“Babaannem ya da Mete geldiğinde (...) ilkin evin kokusu değişirdi. Onlar bir kedi gibi sobanın arkasına kıvrılıp omuzları üzerine yan yattıklarında, sobanın sıcağından mıdır, bu iki ihtiyarın üstünden sanki kokulu bir buhar çıkardı. Kat kat giydikleri kıyafetlerden, altlarına kaçırdıkları donlarından, sutyensiz, nemli memelerinden buhar buhar yayılan ekşi bir koku.Evin kokusundan başka, babaannem veya Mete’nin gelmesiyle annemin ağzında dönen dil birdenbire çiçeklenir, şenlenirdi.(...) Babam ne yazık ki o dilin evde konuşulmasını, anamın o dili ağzımıza akıtmasını hiç istemezdi.Bugün o dile ait ne biliyorsam, en çok da küfürleri, hep Mete’den öğrendim. Mete çok iyi bir anlatıcıydı. Sadece anlatmakla kalmaz, erinmeden zaman zaman dizlerindeki ağrıyı sızıyı tutarak kalkıp, anlattığı kişilerin nefeslerini şöyle bir odada dolandırır, her birini yeniden canlandırırdı. Çoktan yüzünü unuttuğu, helvasını kavurduğu insanların tipine girip aynı ağızla konuşur, aynı sesleri üflerdi. Mete’nin dili ölüyü yerinden kaldıracak kadar canlıydı.”Dört ablası, bir annesi, bir de Mete’si var Meral'in. Mete’ye hayran. Bu yaşlı kadını pür dikkat izleyen küçük kızın büyümesini anlatıyor “Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda”nın birinci bölümü. İkinci bölümde ise, Mete’nin yetenekleriyle donanmış bir özgür ruh olarak kapağı attığı “sağlam kapı” askeriyede başından geçenleri. Aslında sağlam kapıdakilerin başına gelenleri anlatıyor, demek daha uygun olacak galiba.
Ayten Kaya Görgün, “Arıza Babaların Çatlak Kızları” ile başlamıştı çatlak kızları anlatmaya... Devam ediyor... topraklarından, köklerinden kopup gelen insanların kentteki zor hayatlarını, öncelerini ve sonralarını, keskin gözlemci bir kadın bakışıyla, neşesini, umudunu ve kadınlara güvenini hep koruyarak.
Kitap zekayı kibarlaştırır.