerlendirdiğimizde, Türkiye’de ve bölgesel olarak bazı sağlık sorunlarının daha fazla ön plana çıktığını gözlemlemek mümkün. Coğrafya, beslenme alışkanlıkları, kültürel değerler ve yaşam koşulları da bu durum üzerinde önemli bir rol oynuyor. Kadınlar ve erkekler açısından farklı olarak değerlendirme yapmak istiyorum. Kadınlar açısından bakıldığında en sık görülen sorunlardan biri, sizin de belirttiğiniz gibi tiroid fonksiyon bozuklukları. Özellikle hipotiroidi, yani tiroid bezinin yetersiz çalışması, oldukça yaygın. Bu durum; yorgunluk, kilo alımı, depresyon gibi belirtilerle kendini gösteriyor ve kadınların yaşam kalitesini ciddi anlamda etkileyebiliyor. Ayrıca polikistik over sendromu (PCOS) ve insülin direnci gibi metabolik dengesizlikler de dikkat çekici bir sıklıkla görülüyor. Bu tür durumlarda hormonal dengesizlikler, stres yönetimi ve kan şekeri düzenlenmesi, özel bir önem taşıyor. Kadınlarda ayrıca menopoz döneminde kemik sağlığına dikkat edilmesi gerekiyor, osteoporoz riski de bu süreçte artıyor.

Erkeklerde ise en çok dikkat edilmesi gereken sorunlardan biri kalp-damar hastalıkları. Stresli yaşam tarzı, yüksek kolesterol ve tansiyon gibi faktörler erkeklerde bu tür hastalıkların görülme oranını artırıyor. Ayrıca, karaciğer yağlanması ve metabolik sendrom, özellikle aşırı kilolu bireylerde oldukça yaygın. Bunun yanı sıra, erkeklerde mental sağlık ihmal edilen bir konu. Toplumsal normlar gereği duygusal sağlığı görmezden gelme eğilimi yaygın olduğundan, stres kaynaklı sorunlar ileride daha ciddi rahatsızlıklara yol açabiliyor.

-Ülkemizde ekonomik durum belli. Bu şartlarda yetersiz beslenme en önemli tehlikeler arasında yer alıyor. Bir öneriniz var mı çok zor şartlar altında olan birileri için? En azından şunu mutlaka alsınlar, şunu mutlaka yapıyor olsunlar dediğiniz öneriler?

Ekonomik şartlar ne yazık ki birçok kişi için yeterli ve dengeli beslenmeyi zorlaştırıyor. Ancak yine de temel sağlığı destekleyecek bazı önemli adımlar atılabilir, en temel besin öğelerini sağlayacak önerilerim şu şekilde olabilir:

1. Protein kaynakları: Yumurta, ekonomik ve zengin bir protein kaynağı olarak öne çıkıyor. Haftada birkaç gün haşlanmış yumurta, omlet ya da menemen gibi basit hazırlıklarla tüketilebilir. Ayrıca kuru baklagiller (mercimek, nohut, kuru fasulye), bütçe dostu protein ve lif kaynağıdır; salatada, çorba ya da tencere yemeği şeklinde tüketilebilir.

2. Yeşil yapraklı sebzeler ve mevsim sebzeleri: Ispanak, pazı, marul gibi yeşil yapraklı sebzeler ile mevsim sebzeleri, vitamin ve mineral alımı için önemlidir. Bu sebzeler, çorba ya da sulu yemeklere eklenerek ya da salata olarak tüketilerek temel vitamin ihtiyaçlarını karşılamaya yardımcı olabilir.

3. C vitamini ve lif için lahana ve havuç: Lahana ve havuç gibi ekonomik sebzeler, C vitamini ve lif açısından zengindir ve uzun süre dayanabilir. Özellikle kış aylarında sıkça tüketilmesi bağışıklık sistemi desteği sağlar. Lahanayı turşu olarak hazırlamak veya havuç ile mevsim sebzelerinden salata yapmak da öneriler arasında olabilir. Kadınlar için hormonel sağlığı desteklemede havuç önemli desteklerden biridir. 

4. Tam tahıllar ve karbonhidratlar: Tam buğday, karabuğday gibi ürünler, enerjiyi sürdürülebilir şekilde sağlayan karbonhidrat kaynaklarıdır. Beyaz ekmek yerine tam tahıllı veya karabuğdaydan yapılan ekşi mayalı ekmek tercih etmek, uzun süreli tokluk hissi yaratılabilir. Ancak unların içerikleri önemli. Tam buğday ürünlerini sindirememek bozulan bağırsak dengesiyle alakalı bir durum. Çölyak veya çölyak benzeri gluten hassasiyeti durumları özel değerlendirilmeli. 

5. Su Tüketimi: Sağlığın en temel desteklerinden biri de yeterli su içmektir. Temiz, alkali su tüketmek önemlidir. Su tüketimini artırarak hem metabolizmanın düzenli çalışmasına hem de enerji seviyelerinin korunmasına yardımcı olunabilir. Çay ve kahve gibi diüretik içeceklerin suyun yerini tutmadığını hatırlatmak isterim. Son yıllarda artan bir kahve tüketimiyle de karşı karşıyayız çünkü. 

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt