Sınırlayıcı İnançları Aşmak

Yeni dönemin ilk konusunu kendini gerçekleştirmekti. Arından zaman kavramının sizin için ne ifade ettiğini bulup zaman tanımınızı tekrar yazdınız. Bu kez kararlısınız! Birkaç sabahtır kendinizi yokluyorsunuz ve görüyorsunuz ki inancınıza sadıksınız. Derin bir nefes alıyorsunuz.

O diyete uyulup kilolar verilecek, bu kez hayatınızın aşkı karşınıza çıkacak, o çok istediğiniz araba sizin olacak, hak ettiğiniz o terfiyi alacaksınız, tüm ilişkilerinizde uyumla ve keyifle ilerleyeceksiniz…

Meditasyonlar yapıldı, niyetler defterlere yazıldı, olumlamalar tekrarlandı lakin bir türlü isteklerinize ulaşamadınız. 

Size bir iyi, bir de kötü haberim var. Haydi önce kötüyü vereyim. Bu konuda yalnız değilsiniz. İyi haberse, bu konuda yalnız değilsiniz. Sizin gibi pek çok insanın önünde başarıyı sınırlayan inanç kalıpları dağ gibi dikiliyor. Ve bu sınırlayıcı inanç kalıplarını aşabilmek disiplinli bir çaba gerektiriyor. Bu nedenle pek çok insan sadece niyet kısmında takılıp kalıyor. Burada kalanlar yalnız değil. Ama bu aşamayı geçmek için gayretle çaba gösterenler de yalnız değil. Sınırlayan inanç kalıplarını tespit edebilmek için pek çok teknik var. Ben de hem kendi yaşamımda hem de danışanlarımla yaptığım çalışmalarda bu teknikleri sıkça kullanırım. 

Tabii öncelikle bu kalıpların nereden geldiğine bir bakmak gerek. 

Sınırlayıcı inanç kalıpları arasında en sık karşımıza çıkan kavramlardan biri: Yetenek

Yaygın olarak birçoğumuz hayal ettiğimiz hedeflere ulaşmamız için ihtiyacımız olan yeteneğin bizde olmadığına inanırız. Ya yeterince akıllı olmadığımızı ya da yetenekli olmadığımızı düşünürüz.

Yetenek, akıl, zekâ erken çocuklukta ebeveynlerimizin, aile büyüklerimizin, öğretmenlerimizin, komşu teyzelerin, “Aman sen beceremezsin, bırak ben yapayım.” yaklaşımıyla farkında olmadan köküne kibrit suyu döktükleri kavramlardır. Bu söylemlerle çevremizdekiler bizlerde erişkinlik yıllarına kadar devam edecek bir yeterlilik kuraklığına neden olurlar. Aramızdan bazıları o dönemde söz dinlemez, laf anlamaz etiketleriyle yaftalanırlar çünkü onlar, “Bunu yapabilirim, en azından deneyebilirim, yanarsam ben yanarım.” diyebilen çocuklardır. Bu çocuklar, erişkinlik yıllarına geldiğimizde pek çoğumuzun itiraf etmese de içten içe imrendiği kahraman karakterlerimiz olurlar. Neyse ki erişkinliğe ulaşıldığında kişi etrafındaki ihtiyar heyetinin etkisini daha az hisseder ve bir şeyleri değiştirmesi gerektiğinin farkına varır. Düşünceleri değişmeye başlar. Yolcu artık yola çıkmaya hazırdır ve hazır olan tüm yolcuları ustası yolda karşılar. Düşüncedeki bu değişim kişiyi muhteşem bir dönüşüm macerasına çıkarır. Artık “Ben de yapabilirdim.” diye hayıflanan o kişi yerine hayatta gerçekten istediklerine karar vermiş bir yolcu vardır. 

“Bilinçaltının Gücü” kitabının yazarı Dr. Joseph Murfy der ki, “Bilinçaltı zihniniz sizinle tartışmaz. Bilinçli kararlarınızı kabul eder, ‘Buna gücüm yetmiyor.’ derseniz, bilinçaltınız buna uygun davranmak için uğraşır. Daha iyi bir düşünce seçin. Karar verin. ‘Bunu alacağım. Bunu bilinçli kabul ediyorum.’ deyin.” 

