Dövme ve suç arasındaki bağı araştırdığı çalışmalarıyla bilinse de, aslında bugün daha ilginç bir çalışmasından söz edeceğiz.
Bu merakını gidermek için kendisi üzerinde çeşitli deneyler gerçekleştirmişti ve bu deneylerin her biri yaklaşık birkaç saniye sürüyordu.
Minovici'nin biraz kaçık olduğunu düşünebilirsiniz fakat aslında kendisi oldukça zeki bir adamdı ve ülkesi için de oldukça önemli pozisyonlarda çalışmış, bir dönem vali bile olmuştu.
Kullandığı ilmeğe bir dinamometre bağlayıp daha sonra ilmeği kendi boynuna bağlıyor ve çeşitli pozisyonlarda deneyler yapıyordu. Bunun içinse çeşitli düzenekler tasarlamıştı. Bu deneylerle asılmayla bağdaştırılan görüş kaybı, ten rengi değişimi ve kulaklarda çınlama ve bu olayların başlama hızı gibi olayları gözlemleme şansı buluyordu.
İlk elden deneylediği bu olayları raporlaması da, bir denek üzerinde çalışırken olacağından daha detaylı olabiliyordu.
Bu asma deneylerinden yalnızca birinde ayakları yüzeyle teması kaybettiğinde acı hissetmişti. Bu sırada asistanlarından biri deney için önceden kararlaştırılan süreyi sayarken, Minovici'nin bağlı olduğu ipi çekiyordu.
Gerekli işareti verdiğinde ise hizmetindeki asistanlar tarafından hemen yere indiriliyordu. Romanyalı bilim adamı bu şekilde gerçekleşen deneylerinin her birinde, bir öncekinden daha uzun süre asılı kalıyordu. Asılı kaldığı süre 25 saniyeye kadar da çıkmıştı.
Üstelik bu deney boyunca ayakları yerden bile kesilmemişti. Minovici, bu deneyin ardından bir ay boyunca yutmakta zorluk çektiğini kaydetmiştir.
Bu deneyler daha sonra 200 sayfalık bir araştırma yazısı halinde Romence olarak yayınlandı.
Son asma deneyinin ardından gönüllüler üzerinde de 'boğma' deneyleri uygulamışlığı var. Boyun arterlerine ve şah damarlarına deneklerin yüzleri kızarana kadar 5 saniye boyunca baskı uyguladığı deneyler yapmış. Deney sonrası alınan kayıtlara göre bu denekler görme sorunları başta ateş hissi ve vücutlarının çeşitli yerlerinde karıncalanma hissetmişler.
İlginç adam 1941 yılında hayatını kaybettiğinde, bu şaşırtıcı şekilde deneylerinden dolayı değil, ses tellerindeki bir rahatsızlıktan dolayı oldu. Öldüğünde bekardı ve hiç çocuğu olmadığı için tüm mirasını Romanya'ya bıraktı. Şimdilerde evi bir müze olarak kullanılıyor.
1998'de bir fransız oldukça karmaşık bir intihar girişiminde bulunur. Bir deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bir ip bağlar, ipi de büyük bir kayaya bağlar. Sonra zehir içer ve kendini ateşe verir. Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasına ateş eder. Devamı daha da ilginç çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi keser, böylece adam suya düştuğünde asılı kalmaz. Soğuk su yanan elbiselerini söndürmekle kalmaz aynı zamanda onu şoka sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağlar. Sudan, bir balıkçı tarafından çıkarılıp hastahaneye götürülen adam orada “hipotermi” (vücut ısısının aşırı düşmesi) den dolayı ölür. 😀
Evli olsa masabaşı bir iş tercih etmek zorunda kalırdı 😅
Adamın doğduğu yıllarda OSMANLI: Rusya ile savaşta kullanacağız diye aldığımız borç para ile Dolmabahçe Sarayının inşaatını bitireli henüz 10 yıl olmuştu. İstanbul/Bebek mahallesinde, çoğunlukla zengin İngilizler ikamet etmekteydi. Kız Kulesi henüz bugünkü halini alacağı tadilattan geçirilmemiş, boğazda buharlı vapurlar henüz kullanılmamaktaydı. Mekteb-i Sultani, yani Galatasaray Lisesi henüz yeni kurulmuştu. Haliç'ten ötesinde yerleşim yeri yoktu ve bugünkü Bakırköy, Başakşehir, Kağıthane, Ümraniye, Üsküdar'ın arka sırtları tamamen dazlak / bozkır ovalarıydı.