Siz Ne Diyorsunuz? Bu Şekilde Sürdürebilir miyiz?

Son yıllara damgasını vuran sözcüklerden birisi: sürdürülebilirlik. Beslenme, tarım, tekstil, gıda üretimi, temizlik ve paketleme gibi konuların başına bu kelimeyi eklemeye başladık. Nedenini artık pek çoğumuz iyi biliyor.Dünya avuçlarımızdan kayıp gidiyor ve bizler yaşam alanlarımızın çoğunda sürdürülebilirliği mümkün kılamazsak hem doğaya hem de dünyaya gelmelerine bizlerin karar verdiği nesillere karşı borçlu kalacağız. Belki bazılarınız yazının bu kısmında “Bana ne gelecekten? Ben zaten o zaman yaşamıyor olacağım” diyerek ekranın sağ köşesindeki “X” işaretine bastı bile. Sorun değil, kalan sağlar bizimdir ve biz kalanlarla domino taşı etkisi yaratmaya devam edeceğiz. Bunun için her detayı düşünmek ve mükemmeli yakalamak zorunda değiliz. Önemli olan bir yerden başlamak, ufak değişiklikler ile etkileşimde kalmak ve günün sonunda daha kuvvetli bir hale gelmek. Bence bu noktada herkesin ilk yapması gereken; en iyi bildiği konuda bilgi edinmek ve bu bilgileri en sade şekilde etrafına aktarmak. Bu nedenle sizlere diyetisyen kimliğimden aldığım yetkiye dayanarak, sürdürülebilir beslenme hakkında kısaca bilgi vermekle başlamanın en doğrusu olduğuna karar verdim.

Sürdürülebilir beslenme yeni bir kavram olmamasına karşın, dünya nüfusunda artış projeksiyonları ve iklim değişikliği konularına artan ilgi sonucunda günümüzde daha fazla altı çizilir hale gelmeye başladı.

Gıda Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sürdürülebilir sağlıklı diyeti “Sürdürülebilir diyetler çevresel etkisi düşük olan, besin ve beslenme güvencesini ve günümüz ve gelecek nesiller için sağlıklı yaşamı destekleyen diyetlerdir” diye tanımlamakta. Sürdürülebilir diyetler insan ve doğal kaynakları optimize ederken; biyoçeşitliliğe ve ekosisteme saygılı ve koruyucu, kültürel olarak kabul gören, erişilebilir, ekonomik olarak uygun ve karşılanabilir, beslenme açısından yeterli, güvenilir ve sağlıklı diyetlerdir. 

Maalesef besin üretimi ve tüketimi çevresel bozulmanın temel nedenleri arasında yer alıyor. Oysa besin sistemlerinin insan sağlığını koruma ve çevrenin sürdürülebilirliğini destekleme potansiyeli bulunmakta. Küresel olarak üretilen besinin üçte biri israf edilmekte veya kayba uğramakta, atılmakta. Ayrıca sağlıksız ve sürdürülebilir olmadan üretilen besinler yeryüzü ve insanlar için risk oluşturmakta. Tarımın küresel toprak kullanımının %48’ini kapsadığı ve besin üretiminin küresel sera gazı salınımımın yaklaşık %30’undan (%20-35) ve temiz su kullanımının %70’inden sorumlu olduğu belirtiliyor. Sizce de bu durum korkunç değil mi?

Peki bu konuda dünya da nasıl çalışmalar başladı? Bunlardan en önemlisi; Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile yoksulluğun ortadan kaldırılması, gezegenin korunması, herkes için refahın sağlanması, açlığın ve kötü beslenmenin yok edilmesi hedeflendi. Bu uluslararası politika çerçevesi insan sağlığını veya çevresel sürdürülebilirliği birçok hedefinde içeriyor. Paris Antlaşması iklim değişikliğine odaklanmasına karşın, iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerine etkisini de ele almakta. Nasıl mı? Negatif salınım sağlayan besin sistemlerine geçiş ve doğal ekosistemlerde karbon havuzunun önlenmesi temel ulaşılması gereken hedefler içerisinde. Yani; artık “Bana ne iklim değişikliğinden” deme lüksünüz yok, topun ucunda artık sizin sağlığınız da var.

