Fragmanları yayınlandığında iyi olmasını umduk çoğunun ama gelin görün ki hepsi de vasat ya da çok kötü çıktı. Dayanamayıp yarıda kapatmayanların yaklaşık 2 saati boşa gitmiş oldu bu yüzden.
İşte pek çoğu Altın Ahududu(Razzie) Ödülleri'ne de damga vuran o filmler:
Yeniden uyarlanacağını duyduğumuzda 'Nolur iyi olsun, nolur!' diye yalvardık 90'lar nesli olarak ama maalesef hevesimiz kursağımızda kaldı. 90'lar ruhundan eser yoktu.
Dark Universe adlı bir evren başladı; bu evrende klasik korku unsurları bir kez daha film yapılacak. Onlardan ilki Mumya'ydı, kadrosu da iddialıydı ama vasat bile olamayan bir başlangıç yapıldı bu evrene.
Brendan Fraser'lı, Rachel Weisz'li Mumya'nın değerini bir kez daha anlamış olduk.
Serinin kaçıncısı olduğunu çoğu kişi hatırlamıyor bile. Gişesi hâlâ iyi ama seyir zevki olarak eridikçe erimeye devam ediyor. Michael Bay de dibi gördü artık; ah nerde o The Rock, The Island zamanları!
Bu animasyon işlerini Disney haricindekiler pek kotaramıyor. Ne gerek vardı böyle bir filme? Yılın açık ara en kötü filmi!
Koskoca Tom Hanks var, hayranı olduğumuz Emma Watson var ama anlıyorsunuz ki bir filmi sadece oyuncular kurtaramıyor. The Circle bunun en güzel örneklerinden biri.
Yönetmen Seth Gordon'ın Patrondan Kurtulma Sanatı filmi güzeldi, belki onun gazıyla izlemiş olanlar olabilir. Dwayne Johnson etkisinin de payı olmuştur ama ikisinin de en kötü filmleri olarak kalacak gibi görünüyor.
Yok ben Alexandra Daddario, Priyanka Chopra için izlerim diyen varsa yine de izlemeye yeltenmesinler, onları Onedio'daki erotik filmler listelerine alalım.
Animesinin etkisiyle live-action'ını merakla bekledik, sonuç fiyasko! Aslında yönetmeni kötüydü, belliydi böyle olacağı.
Netflix henüz iyi bir orijinal film yapamadı. Dizi konusunda Aslan Kral'ken, konu sinema olunca süt dökmüş kediye dönüyor. Koskoca Brad Pitt'i başrole koyduğu filmi de tahammül edilemeyecek kadar sıkıcıydı.
Yönetmene bir bakalım; Moon, Source Code, Warcraft'ı yöneten Duncan Jones! Üstte de bahsettiğim gibi Netflix bir türlü iyi bir orijinal film yapamadı. Nasıl bir lanetse güzelim oyuncular, yönetmenler inanılmaz vasat filmlere imza atıyorlar. Son hayal kırıklığı da buydu.
Bir diğer orijinal Netflix filmi daha! Willem Dafoe gibi harika bir oyuncu seçimi ve animesinin verdiği heyecanla filmin yayınlanacağı günü iple çektik ama basit bir dizi kalitesinde bile çıkmadı.
Training Day, Fury gibi kaliteli işleri olan David Ayer'in Netflix için çektiği film her ne kadar çok fazla izlense de vasatı aşamadı. Aslında iyi bir fikirle ortaya çıkmış ama senaryoda yaratıcılık olmayınca Will Smith bile kurtaramamış. Demek ki reklamı iyi diye her filmi izlememek lazımmış.
Başlarda iyi bir hayran kitlesi edinse de bu fırsatı teperek 'Yeter artık, çekmeyin!' dedirttikleri bir konuma getirdiler seriyi. Final yapıyor diye özenli olması beklentisi vardı, yine vasatlık barajını aşmayı başaramamış. En iyisi mi sadece oyununu oynamakla yetinelim.
