Size Ne! Normal ve Doğal Doğumla Kafayı Yemiş İnsanların Sezaryen Yapan Kadınlara Uyguladığı Toplumsal Baskı

Üreme sürecinin tıbbileştirilmesiyle birlikte yaygınlaşan sezaryeni ve Türkiye'deki durumunu konuşacağız bugün...

Not: İçeriğin bazı kısımlarında kaynak olarak Marie F. Mongan’ın HypnoBirthing: The Mongan Method kitabı kullanılmıştır.

Bin yıllar önce anne adayları bebeklerini doğal ve sıkıntısız bir şekilde doğuruyordu, hayatın doğa ve anne üzerinden geldiğine inanılıyordu ve tabiat anaya kadınlara hayat verici gözüyle bakıldığından saygı duyuluyordu.

Tanrı gözüyle bakılan kadınlar aynı zamanda büyüten, yetiştiren rolünü üstlendikleri; erkekler ise yiyecek bulmak ve ev yapmakla sorumlu oldukları için roller eşit dağıtılmıştı.

Ancak milattan sonra ikinci yüzyılla birlikte ebelere ve doğuma yardımcı olan ‘şifacı’ kadınlara karşı bir küçümseme politikası oluştu ve bunu ‘her kadının, kadın olduğu için utanç duyması’ gerektiği görüşü izledi.

Baştan çıkarıcı olarak görülen kadınların hamile kalmaları da cinsel isteklerine yenilme ve günaha girme olarak algılandığı için hak ettiğini bulması amacıyla ebelik yasaklandı ve doğum yapan kadınlar yalnız bırakıldı.

Rönesansla birlikte öğrenme yeniden doğdu, kadına bakış karanlık zihinlerden kısmi olsa da kurtuldu ancak acıyı rahatlatacak herhangi bir uygulamada bulunulmasının Tanrı’yı gücendireceği inanışı hakim olduğundan zihniyet değişmedi.

Aristo ve Hipokrat, kadınların doğum sırasında ihtiyaç ve duygularının karşılanması gerektiğine inanıyordu ve doğum yapan kadının desteklenmesi gerektiğini savunuyordu. Rönesans’la birlikte bu düşünce yeniden ortaya çıktı ancak 18. yüzyılda doktorlar artık doğuma girseler bile bu konudaki isteklerini yitirmişlerdi.

Kraliçe Victoria’ya doğum sırasında o zamana kadar yasak olan kloroformun verilmesi anestezinin önünü açtı ve bu da beraberinde doğumun hastaneye taşınmasına neden oldu.

Çünkü anestezinin evde uygulanması mümkün değildi. Standart hale gelen bu uygulamayla birlikte doğum tıbbi bir sürece dönüştü ve günümüze kadar uzanan bir ‘sektör’ haline geldi.

Peki ya sezaryen doğum?

Julius Sezar’ın kesi aracılığıyla doğan ilk kişi olarak doğduğuna inanıldığı için onun ismiyle anılsa da tam olarak ne zaman kullanıldığı bilinmiyor. Çıkış noktası tartışmalara açık olsa da antik çağlarda annenin ölümüne kesin gözüyle bakıldığı doğumlarda uygulandığı söyleniyor. Dünyada annenin ölmediği ilk sezaryen ise 1500’lü yıllarda bir doktorun eşine uyguladığı ameliyattı.

Anne ve bebek ölümlerinin azalmasıyla birlikte popüler hale gelen sezaryen yöntemi, anestezinin gelişmesiyle birlikte yoğun olarak kullanılmaya başlandı ama Türkiye’de iş farklı boyutlara geldi.

Neydi bu farklı boyutlar? Anne adayları gezegenlerin konumu, burç seçimi, doğum günü ya da yıl dönümlerine getirme gibi sebeplerle doğumun zamanını belirlemeye başladılar. Doğum başlamadan, bebek henüz hazır değilken başlayan bu süreç birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirdi elbette ama konumuz bu değil…

“Normal doğursaydın…”

Zorunlu bir şekilde sezaryen olan pek çok kadın, kimseyi ilgilendirmemesine rağmen “Normal mi, sezaryen mi?” sorusunun altında eziliyor. Sorular, yargılamalar, yorumlar tabii ki bitmiyor. Gebelikten kaynaklanan göbekten tutun da sütün gelip gelmemesine kadar her şeyin suçu sezaryen olmaya bağlanıyor. Doğumu planlamasa, çocuk kendi isteğiyle gelse ya da ters bir şekilde sorunlu bir doğum olsa bile kadınlara yapılan sistematik eleştiri bitmiyor.

Doğumun ya da gebeliğin kadınlığı tamamlayıcı bir yanı olmadığını düşününce, doğal ya da sezaryen yoluyla doğum yapmayı kadınlığın merkezine koymak ne kadar doğru?

Gebeliğin ve doğum yapmanın ticarileştiğini tabii ki kabul ediyoruz. Bunun yalanlanacak bir yanı yok ancak bunun kadınlara yönelik bir öfkeye dönüşmesi, sezaryenle doğum yapanların ‘yarım kadın’ gibi hissettirilmesiyle sorunlarımız var.

En çok erkeklerin konuştuğu bu konu kimseyi il-gi-len-dir-mez. Tıbbi bir gereklilikse sezaryen uygulanır, hiçbir kadın da bu nedenle suçlanamaz. Yeterince kamplaşmanın yaşandığı, anneliğin toplum baskısından kurtulamadığı, kadınların yersiz endişelerle kuşatıldığı bu dönemde kadınlar olarak bir araya gelelim ve mümkünse birbirimizi yedirmeyelim. Kimse neden sezaryen yöntemiyle doğum yaptığını ya da doğumda yaşadığı komplikasyonları anlatmak zorunda değil!

Popüler İçerikler

Ahmet Kural'ın Başrolünde Oynadığı TRT Tabii Dizisi Gassal'ın Tanıtım Afişleri Tepki Çekti!
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
YORUMLAR
22.12.2018

doktor olarak yazıyorum, bunun kadın haklarıyla, bilmem neyle ilgisi yok, sezeryan riski çok fazla olan ve bebek hayatını tehlikeye atan bişey, gerekmedikce ve doktor tarafından belirtilen bi komplikasyon yoksa normal doğum hem anne , hem de bebek için daha sağlıklı bir yoldur

22.12.2018

Size çok hak veriyorum. Tabii ki kimsenin tercihlerine müdahale edilmemeli ve isteyen istediği gibi doğurmalı ama sağlık açısından normal doğum mucize gibi birşey. Hamile olan ve bu konuyu düşünen varsa normal doğumu tavsiye ederim katlanılmayacak bir acı değil ve sonrasında hiç göbeğiniz kalmıyor sezeryandan sonra ise çok sıkıntı çeken arkadaşlarım oldu. Ben iyiki korkmayıp normal yapmışım diyorum.

22.12.2018

Şu bıdı bıdı konuşanlara vereceksin 5 saat suni sancı 😡 yaşamadığın şeyler hakkında konuşmak ne kadar kolay.

25.12.2018

Ben 8 aylık hamileyim. Nasıl doğuracağımı söyleyeyim mi? Yok söylemeyeceğim. Çünkü size ne?

TÜM YORUMLARI OKU (47)