Sınıflar Arasındaki Hiyerarşiyi Kara Mizahla Harmanlayan 'Triangle of Sadness' Filmini İnceliyoruz!

Merhabalar. 'Triangle of Sadness' filmi, yönetmenin sembollerle ve temalarla dolu bir kara komedi. Filmde sosyal sınıflar arasındaki hiyerarşi ve gücü elinde bulunduran insanın neler yapabileceği anlatılmıştır. Bu içerikte sizin için filmin incelemesini kaleme aldım.

İyi okumalar dilerim.

Not: Spoiler içerir.

Önceki iki filminde olduğu gibi, Ruben Ostlund'un son filmi “Triangle of Sadness” toplumsal eleştiriler barındırmasının yanı sıra izleyiciye baştan sona eğlenceli ve etkileyici sahneler gösteriyor.

Yönetmenin kara komedi türündeki filmi üç perdeye bölünmüş. Film kısaca model bir çift olan Carl ve Yaya'nın çok pahalı bir yatta lüks bir geziye çıkmasını, sosyetenin ultra zenginleriyle tanışmasını ve sonunda beklenmedik durumlarla karşılaşmalarını anlatıyor.

Film, diğer erkek modellerle bir oyuncu seçimi için seçmelere katılan kahramanlarımızdan biri olan Carl'ın kısa bir görsel tanıtımıyla başlar. Carl modellik alanında kendini gösterme çabasındayken kız arkadaşı Yaya bu işte daha istikrarlıdır.

Bir sahneden çift, şık bir restoranda yemek yemek için dışarı çıkar ve faturayı kimin ödemesi gerektiği konusunda oldukça çirkin bir anlaşmazlık yaşar. Carl'a göre, cinsiyet rolleriyle ilgili her şey bir ilişkide eşit olmalıdır ve Yaya'nın faturayı ödemesini bekler.

Birkaç gün sonra, Carl ve Yaya modellik/influencerlık işinin bir parçası olarak tüm masrafları karşılanmış lüks bir gemi yolculuğuna çıkarlar ve çift, diğer süper zengin konuklarla tanışır. İçlerinde el bombası üreten yaşlı bir çift ve kendisine 'bok kralı' diyen bir adam da vardır.

Burada sınıf ayrımı ve beraberinde getirdiği ayrıcalıklar daha da belirginleşir. Çalışanlar, ultra zengin müşterilen her istediğini yapmakla görevlidir. Kaptansa bu kapitalizmden tiksinmektedir ve odasından hiç çıkmaz. Filmdeki lüks yat, toplumsal hiyerarşi ve ideoloji meseleleri arasında yol almaktadır.

Kaptanın yemeği denilen özel bir akşam yemeğinde fırtına gemiyi vurur ve yemek esnasında yolcular zor onlar yaşarlar. Bu sahneler hem güldürücü hem de mide bulandırıcı ve düşündürücüdür.

Ardından gemi bir korsan saldırısına uğrar ve yat denizin ortasında parçalanır. Carl ve Yaya, yakındaki bir adaya vurur ve kazadan sağ kurtulan şanslı birkaç kişiden biridir. Burada kazadan önce içinde bulundukları sosyal sınıf yapısı artık geçerli değildir. Para pek bir işe yaramaz.

Ruben Ostlund, diğer filmlerinde olduğu gibi bu filmde de temalara ve sembolizme odaklanmış. Mesela filmin adı olan 'üzüntü üçgeni'. Carl'ın seçmelerdeki sahnesinde duyuyoruz bu terimi ve anlamı da kişinin iki kaşının tam ortasında beliren ve stres ve endişe düzeyini yansıtan bölge.

Yönetmen bu kavramla muhtemelen zengin insanların uygunsuz durumlarda sahip oldukları tuhaf tuhaf endişeleri akla getiriyor ki bu filmin olay örgüsü boyunca hep olan bir şey.