Siz de kontrolü elinize alın, yaşamınızın direksiyonunu sıkı sıkı kavrayın ve yola çıkın.

Değersizlik duygusu ve pek çok kompleksle başa çıkmak zorunda bırakan kavramlardan ikincisi: Sevgi

Pek çok insan sevgiye layık olduğuna inanmaz. Oysaki sevgi dediğimiz öz saygı ve öz sevgi kavramlarının temelini oluşturur. Danışanlarımla yaptığımız çalışmalarda çoğu zaman onları doğrusal zaman boyutunda geçmişe doğru bir seyahate çıkarırım. Bu seyahatin amacı, bu çalışmayı yaptığımız ana kadarki yaşamlarında başlarına gelen olaylarla nasıl cesurca başa çıkabildiklerini danışanlarıma göstermektir. Kişiler bu çalışmayla yeteneklerinin farkına varırlar. Çoğu zaman duygusal anlar yaşarlar çünkü çocuk ve genç benlikleri onları şaşırtır. Düşündüklerinden çok daha fazla şeyi tek başına hallettiklerini fark edip zor olaylar karşısında aslında nasıl cesurca savaş verdiklerini tekrar deneyimlerler. O anın güçlü enerjisini yanlarında getirmelerini öneririm. İhtiyaçları olan güven duygusunu çoğaltarak geri gelirler. Kendine olan güvenin hızla artmasıyla birlikte sevgiye layık olma inançları pekişir. Sevgiye layık olduğunu bilen her insan şunu tekrar etmelidir:

“Ben saygıyla ve onurla iyi davranılmayı hak ediyorum. Başkaları tarafından değer verilmeyi hak ediyorum. Samimi ve tatmin edici bir ilişkiye layığım. Hak ettiğimden daha azına razı olmayacağım. Bunu kendim için gerçekleştirmek üzere ne gerekiyorsa yapacağım.”

Başlangıç için bu formül size zorlama gelse de bilinçaltınız ona verdiğiniz bu yeni ve olumlu yönlendirmeyi hızlıca işleme koyacaktır. Ve olumsuz sınırlı düşüncelerinizin yerine aldığınız olumlu telkin ile yaşamınızdaki dönüşüm süreci sizi şaşırtacak derecede bir hızla başlayacaktır.

Unutmayın ki, her bir yeni inanç oluşturduğunuzda bilinçaltınızın 30 gün süreye ihtiyacı vardır. Yani dönüşüm ifadenizi en az 30 gün tekrarlayarak bilinçaltınıza yerleştirebilirsiniz.

Claude Bristol “İnanmanın Büyüsü” isimli kitabında şöyle der: “Tekrarlanan telkinin gücü aklımızı yener, doğrudan duygu ve hislerimize etki eder ve nihayetinde bilinçaltımızın derinlerine nüfus eder. Sizi inandıran, tekrarlanan telkindir.”

Aranızdan bazılarının, satırlarımı yüzünde inanmaz bir tebessümle okuduğunu biliyorum. Sizlere şu soruyu sormak ve yanıtınızla sizi baş başa bırakarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum: Yıllar boyu size ait olmayan, adeta size dayatılan telkinleri 30 gün gibi kısa bir süreliğine parka alıp yerine ihtiyacınız olan inançları almak, nasıl olmak, nasıl hissetmek, nasıl davranmak istediğinize özgürce ve güven içinde karar verebilmek duygusu size nasıl hissettiriyor? Harika değil mi? Bunu düşünmek bile sizi hafifletecektir. O zaman ne bekliyorsunuz? 

Instagram

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Trabzonspor'un Galatasaray'a Attığı Üçüncü Gol Öncesinde Top Dışarı Çıktı mı?
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Antakya Milli Eğitim Müdürlüğü'nden Skandal Karar: "Kız Öğrenciler Ön Koltukta Oturtulmasın!"