Sofralarımızdan hiç eksik olmaz. Fakat hakkında da pek bişey bilmeyiz. İçeriğimizi de işte bu yüzden hazırladık..
Sofralarımızdan hiç eksik olmaz. Fakat hakkında da pek bişey bilmeyiz. İçeriğimizi de işte bu yüzden hazırladık..
Kabul gören en eski hikayeye göre, ateşin bulunuşunun ardından ilk insanlar su ile ıslatılmış ve kendi haline bırakılmış buğday kırmasında gözeneklerin meydana geldiğini görmüşler ve gözenekli kütleyi sıcak taşlar üzerinde pişirdikleri zaman lezzetinin iyi olduğu ortaya çıkmıştır.
'Diğer bütün insanlar az olan gıdalarının bozulmasından endişe ederken, Mısırlılar hamurlarını bozulana kadar bir kenara koyarlar ve meydana gelen işlemi zevkle izlerler.'
Tıpkı bu fotoğrafta görüldüğü gibi, Eski Yunan’da hamura şekil verme işi kadın ustalara aitmiş. Flüt çalan erkeklerse çalışma ahenginden sorumluymuş.
Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lugat-it-Türk adlı eserinin tercümesinde yine “etmek” kelimesine rastlarız. Ayrıca sözlükte etmek -yani ekmek- ve onunla ilintili 8 ayrı sözcük daha geçer. Bunlar şunlardır:
Awzurı: Buğday ve arpa unu karıştırılarak yapılan ekmek, karışık ekmek.
Çiğir çiğir: Ekmek içindeki taş kırıntıları yüzünden dişin çıkardığı sesler.
Kakurgan: Yağla yoğurulan bir ekmek hamuru, tandır veya fırında pişirilir.
Katma: Katma yuga/ufalanmış ekmek, yağda pişirilir.
Kuyma: Bir çeşit yağlı ekmek, hamur kadayıf hamuru gibi ince ince kesilir, kaynamakta olan yağa atılır, karıştırılır, üzerine şeker dökülür.
Püşkel: Yufka pide gibi Hakan dilinde ince ekmeğe verilen ad.
Sinçü: Somunla yufka arası bir çeşit ekmek, pide.
Tiküç: Ekmekçilerin ekmek üzerine nakış yapmak için kullandıkları nesne
Evliya Çelebi, dönemindeki ekmekçi esnafını 999 dükkân ve 10.000 nefer olarak kaydeder ve en has francala ekmeğinin Galata ile Tophane fırınlarında yapıldığını aktarır.
Evliya Çelebi ayrıca tam üç ay bayatlamadan kalabilen ekmeklerden de bahsetmiştir. Hatta bunlar İran sarayına gönderilirmiş.
Bu standartlar içinde ekmeğin ağırlığı ve üzerine konulacak susam miktarı bile bulunmaktaydı. Buna uymayanlar da ciddi cezalar alırdı.
“Kanunname-i ihtisabı Bursa” fermanıyla halkın ekmeğine karşı verilen devlet güvencesi sadece Bursa’da değil bütün Osmanlı ülkesinde uygulanacaktı.
Ekmek fiyatının ulaşılamaz hale gelmesi karşısında, Parisliler 14 Temmuz’da Bastille’e yürümüşlerdir. Bunun temel gerekçesi orada buğday stokları olduğuna dair dolaşan bir söylentiydi. Bilinen devrim süreci bunun arkasından başlar. 5 Ağustosta bu kez kadınlar, Versailles’a ekmek fiyatının düşürülmesini talep etmek için yürürler.
Bu yürüyüşün üzerine Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” dediği rivayeti yaygınlaşır. Günümüze kadar bu böyle gelir. Ama kraliçenin söylediği söz aslında “s’ils n’ont plus de pain, qu’ils mangent de la brioche/eğer ekmekleri yoksa yağlı yumurtalı çörek yesinler” şeklindedir.
Buradaki Brioche, bolca yumurta ve tereyağı kullanılarak yapılan zengin işi bir tür ekmektir. Bu yürüyüş esnasında Kral 15. Louis’in halk arasındaki adı “Fırıncı”, kraliçeninki “Kadın Fırıncı” ve veliahtınki de “Fırıncı Çırağı’ idi.
-Değirmenden ilk gelen unla yapılan ilk ekmeği yiyen kişinin karısı ölür.
-Ekmek kırıntılarını yere atmak, ayakla çiğnemek evin bereketini götürür.
-Hamur yoğururken dışarı hamur sıçrarsa misafir gelir.
- Gelin, damat evine geldikten sonra üzerine halka ekmekler takılmış bir oklavayı, kaynanayla birlikte tutarak oynar. Sonra bu ekmekler oradaki bekarlara dağıtılır ve yiyenlerin kısmetlerinin açılacağına inanılır.
-Ekmek kırıntıları atılmaz, toplanıp yenirse evin bereketi olur.
-Ezandan sonra komşuya ekmek mayası verilmez.
- Köpeğin ulumasını önlemek için de köpek kovalanır, taşlanır, önüne ekmek doğranır, ‘başını ye’ denir.
- Tırmata (ekmek kırıntısı) yiyenin çocuğu güzel olur, yemeyenin erkek çocuğu olmaz.
- Bir genç kız ilk kez misafir gittiği evden gizlice aldığı bir ekmek parçasını okuyup yediğinde, o gece kısmetini görür.
Türkiye’de günlük israf edilen ekmek miktarı, 4.2 milyon nüfuslu Hırvatistan’dan, 4.3 milyon nüfuslu Gürcistan’dan ve 3.5 milyon nüfuslu Moldova’dan daha yüksek.
Not 1: Bu yolculuklar sırasında mayayı korumak resmen hayat memat meselesiymiş. Hatta o yolculuklarda çalınmasını ya da donmasını önlemek için mayalarıyla beraber uyuyanlar olduğu bile söylenir.
Not 2: Mesela Fransa’dan gelen Boudin ailesinin San Francisco’da açtığı Boudin Bakery’de 1849’dan beri aynı maya kullanılıyor
Burada bulunan King Arthur Flour Baker’s adlı işletmeye uğrayıp, 30 gramına 7 dolar vererek, 250 yıllık bir hazineye sahip olabilirsiniz. Ya da en kolayı, internet sitesinden sipariş verirsiniz...