Sır Kapısını Aralıyoruz: Akupunktur Binlerce Yıllık Kadim Bir Bilim mi Yoksa Modern Bir Uydurmaca mı?

Bazı özel durumlarda elimizdeki kontrollü çözümden beklediklerimiz kadar görünmeyen, mistik çözümlerde de yanıtlar ararız. Alternatif tıbbın güçlü kollarından akupunktur bunlardan biri, üzerine araştırmaya değer olumlu ve olumsuz onlarca tez var, kimisi binlerce yıllık tarihinden, mucizelerinden bahsederken kimisi Batı'da ortaya çıkan bir uydurmaca olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Akupunkturun kadimliğini doğrulayan çokça örnek var, biz sık dillendirilen birkaç eleştiriyi ele alarak akupunktura dair soru işaretlerini gidermeye çalışalım.

Akupunktur eleştirilerine geçmeden önce tarihini biraz inceleyelim.

'Kadim tedavi yöntemi' olarak anılan akupunkturun geçmişi araştırıldığında sahih kaynaklarda, milattan önce 3. yüzyılda Çin tıbbi metinlerinde akupunktur yönteminin adı geçmediği not edilir. Sonrasında adının anıldığı ilk tarih günümüze hayli yakın, neredeyse 400 yıl öncedir.

Bu tarihten önce tedavi metinlerinde 'iğne' adı geçse de işlemler kan alma gibi büyük iğnelere ihtiyaç duyulan aktivitelerde anılır.

Çin'den gelen eski kaynaklarda akupunktur referansına rastlanamasa da 1680 yılında bir Batılı olan Wilhelm Ten Rhijn akupunkturu anmış ilk kişi olarak kronolojik sıralamada yerini alır. Fakat onun andığı akupunktur günümüzde kullanıldığı halinden biraz farklıdır, vücuttaki özel noktalardan ve yaşam enerjisinden bahsetmez.

Onun akupunktur tanımında büyük altın iğnelerin cinsel bölgelere yahut kafatasına yerleştirilmesiyle oluşan bir tedavi vardır.

Rhijn'in kitabından sonra Batı'da akupunktur denemelerinin başladığı söylenir. Yani Çin'den bir tedavi transferinin izi yok gibidir.

Önce Avrupa'da, ardından Amerika'da denenmeye başlanır akupunktura fakat boğulan insanları hayata döndürme gibi bir amaç etrafında başladığı için vazgeçilmesi uzun sürmez. Bugün kullanılan, modern akupunktur 20. yüzyılda denenmeye başlanır. Bu güncellenmiş halinde de vücuttaki özel noktalardan bahsedilmez.

"İğneler acıya yakın noktalara batırılır."

Akupunkturun Avrupa ve Amerika'da uygulanma şekli basitçe böyleydi.

1822'den itibaren transfer edildiği savlanan Çin'de sık sık yasaklanan akupunkturun popülerliğinin batıda başlayıp batıda sürdüğü, doğuda belli azınlıklar dışında reddedildiği söylenir. Kaynaklar bu doğrultuda bilgiler sunsa da Çin'de siyaset etkisiyle ortaya çıkan kanunların rolünü kestirmek kolay değil.

Akupunkturun Çin'den gelen 'geleneksel bir mucize' olmaması etkili olabileceği gerçeğini değiştirmeyebilir.

Bu noktada akupunktur tanımlarına dair kimi eleştiriler ortaya atılır. İnsan vücudundaki yaşam enerjisinin taşındığı kanalları tanımlayan meridyenler belirli bir sayıda olmasına rağmen bu sayıyı 2 fazla yahut 3 eksik almanın herhangi anlamlı bir fark yaratmadığı zira bu meridyenlerin hangi kuralları takip ettiğinin müphemliği üzerinde duruluyor.

Aynı soru akupunktur noktaları konusunda da yöneltilir. Başlangıçta insan vücudunda bir yıldaki günleri temsil edecek şekilde 360 akupunktur noktası vardı.

Şimdilerde bu sayının 2000 ve üzerine çıktığına dikkat çekmek gerekiyor. Bu durumda vücutta akupunktur noktası olmayan bölgeler azınlıkta kaldığı için etkinin ölçülmesinin zorlaştığı da eleştiriler arasında.

Eleştiriler ne kadar yüksek sesle dillendirilse de plasebo etkisinin varlığını yadsımak mümkün değil. Ama eleştirmek mümkün.

Akupunkturun etkisiz bir ilacın telkine dayalı fayda sağlaması olan 'plasebo etkisi' benzeri sonuçlar ortaya koyduğunu varsayalım. Burada ortaya çıkacak soru 'bunda ne var, insanlar fayda sağlıyor' olacak. Tıbbi ilaçların plasebo etkisinden daha iyi sonuç verebilmeleri bir şart iken akupunktur plasebo etkisiyle aynı sonuçları, bazı deneylerde görece etkisiz sonuçları ortaya çıkardığı için bir tehlikeden söz etmek gerekebilir.