Resident Evil serisiyle yarışıyor 'Yeter artık, çekmeyin!' dedirtmekle. Son filmi de yine zar zor dayanabildiğimiz filmler arasındaki yerini aldı. Zaten öncekileri izledik diye katlanıyoruz yeni filmlerine.
Ridley Scott bir iyi bir kötü. İnatla bu serinin ekmeğini yemeğe çalışsa da kalite olarak bekleneni veremiyor. Klişelerden geçilmeyen, sonu tahmin edilebilen vasat bir filme imza atmış. Kuru aksiyon-gerilim yerine Prometheus'ta olduğu gibi felsefe yaparsa kurtarabilir seriyi.
Kamyonun içine giren tuhaf bir yaratık düşüncesi başlı başına tuhaf zaten ama belki Herbie gibi biraz eğlenceli olur diye düşündürmüştü. Düşündüğümüzle kaldık.
En çok ses getirmesi beklenen Stephen King uyarlamalarından biri olacaktı sözde, sanki rastgele bir dizi bölümü seçip önümüze koymuşlar gibiydi. Can çekişen bir giriş-gelişme-sonuç bölümü izledik.
'Koca koca adamlarsınız, düştüğünüz hallere bak.' dedirtmekten başka bir şey yapmıyorlar. Diğerleri neyse de sen de mi be Mel Gibson!
Halka'yı ve Karayip Korsanları'nın ilk 3 filmini yöneten Gore Verbinski'den ümidi kestiğimiz film oldu. Böyle filmler çekerek ne yapmak, nereye varmak istemektedir bilinmez!
İyi çıkacağına dair bir umut besleyen zaten yoktu, bu yüzden pek de şaşırtmıyor bu konuda.
Hacker filmi Who Am I'ı bilirsiniz, beklenmedik derecede kaliteli bir işti. Alman dizisi Dark'ı da bilirsiniz, o da beklenmedik derecede sağlam bir işti. İşte bu iki yapımın yönetmeni bu filmi de yönetti, bu kez basitlikte sınır tanımadığı bir iş ortaya çıkarmış.
Super Bowl'da Netflix'in sürpriz bir şekilde duyurduğu Cloverfield filmi heyecan yarattı ama zaman kaybı olmaktan öteye geçemeyen bir yapım olarak hafızalara yerleşti. (Kesik kol görselinin yarattığı heyecana kapılıp izlemeyin.)
Kadroya bakalım; Natalie Portman, Ryan Gosling, Rooney Mara, Michael Fassbender, Cate Blanchett, Val Kilmer... Üstelik bu bir Terrence Malick filmi! Bundan önceki son iki filmi Knight of Cups ile To the Wonder'dı, istikrarlı bir şekilde dibe doğru batıyor usta dediğimiz yönetmen.
Vampir filmi Gir Kanıma(Låt den rätte komma in)'nın yönetmeninden yine buz gibi bir film geldi gelmesine ama bu kez kendine yakışmayacak bir filme imza atmış. Michael Fassbender'in bu listedeki 3. filmi bu, keşke daha seçici olsa.
Roland Emmerich'in dandik felaket filmleri var ya, işte onların senaristliğini yapan adam yönetmenliğe kalkışmış bu kez. Keşke kalkışmasaymış. Gerard Butler'ın da en son ne zaman iyi bir filmde oynadığını hatırlamıyoruz bile, bu gidişle sonu Nicolas Cage'e benzeyecek.
Serinin devam edeceği haberi geldiğinde ilk film kadar iyi olmayacağını tahmin edebiliyorduk ama bu kadar kötü olacağını hiç tahmin etmiyorduk.
editör tırt. Gayet güzel filmler var arasında.
editör zaman kaybettirdi. yaşam kürüne tırt film demiş :)
Bu filmlerin hepsi izlenir arkadaşlar, hiçbiri kötü film değil, vakit geçirmek için çerezlik filmler.