Sizi Yalnızlığın İyi Kötü Her Boyutuyla Tanıştıracak 20 Muhteşem Film

Pandemi ile uğraştığımız şu dönemde hepimiz yalnızlaşmanın bambaşka bir boyutu ile tanıştık... Biz de modern çağda yaşamanın bir getirisi haline dönüşen yalnızlığı birçok farklı açıdan ele alarak, kavramlara bakışımızı değiştiren filmleri sizin için derledik;

Not: Film açıklamaları için Beyazperde ve Sinemalar.com kaynak olarak kullanılmıştır.

1. Wild Strawberries (Smultronstället - 1957)

Yaban Çilekleri, varoluşsal sorunların irdelendiği yapıtlardan biri. Huysuz ve inatçı profesör Isak Borg hayatta bir başına kalan, yıllarını bakteri bilimine veren 78 yaşında bir fizikçidir. Mezun olduğu Lund Üniversitesi’nden alacağı onur nişanesi için Stokholm’den Lund şehrine doğru yola çıkan profesör, bu yolculuk esnasında türlü kabuslar görecektir. Ölüme adım adım yaklaştığını hisseden adamın kabuslarında sorunlu geçmişi karşısına çıkacaktır. Film, İsveç topraklarından çıkan, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinen biri olan Ingmar Bergman’ın başyapıtlarından biri.

2. Red Desert (Il Deserto Rosso - 1965)

Yakın zaman önce bir trafik kazası geçiren Giuliana, mutlu bir evliliğe ve başarılı bir eşe sahiptir. Eşini ziyaret edeceği sırada geçirdiği bu kaza talihsiz kadını değiştirmeye başlar. Fiziksel olarak hasar görmeyen kadın ara sıra çeşitli kriz ya da ataklar geçirmekte ve bu sırada da bambaşka bir insana dönüşmektedir. Neler olup bittiğini anlayamayan kocası Corrado, başlarda duruma anlayış gösterse de zamanla ilgisiz bir adama dönüşür. Ancak Giulliana'nın başka bir adamla tanışması her şeyi değiştirir... İtalyan sinemasının usta yönetmenlerinden Michelangelo Antonioni’nin en önemli yapıtlarından olan film Venedik'te Altın Aslan ödülüne layık görülmüştür.

3. Repulsion (1965)

Londra’da kız kardeşi ile yaşayan Carol’un (Catherine Deneuve) oldukça güzelliğinin ve sıradan yaşamının arkasında kimsenin bilmediği takıntılı tiksintileri saklıdır. Özellikle cinselliğe olan tiksintisi kız kardeşinin tatile çıktığı bir zamanda oldukça şiddetli ve şizofrenik bir görünüm kazanır... Tiksinti, yönetmenin en karakteristik filmlerinden biri. Başrolünde genç bir Catherine Deneuve ile klostrofobik bir karabasan, siyah beyaz bir görsel ustalık gösterisi... Filmin, tüm zamanların en iyi gerilim filmlerinden biri olduğunu iddia etmek hiç de yersiz olmaz.

4. Le Samourai (1967)

Profesyonelliğinden ve soğuk kanlılığından asla ödün vermeyen ve tüm işlerini arkasında tek bir ipucu bırakmadan neticelendiren bir katil olan Jef Costello yeni bir iş alır. Bu yeni görevde bir gece kulübünün sahibi olan Martey'i öldürmesi için kiralanır. Kiralık katil her zamanki gibi tüm planlarını son derece titizlikle kursa da bu kez olay yerinde kimi tanıklar tarafından görülür. Bunlardan biri de gece kulübünde çalışan güzel piyanist Valérie'dir. Polis memuru Superintendent, Costello'nun katil olduğuna inansa da kanıtlar yeterli olabilecek midir?

5. Silent Running (1972)

Dünyadaki tüm bitki örtüsü yok olmuştur. Bitkiler ve hayvanlar uzayda bulunan bir gemide tutulmaktadır. Ancak bir gün uzay gemisinde bulunan bu bitkilerin yok edilip astronotların dünyaya dönmesi emri verilir. Gemi mürettebatında bulunan bir adam ise verilen bu emre karşı çıkınca kendisini zorlu bir mücadelenin içinde bulur.