Tüm bunların ötesinde akupunktur tedavisinin geçerliliğine dair medyada büyük yankı bulan 'fare deneyi' üzerine 2 ayrı görüş ortaya atıldı.

2015 yılında yapılan çalışmada 14 gün boyunca buzlu ortama sokulan farelere özel iğnelere elektrik verilmiş ve sonuç olarak stresi azaltma üzerine olumlu etki yaptığı belirtilmiş. Destekleyici görüşün aksine şüpheci görüş araştırmada geçen 'farenin bedeninin farklı bölümlerine yerleştirilen iğnelerin farklı acı hassasiyetlerine sahip olduğu' tezinin nasıl ortaya atıldığını sorgular. Farelerle birebir iletişimin mümkün olmadığı ve bu sebeple de deneyin sonuçlarında belirsizlik yarattığı vurgulanır.

Tüm bu soru işaretlerine rağmen akupunkturun 21. yüzyılda modern tıbba duyan şüpheyle ortaya çıktığını söylemek mümkün.

İlaç sektöründeki büyük şirketlerin tıbbı ve sağlığı parasal değer olarak görmesi modern tıbba yöneltilen şüpheli görüşlerde haklılık payı olduğunu düşündürebilir fakat modern yöntemlerin alternatif tıbbın aksine binlerce kez test edilmiş ve halen iddiasını gerçekleştirebiliyorsa kabul edilen teknikler olduğunu da gözardı etmemek gerek.

Bazı spesifik tedavilere ve bu tedaviler adına yapılan kontrollü deneylere bakalım.

Akupunkturun işlevlerinden biri olarak görülen 'nörolojik seviyede ağrıyı kesici olması' ve boyun, sırt ve baş ağrılarında tedavi maksatlı kullanımına dair yapılan şu araştırmada akupunktur iğnelerinin ağrı, acı durumlarında herhangi bir etkisi olmadığını, daha detaylı klinik çalışmalar yapıldığında rehabilitasyon maksatlı kullanımında da anlamlı bir etki görülmediğini not eder.

Akupunktur ve modern tıp özelinden çıkarsak, insan sağlığına temas eden yöntemler üzerinde şüphe etmek daha iyiye götürecek soruları ortaya çıkarır.

Bu yönüyle modern tıp sorgulamaya ve ölçüme daha açık bir tavır sergilerken akupunktur savunusunda argümanlar birbirine karıştırılmış gibi görünüyor. 2013 yılında yayınlanan şu çalışma gösteriyor ki akupunktur deneyleri ele alınırken yöntemsel olarak 'faydalı' gibi yaklaşmak akupunktura güveni tazelese de tıbbın yöntemi böyle değil. Ele alınan yöntem önce 'sıfır fayda' noktasında tanımlanmalı, yapılan deneylerle onay aşamasına geçmeli.

Modern tıbbın eksiklerini kapattığı varsayılan akupunkturu yine karşı olduğu yöntemle değerlendirmek absürt gelebilir. Fakat halen elimizdeki en güvenilir teknik bu.

Deneyler bir yana, akupunktura ve alternatif tıbba dair sık kullanılan bir argümandan da bahsetmeden geçmeyelim. Sık sık 'bir tanıdığım iyileşti' anektoduyla can bulan bu duruma anektodal kanıt safsatası deniyor. Akupunktur özelinde sık sık karşılaşılan bu safsatada alternatif tıp yöntemlerinde düşük de olsa yaratılan plasebo etkisini tanımlar ve bu düşük etkinin bile yeniden tekrarlanacağının garantisi yoktur.

Süregelen tartışmalardan çıkarılacak sonuç, modern yöntemlerin eleştirisi olarak hayat verilen alternatif tıbba yönelirken eleştiri kapılarını kapatmak belki geleneğe olan güvenimizi gösterebilir fakat bazı durumlarda ortada bir gelenekten bile bahsedemiyorsak, iki kez düşünmek faydalı olacaktır.

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
YORUMLAR
29.04.2018

Sağdan soldan topladığınız metinleri yazıyorsunuz. Kaynak göster kaynak, çin'de ortaya çıkmadıysa bilimsel kaynak göster. Gerçi adamlar oturduğu yerden kopyala yapıştır editörü kaynak diye twitter hesabı bile gösterebilirler.

Pasif Kullanıcı
28.04.2018

vücuda iğne sokmak nedir hadi sülük onlar tatlı hadi sıcak taşlar iyide İĞNE NE İĞNE

29.04.2018

Aşı yaptırmak istemiyorum akupunktur istiyorum asdgfhghj

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