Filmin ilk perdesi her ikisi de model olan Carl ve Yaya hakkında. İlişkilerinin temelinde birbirlerine Instagram takipçisi kazandırmak vardır. Daha çok alış-veriş tarzı özelliğinin yanı sıra, bu ilişkide hissedilebilen oldukça orantısız bir güç paylaşımı da vardır.

Carl, herhangi bir sosyal veya toplumsal cinsiyet rolü olmaksızın ilişkilerini eşitlemeye odaklanır. Yukarıda da bahsettiğim gibi hesabı kimin ödediği konusunda tartışıyorlar. Filmde böyle bir sahnenin olması muhtemelen günümüzde toplumsal cinsiyet rollerinin tartışmaya daha çok açık olmasıdır.

Carl toplumsal cinsiyet rollerinden kaçınmak istese de sonunda yatta bir dizi şey yapar ve bu belki de en iyi şekilde bir erkeğin nasıl davranması gerektiğine dair sosyal algıları bize açıklar. Öte yandan Yaya da bir azize değildir; partnerinin hangi kriterlere (para, zenginlik) sahip olmasını gerektiğini Carl'a açıkça itiraf eder.

Lüks yatta geçen ikinci perdede, yatta çok katı bir sosyal hiyerarşi vardır. Varlıklı misafirler en üstte, sonra beyaz ten renkli misafir personeli ve sonra beyaz olmayan personel ve işçiler. Bu işçiler sadece teknenin kamaralarında görülürken üst güvertelerde hiç görülmezler.

Zenginlerse dış dünyadan kopuktur. Rus gübre patronu Dimitri ile karısı ve metresi zenginlikleri sayesinde neredeyse her şeyi elde edebileceklerini iddia ediyorlar. Yaşlı bir İngiliz çift, bomba ve silah satarak savaş ve ölümden kâr elde ediyorlardır. Felçli olduğu için sadece 'bulutların üstünde' diyebilen bir kadın da bunlara dahildir.

Zenginlerin saçmalığı ve körlüğü, kaptanın yemeğindeki şok edici olaylarla daha da vurgulanır. Egzotik ve lüks yiyeceklerin sunulduğu büyük bir akşam yemeğinde yat dalgalarla sürekli sallanır. Misafirleri peş peşe deniz tutar. Bazıları kusarken diğer misafirler hiç umursamadan yemeklerine devam ederler.

Orta sınıf personeli de tüm bunlara rağmen şarap ve şampanya dökmeye devam ederek, zencefilli şekerlemeler dağıtarak ve her şeyin kontrol altında olduğunu söyleyerek hiçbir sorun yokmuş gibi davranmaya devam eder.

Tüm bunların ortasında bir de komedi vardır. Amerikalı bir Marksist olan teknenin kaptanı ve bir Rus kapitalist olan Dmitri, farklı siyasi ve sosyal görüşlerini tartışırlar. Teknenin içiyse savaş alanı gibidir. Bu esnada korsanlar yatın bir kısmını havaya uçurup denize batırır.

Üçüncü perdede hayatta kalan küçük grup susuz ve açtır. Zenginlerin elinden bir iş gelmemektedir ve aralarında işçi sınıfından olan Abigail adada kontrolü eline alır. Abigail ateş yakabilen ve tek besin kaynağı olan balığı yakalayıp pişirebilen tek kişidir ve filmin üçüncü teması burada devreye girer.

Abigail artık kendisini kurtulanların kaptanı olarak konumlandırır ve yiyecek ve suyu paylaştıran, her zaman daha fazlasını kendine saklayan ve rolünü sorgulayan muhalifleri cezalandırandır. Hatta model kız arkadaşıyla paylaştığı yiyecek karşılığında Carl'ı cinsel olarak da kullanır.

İlginç bir şekilde Carl, Yaya ile büyük ölçüde alış verişe dayalı olan kendi ilişkisini sağlam tutmak için başka bir ticari ilişkiye girmiş gibidir. Yaya, erkek arkadaşının gözlerinin önünde başka biriyle yatmasından oldukça rahatsızdır, ancak Carl'dan aldığı fazladan yemeği de geri çeviremez.