6. Solaris (Solyaris - 1972)

Kendisi yaşayan dev bir dimağ olan sularla kaplı Solaris gezegeni, Dünya'dan gelen insanların bilincinde ve bilinçaltında oyunlar oynayarak hafızalarında kalmış olayları maddeleştirmektedir. Bu tuhaf gezegeni araştırmak için kurulmuş üsse, açıklanamaz bir şekilde ölen meslektaşının yerini almak üzere gönderilen filmin kahramanı, gezegenin esrarınına cezbolurken, kendi geçmişinin hayaletleriyle de yüzleşmek zorunda kalacaktır... Polonyalı yazar Stanislaw Lem'in 1961'de yazdığı bilim kurgu romanı Solaris'in sinema uyarlaması olan filmin yönetmeni, Sovyetler Birliği'nin yetiştirdiği belki de en büyük yönetmen olan Andrey Tarkovski.

7. Taxi Driver (1976)

Taksi Şoförü, Vietnam’da savaşının izlerini henüz atamayan bir askerin, geceleri taksi şoförlüğü yaparak gördüğü kirli ve adaletsiz dünyaya uyum sağlamayı reddetme hikayesini anlatıyor. Film, Robert De Niro’nun canlandırdığı Travis Bickle karakteriyle kültleşmiştir. Taksi şoförü Travis, sosyal hayatındaki başarısızlığını, saplantılı bir tutku beslediği Bickle’la tersine döndürmeye çalışsa da beklediği karşılığı bulamıyor. Bu kırılma anından sonra bir silah alıp harekete geçmeyi, sokakların pisliğini temizlemeye karar veriyor; bu esnada kendini bir fahişeyi kurtarmaya adıyor... Çürümeye yüz tutmuş bir topluma karşı tutulan bir ayna niteliğindeki film, yönetmen Martin Scorsese’nin kariyerinin en önemli filmlerinden biri olarak kabul görür.

8. Paris, Texas (1984)

Paris, Texas, toplumdan uzaklaşan bir adamın hayata ve ailesine yeniden bağlanmasını konu ediyor. Travis, içine kapanık bir adamdır. Ruhunda gizlediği şeyleri dışavurmaktan büsbütün kaçınmaktadır. Kimsenin gitmeyi bile düşünmeyeceği yollardan yürümektedir. Bir gün Travis'in kardeşi onu tekrar modern dünyaya davet eder. Kendi oğlu dahil herkes onu beklemektedir. Travis yeniden yollara düşecektir elbette ki; ancak önceki hedefi uzun bir zamandır görmediği eski karısını bulmak olacaktır... Wim Wenders'ın başyapıtı yol filmi kalıplarını bambaşka bir boyuta taşıyor.

9. Wings of Desire (Der Himmel über Berlin - 1987)

Arzunun Kanatları, savaş sonrası dönemin ve modernizm atmosferinin karıştığı Berlin'de gezmekte olan iki meleğin öyküsünü anlatır. Utanç duvarıyla ikiye bölünen Berlin şehrinde insanları gözlemleyen Damiel ve Cassiel isimli iki melek insanlara görünmeseler de tüm yalnız ve depresif ruhlara yardım etmektedir. Şehrin yaşadığı yıkımın ve tarihin yakın tanıkları olan melekler, insanların üzücü düşüncelerini duydukça onları rahatlatmaya çalışmaktadır. Damiel ve Cassiel insanlara görünmez olsa da sadece çok iyi kalpli bazı çocuklara görünebilmektedir. Bir gün Damiel, güzeller güzeli bir artist olan Marion'a aşık olur ve hayatı tecrübe edebilmek için insan formuna dönüşebilmeyi dilemeye başlar... Usta Alman yönetmen Wim Wenders tarafından yönetilen filmin Bruno Ganz, Solveig Dommartin ve Otto Sander var.

10. Naked (1993)

Johnny çalıntı bir arabayla geldiği Londra'da ilk önce eski sevgilisi Louise'in evine gider. Bir müddet burada kalsa da, hiçbir yere ait olmayan bu adamı bağlayan hiçbir şey yoktur. Johnny bavulunu alır ve Londra sokaklarında dolaşmaya başlar. Canının istediği yerde canının istediği gibi davranmakta, köşe başlarında kitap okumakta ve yeni insanlarla tanışmaktadır. Ama istisnasız şehirde tanıştığı herkes mutsuzdur.