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Paris Antlaşması’na ulaşabilmek için sürdürülebilir besin sistemleri ile sağlıklı beslenmenin sağlanması ve bu dönüşüm için ; bitkisel besine dayalı besin çeşitliliğini içeren, hayvansal kaynaklı besinlerin az, doymuş yağlar yerine doymamış yağların tüketildiği, ayrıca rafine tahılların, aşırı işlenmiş besinlerin ve eklenmiş şekerin az tüketildiği bir beslenme örüntüsü sağlıklı beslenme olarak tanımlanıyor.

Günümüzde küresel besin sisteminin sürdürülebilir olmadığını endişe ile takip ediyoruz.

Yukarıda da belirttiğim gibi küresel olarak üretilen besinlerin üçte biri israf edilmekte veya kayba uğramaktadır. Oysa optimal ve sürdürülebilir sağlık yaşam döngüsü sürecinde sürdürülebilir beslenme örüntüsü ile olasıdır. Çalışmalar bunun, bitkisel kaynaklı beslenme ile olasılığı rapor edilmektedir.

Optimal beslenme beklenen yaşam süresi artışı, yaşam sürecinde tüm kronik hastalık risklerinin azalması ve gen ekspresyonunun iyileştirilmesi ile ilintilidir. Minimal düzeyde işlenmiş ve doğaya oldukça yakın, çoğunlukla bitkisel besin kaynaklı beslenmenin sağlığı iyileştirici ve geliştirici olduğu kanıta dayalı verilerle vurgulanmaktadır.  EAT-Lancet çalışmasında komisyon, günümüzde uygulanan ve çoğunlukla sağlıksız besinlere dayalı standart diyetlerin yerine sağlık ve çevresel etki temeline dayalı küresel sağlıklı referans bir diyet tanımlamıştır. 

Komisyonun kanıta dayalı bilimsel hedeflere göre belirlediği sağlıklı referans diyet; çoğunlukla sebze, meyve, tam tahıl, kurubaklagiller, sert kabuklu yemişleri, az miktarda doymamış yağları, orta düzey miktarlarda deniz ürünleri ve kümes hayvanları içermekte; kırmızı et, işlenmiş et, eklenmiş şeker, rafine tahıl ve nişastalı sebzeleri ise az ya da hiç içermemektedir. Şuraya makalenin ismini yazalım ki et severler beni boş gevezelikle suçlamasın.*

Bu konuda en temel görev toplumun beslenme davranışını şekillendiren diyetisyenlerin ve bu konuda farkındalık yaratabilmeleri adına kişisel çabalarının yeterli olmayacağı kanısındayım. Bu nedenle mesleki eğitim ve öğretim programında sürdürülebilir beslenme, sürdürülebilir sağlık ve sürdürülebilir çevre yaklaşımları yer almalı, diyetisyenler varlıklarını görünür kılmalı, mesleki becerilerinin sadece zayıflatmak ibaret olmadığının altı çizilmeli ve sürdürülebilirlik okuryazarı ve savunucusu olmalıdırlar.

Amerika Birleşik Devletleri 2015 Amerikalılar için Beslenme Önerileri, daha sonra da Katar, Brezilya, İsveç ve Hollanda ulusal beslenme rehberlerinde sürdürülebilirliği dikkate almıştır. Almanya Sürdürülebilir Kalkınma Konseyi ise tüketiciler için sürdürülebilir alışveriş sepeti rehberi yayınlamıştır  Bakalım bu doğrultuda Türkiye’de bizlerin de katkıları ile ne gibi gelişmeler olacak?

Yazımı bitirirken doğa ve beslenme arasındaki hassas ilişkinin önemini bilimsel olarak biraz olsun aktarabildiğimi düşünüyorum ve bu konuda meslektaşlarım başta olmak üzere hepinizi daha duyarlı olmaya, öğrenmeye, aktarmaya davet ediyorum.

Daha güzel bir dünyada yaşamak umuduyla…

*Katz DL, Meller S. Can we say what diet is best for health? Annu. Rev. Public Health 2014; 35: 83 -103.

Instagram

YouTube

Facebook

Popüler İçerikler

Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: "Kendi İcat Ettiğin Laikliği Bana Dayatıyorsun"