Soğan, Sarımsak, Madonna ve Bergen'le Aynı Ortamdayız: Sizinle Acil Konuşmamız Lazım!

Bu hafta sizlere yepyeni bir içerik sunacağız. İçinde karman çorman, her telden olaylar var; aynen arkadaşınızla yaptığınız sohbetler gibi. Buyurun aşağıda biraz sohbet edelim.

Bu hayatın heyecanı meyecanı yok: Sarımsak ve soğan yemeyen insanlar!

Dünyada birçok şeye inanabilirim. Domatese tapan bir kabile, ayaklarını kafasının arasına geçirebilen bir şovmen ya da fikrini değiştiren Tuğçe Kazaz beni hiçbir şekilde şaşırtmaz. Bunlar hayatta olağan şeylerdir, frekansımızı bozmaz. Fakat 'Canım, yalnız ben soğan sarımsak yemiyorum ya!' diyen insan gördüğünüz zaman soğukkanlı olmak zorundasınız. Bu gerçekten tehlikede olduğunuz anlamına gelebilir, sakin olun. Bir insan nasıl olur da sarımsak ve soğan sevmez, aklım havsalam almıyor. Sağlık problemleri sebebiyle 'yememekten' bahsetmiyorum bakın burası çok önemli.

Soğanı sevmemek nedir? Sarımsağı sevmemek nedir arkadaş? Sen böyle bir insansan belli ki hayattan hiç zevk almamışsın; kusura bakmazsan da biraz boşuna yaşamışsın. Sarımsağı sevmek demek, bayramlaşmaya giderken kelle paça içmek demek değildir. Yahut soğanı sevmek demek, elma bulamayınca Karacabey soğanı dişlemek değildir. Ben inanıyorum ki bu zerzevatlar, yaşadığımız hayatı anlamlı hale getirmek için var olmuşlardır. He, diyebilirsiniz ki 'Soğanın kilosu kaça, senin haberinde mi?' Ona lafım yok, ben de fakirim. Yine de kötü günler için balkona koymalık soğan sarımsak bulundurmak gerek. Demem o ki, soğan-sarımsak sevmeyen insanlar, paragraflarca uzun yazılmış bir WhatsApp mesajına gelen gülücük emojisi gibidirler. Şöyle ==> :)

İyi talih lazım mı? Lazımsa bi önerim olacak çünkü...

İlk bakışta kıkır kıkır gülüp yanınızdakini dürtükleyerek 'Şuna bi baksana ya!' diyeceğinizi biliyorum. Yalnız biraz sakin... Bu görmüş olduğunuz obje, Helenistik döneme ait bir kolye ucu. Eskişehir Alpu höyüğünde bulunmuş. İyi talih, bol şans getirdiğine inanılıyormuş. Belki de atalarımızın bize anlatmak istediklerini bugüne kadar hep yanlış anladık. Olamaz mı? Olabilir.

Yukarıdaki kolye ucu Eti Arkeoloji müzesinde sergileniyor. Ona sahip olamazsınız ama internete 'figa fist' yazdığınız zaman çıkan şu modellere rahatça sahip olabilirsiniz. Ha ben alır takar mıyım? Kesinlikle takarım! Hatta buradan sözleşip birkaç kişi alsak, bir hafta içinde çılgın bir moda trendi belirleyeceğimize eminim.

Şurada zibilyon tane model var mesela.

Kendin oturup dinlemezsin, takside duyunca üç gün kafandan çıkmaz!

Kainatın böyle minik lanetleme yöntemleri vardır. Taksiye bindiğiniz vakit, kesinlikle sizin iradenizden bağımsız çeşitli şarkılar dinlersiniz radyodan. Kimisi popüler şarkılardır bunların; bir kısmı (özellikle Ankara'da) 'Kaldır kaldır vur yere, muhtar kellesi gibi' sözlere sahip oyun havaları olur. Bir kısmı da unutulmuş ya da hak ettiği değeri görmemiş arabesk şarkılardan oluşur. Siz gideceğiniz yere varmayı düşünürken arka koltukta bir anda Bergen ya da Esengül belirebilir.

Sevgiliniz sizi "Kusura bakma sen Madonna değilsin. Benim ona gitmem lazım." diye terk etse n'apardınız?

Tabii önce sevgilinizin Guy Ritchie olması lazım. Geçen gün Robbie Williams'ın 'She's Madonna' şarkısını dinlerken sözlerine Google'dan bir bakayım dedim. Baka baka şarkının hikayesine kadar gitmişim... Olay şöyle gelişmiş, hemen gıybeti aktarayım: Guy Ritchie, Tania Strecker isimli sarışın bir model ile sevgili oluyor. Her şey iyi hoş giderken bir gün Guy sevgilisine dönüp 'Seni seviyorum, bebeğim, ama gerçek şu ki, o Madonna. Yeryüzündeki hiçbir erkek onu istemediğini söyleyemez.' diyor. Yani Madonna için Tania'yı harcıyor. Daha sonra Tania Hanım ve Robbie Williams, kısa dönem sevgililik yapıyor ve bir ara Tania bu mevzuyu Robbie'ye olduğu gibi anlatıyor. Robbie de 'Aaa bundan şarkı olur.' diye düşünüp krizi fırsata çeviriyor. Robbie bu şarkı için Madonna haşmetmeaplarından izin almış tabii ki. Gördüğünüz gibi bu hikayede akıllı bi tane adam yok.

Alın size bir zamanlar Tania ve Robbie. Ateş ediyorlar vallahi!

"Kök salmak istemek o kadar saçma bir şey ki… Bir bitki bile aslında kök salamıyor; tohumlarını rüzgar alıp başka yerlere savuruyor."

Tabii ki bilgece söylenmiş bir Aysel Gürel sözü. Kendisini bu dünyada en çok seven insanlardan biri olarak sürekli röportajlarını karıştırıyorum, yazdığı şarkıların sözlerini dönüp dönüp okuyorum. Bu kök salma meselesiyle ilgili ettiği laf da hakikaten çoğu kişinin kafasında dönen sorulardan birinin cevabı. Bağlanmayı, bağlı olmayı seven canlılarız da, bir noktaya kadar hayatın akışına müdahale edebiliyoruz. Kadercilikten değil, yaradılışımızın acziyetinden bahsediyorum. Zaten her şeyi becerebilsek yaşama motivasyonu diye bir şey kalmazdı. Varsa eğer böyle bir tereddüdünüz, Aysel Ablanıza kulak verin; şu ana kadar söylediklerinde pek yanıldığı görülmedi zira.

"Deliler rengidir gri, gökkuşağının; bir deli giderse aklı eksilir dünyanın."

Popüler İçerikler

Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
İzmir'de 5 Küçük Kardeşi Öldüren Yangında Acı Detay: Kapıyı Kilitleyerek Giden Annenin İfadesi Ortaya Çıktı!
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
YORUMLAR
22.06.2018

Bu ne la? Beynim aktı.

Pasif Kullanıcı
23.06.2018

hiç bir zaman soğanı da sarımsağı da sevmedim.sevmeyecegim de..bunun neresi abes ki

22.06.2018

Mesela ben soğan koklayınca bile kusma eşiğine gelip, yiyince lök diye boşaltıyorum her şeyi gajghdjknhagfkj

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