Yaya, herhangi bir yardım bulma umuduyla yakındaki tepenin zirvesine uzun bir yürüyüş yapmaya karar verir. Abigail ona eşlik eder ve iki kadın birlikte tepeye tırmanır. Yaya, Carl'la olan mesele için ona kızgın olmasına rağmen, Abigail'i anaerkilliği için över.

Nihayet iki kadın tepeden aşağı inerken, Yaya bir şey fark eder. Abigail oraya vardığında, iki kadın kayanın yan tarafına inşa edilmiş modern bir asansör görür. Bu da adanın aslında bir tarafında lüks bir tatil yeri olduğu ve izole bir ada olmadığı anlamına geldiğidir.

Yaya, kurtarılacaklarını anlayınca herkesi bilgilendirmek için kampa dönmek ister. Ancak Abigail böyle bir şey olursa kaptan olarak tüm kimliğinin ve sosyal sınıfın zirvesinde olarak elde ettiği ayrıcalıkların kaybolacağını hemen anlar.

Tuvalete diye izin isteyip sonrasında büyük bir kayayı eline alır ve ardından Yaya'ya arkadan yaklaşır. Tam o sırada Yaya, Abigail'i hayatlarına geri döndükten sonra asistanı yaparak ona yardım etmek istediğini öne sürer.

Doğrudan gösterilmese de Abigail büyük olasılıkla Yaya'yı taşla öldürür ve hayatta kalanların yanına döner. Film, Carl'ın adada ormanda koşarken çekilmiş bir sahnesiyle sona erer ve bu da hâlâ geri dönmeyen iki kadını aramaya gittiğini düşündürüyor.

Diğer bir ihtimalse Abigail'in tek kurtulanmış gibi tesise girdiğini ve durumdan başka bir şekilde uzaklaşmaya çalıştığını gösterebilir. Başka bir olasılık da Abigail'in kampa dönüp Carl'a Yaya'nın kazara öldüğünü söylemesi ve adamın kız arkadaşının cesedini aramak için ormanda koşması olabilir.

Diğer hayatta kalanların kaderinden filmde bahsedilmez ancak bir sahnede felçli kadının yerel bir seyyar satıcıyla karşılaşması onların da yakın zamanda adada tek olmadıklarını anlamasına bir işaret olabilir.

Siz film hakkında ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum.

Bunlar da İlgini Çekebilir

Psikopat Bir Şefin Konu Alındığı ve Korkunun Kara Komediye Dönüştüğü 'The Menu' Filmini İnceliyoruz!
Sizi İçine Çekip Ruhunuzda Derin Yaralar Açacak Derecede Etkili Karanlık Filmler
Christian Bale'ın Edgar Allan Poe ile Dedektiflik Macerasını Konu Alan 'The Pale Blue Eye' Filmini İnceliyoruz

Popüler İçerikler

DEM Partili Batman, Mardin ve Halfeti Belediyelerine Kayyum Atandı
Yabancılar Hayran Kaldı: Mourinho'nun Trabzonspor Maçındaki Heyecanı Dünyanın Dilinde
TÜİK, Ekim Ayı Enflasyonunu Açıkladı: Yıllık 48,58'e Geriledi! Kira Zam Oranı da Belli Oldu
YORUMLAR

Güzel anlatmışsın, zaten izleyemeyecektim en azından okuyup bilgi sahibi olmuş oldum :)) ağzına sağlık

03.10.2024

Son sahnede Abigail ve Yaya arasındaki sosyal sınıf farkı yıkılmış,iki eşit kadın durumundalar.Abigail bu yüzden tereddüt yaşıyor gibi..Ama Yaya'nın 'gel bana çalış' diyerek aralarındaki sınıf farkını hatırlatması ile öfkelenip kafasını patlatıyor bence.Carl saftalozu da,Abigail'in Yaya'ya kötü birşey yapacağına (belki de tam tersi) uyanmış olabilir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