11. Three Colours: Blue (Trois couleurs: Bleu - 1993)

Julie, ünlü bir besteci olan kocasını ve kızını trafik kazasında kaybeder. Kazadan yaralı kurtulan genç kadın yaşama küser ve geçmişini unutmaya çalışır.Özgürlük, Julie'nin geçmişini ardında bırakması, sorunlulukları olmadan yeni bir yaşam şeklini benimsemesidir. bu amaçla evini veçevresindeki insaları terk eder ancak yalan ve ihtiras dolu ilişkilerin ördüğü bir ağ onu yavaş yavaş dış dünyaya çeker ve yüzleşmek istemediği hayaletlerle karşı karşıya bırakır.

12. Chungking Express (Chung Hing sam lam - 1994)

Son dönem Uzak Doğu sinemasının en akılda kalan yapıtlarından biri olan film, iki farklı kırık kalpli insanın içine düştüğü benzer çıkmazları, hem dokunaklı hem de eğlenceli bir üslupla anlatır. İlk yarısında sevgilisinden ayrılan ve bu ayrılığın üstesinden gelemeyen bir polis memuru olan Cop 223 (He Zhiwu)’ün dramını izlerken, ikinci yarıda da benzer bir şekilde sevgilisinden ayrılan ve benzer bir bunalımlı ruh haliyle bu ayrılığın üstesinden gelmeye çalışan bir diğer polisin, Cop 663’ün hikayesine tanık oluruz. Bu benzer hikayeler dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinde, mucizevi bir şekilde kesişecektir.

13. Leaving Las Vegas (1995)

Film bir üçlemenin ilk bölümüdür. Bir müzisyen olan kocasını ve çocuğunu kaybeden bir kadının bu gerçekle ne şekilde baş ettiğini inceler. Julie, bir kazada kocasını da kızını da ölüme teslim eder. Julie’nin iki seçeneği kalır geriye. Ya geçmişin gölgeleri ile yaşamak ya da geleceği şekillendirmek üzere şimdide yeni bir hayat kurmak. O yaşama tutunmayı ve yeni hayatı yaratmayı seçer. Ancak özgürlük kolay elde edilen bir kavram değildir. Acı veren hatıralardan, geçmişten uzaklaşarak tam anlamıyla özgürleşmek kolay değildir. Yolu hiç şüphesiz zorlu ve çetin olacaktır. Çok şeyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.

14. Cast Away (2000)

FedEx isimli tanınmış bir şirkette sistem analist uzmanı olan Chuck Noland şirketiyle ilgili sorunları çözmek için dünya genelinde seyahatler yapmaktadır. Uzun süreli bir ilişkisi olan ve yoğunluğundan dolayı evlenmeye bile fırsat bulamayan Noland Noel gecesi sırasında aldığı bir telefonda bir işi çözümlemek için Malezya'ya gitmesi gerektiğini öğrenir. Yola çıkan adam Güney Pasifik'te uçtuğu sırada uçak bilinmeyen bir sebeple düşer. Bilincini kaybeden Noland uyandığında kendini ıssız bir adada tek başına bulur. Modern dünyanın nimetleriyle yaşamını sürdürmüş olan çaresiz adam bu adada ne kadar ayakta kalabilecektir?

15. Lost in Translation (2003)

Orta yaşı çoktan geçmiş, evli ve çocuklu Amerikalı aktör Bob bir reklam çekimi için Japonya’ya gelir. Tokyo’da kaldığı otelde bir başka Amerikalı ile, fotoğrafçı kocasının peşinden buraya gelmiş olan sevimli ama ciddi Charlotte ile tanışır. Dillerine ve kültürlerine uzak oldukları bu insanların ülkesinde fazlasıyla yabancı olan ve iletişimsizlik denizinde boğulan bu iki yabancı, bir Tokyo haftasonunda birdenbire yakınlaşacaktırlar.

16. Spring, Summer, Autumn, Winter…and Spring (Bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom - 2003)

Mevsimler ve doğanın o kusursuz çağrısı, yarattığı teslimiyet arzusu belki de başka hiçbir şeyde benzeri olmayan…Yüzen bir ev ki doğaya dair ne varsa muhteşem olan onu çevrelerken o göl ortasında yüzmekte. Yaşlıca bir rahip ve kendisine refakat eden diğer genç-çocuk rahip adayı.Yaşlı rahip, ona her şeyi bilgelikle ama bir o kadar da doğal bir akış içinde öğretir. Bu şekilde geçip giden mevsimler ile büyüyen çocuğun geçirdiği evrim, son derece doğal bir ahenk içinde ilerlerken sıra artık büyümüş olan çocuğun öğrendiklerini gerçek hayata nasıl yansıtacağını görmeye gelir. Ufak yaştan beri öğretilen erdemlere rağmen asıl öğretimin hayatın kendisi tarafından yapıldığının farkında olan bilge rahip için ise bekleme ve görme zamanıdır. Gerçek bir görsel şölen olarak beyazperdeye yansıyan ve gösterildiği bütün festivallerde büyük beğeni ile karşılanan bir film.

