Bir başka ilginç veri: Hollanda’da yapılan araştırmalar, organik ya da geleneksel ayrımından çok, yönetim yoğunluğunun toprağın sağlığını belirlediğini gösterdi.
Yani mesele, hangi etiketi taşıdığınız değil; nasıl yaklaştığınız.
Daha az müdahale, daha çok canlılık. Daha az kimyasal, daha çok biyolojik denge.
Topraktan çıkan azot oksit (N₂O), karbondioksitten 265 kat daha güçlü bir sera gazıdır.
Yeni araştırmalar, doğru yönetimle bu emisyonların %70’e kadar azaltılabileceğini gösteriyor.
Fakat toprak, yalnızca karbondioksit yutan bir sünger değil. Aynı zamanda nefes alan, yaşayan bir varlık. Ve biz, onun nefesini kesiyoruz.
Peki ya gelecek?
Gübreyi tamamen reddedelim mi?
Hayır. Ama bir devrim yapalım:
Nano gübreler: Daha azla daha çok
Küresel biyogübre pazarı, 2024’te 4 milyar doları geçti ve önümüzdeki 7 yılda da 15 milyar dolara ulaşabilir. Talep var ve ilginç yeni gelişmeler de var.
Çin’de yürütülen bir çalışmada, nano boyutlu demir fosfat (FePNF) gübresi, geleneksel fosfat gübresine kıyasla %50 daha az fosfor kullanarak aynı verimi sağladı. Üstelik toprak enzim aktivitesini artırarak mikro yaşamı destekledi.
Bu, “daha az” maddenin “daha çok” hayat yaratabileceğinin canlı kanıtıdır.
Döngüsel sistemler
St. Louis’deki bir ekip, atık sulardan amonyum ve fosfatı geri kazanarak yeni bir kompozit gübre üretti.
Sonuç, %91 fosfat geri kazanımı, daha temiz sular, daha verimli tarlalar…
Bu sistem, atığın son durak olmadığını, başka bir yaşam döngüsünün ilk durağı olduğunu kanıtlıyor.