17. The Machinist (2004)

Bir yıldır uykusuzluk hastalığı çeken Trevor, bir fabrikada işçi olarak çalışmaktadır. Dinlenememekten ötürü vücudu bitik bir haldedir. Öte yandan işi dikkat gerektirir ve en ufak bir hatanın bedeli ağır olacaktır. Trevor ise her şeye çok zor konsantre olmaktadır. Trevor, kendisine bir takım notlar bırakmaya ve giderek azalan kilosunu sarı kağıtlara yazıp dairesine asmaya çok meraklıdır. Hayatında duygusal olarak bir şeyler yaşadığı fahişe Stevie ile bir yandan da tutku duyduğu Maria vardır. İş arkadaşları kendisine, bu gözle görünür kilo kaybı ve bedensel çöküşün arkasında ne olduğunu bilmemekten ötürü güven duymazlar.

18. Into The Wild (2007)

Into the Wild, bir metropolden vahşi hayata, kirlilikten saflığa ve temizliğe dönüş hikayesidir. Önemli bir üniversiteden dereceyle mezun olan Christopher aynı zaman başarılı bir atlettir de. Mezuniyet sonrası verilen bir davette ailesine istediği hayatın bu olmadığını, bir şeylerin eksik ve yanlış olduğunu söyler. Genç adam tüm mal varlığını hayır kurumuna bağışlayıp sahip olduğu her şeyi evinde bırakarak bambaşka bir hayata doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Alaska’nın ıssız ormanlarında sona eren bu yolculuk esnasında ve sonrasında Christopher, hayatını kökünden değiştirecek bazı kişilerle tanışarak, hayatın anlamını ve ölümün kaçınılmazlığını en sert haliyle deneyimleyecektir... Ünlü oyuncu Sean Penn'in yönetmenliğini üstlendiği, iki dalda Oscar'a aday gösterilen filmin başrollerinde Emile Hirsch ve Vince Vaughn bulunuyor...

19. Mary and Max (2009)

Mary ve Max, Adam Elliot'un ilk uzun metrajıdır. Mary, Avustralya'nın kenar mahallerinden birinde yaşayan, sorumsuz ve yoksul bir aileye sahip olan, sekiz yaşındaki yalnız bir kız çocuğudur. Küçük kızın konuşabildiği tek kişi mektuplaştığı Avustralyalı bir savaş gazisidir. Postaneye gittiği bir gün şans eseri bir New York adres rehberi görür. Rehberi karıştıran Mary, New York'ta yaşayan Max Jerry Horowitz isimli bir adama mektup yazmaya başlar. Max, Manhattan'daki dairesinde yalnız yaşayan, ruhsal problemleri olan asosyal ve obez bir adamdır. 44 yaşındaki Max, Mary'nin mektubunu alır ve cevap yazmaya koyulur. Aralarında gelişen dostluk hayat hakkında acı ve tatlı gerçeklikleri beyaz perdeye sevimli ve dokunaklı bir şekilde yansıtır.

20. Her (2013)

Theodore Twombly hayatını, yakın gelecekte nadir bulunan bir şeye dönüşmüş olan el yazımı mektupları yazarak kazanmaktadır. Ve bu yıllarda insanların işlerini artık bilgisayar programları yerine getirmektedir. Theodore, karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka programı sunan yeni bir işletim sistemi, onu son derece çekici bir kadın olan Samantha ile tanıştırır. Sanal bir varlık olan ve sadece bir sesten ibaret olan Samantha, Theodore'u dünya ve hayat üzerine sorduğu sorularla birlikte bambaşka bir gerçeklikle tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

2000'li Yıllarda Çekilip Arka Planda Kalan ve Unutulan 18 Harika Bilim Kurgu Filmi
Bir Başka Kültür! Hong Kong Sinemasının Birbirinden Etkileyici 16 Filmi
Sinemanın Farklı Yönlerini de Görmek İsteyenler İçin 21. Yüzyılın En İyi 17 Anime Filmi

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı