Sinemada Zihinlere Kazınan 20 Açılış Sahnesi

Bir filmin iyi bir film olduğuna nasıl karar verirsiniz? Yönetmenine, oyuncularına, senaristine yada yapımcısına göre karar verenler çoğunluktadır. Ama bence iyi bir film açılış sahnesinden belli eder kendini. Her genelleme gibi yine istisnaları hariç tutarak denilebilir ki her iyi filmin iyi bir açılış sahnesi olacaktır. Koltuğa oturduğunuzda, perde aydınlandığında yada DVD'nin play tuşuna bastığınızda çoğu zaman ne çıkacağını bilmezsiniz. Ama işte iyi bir film sizi o ilk iki üç dakikada kendisine bağlayabilendir. İyi bir yönetmen izleyicinin ilk iki üç dakikada kendi dünyasına kabul ettirebilendir. Elbette ki bu bir subjektif değerlendirme. Ama bugüne kadar iyi başlayan kötü bir filme rastlamadım. Böyle olunca film seçimimde de açılış sahnelerine önem vermem yadırganmamalı.

İşte açılış sahneleriyle unutamadığım filmleri sıralamak ve iyi bir filme giden yolun iyi bir açılış sahnesinden geçtiğini kanıtlamak istediğim liste de böyle oluştu.

İyi seyirler dilerim.

1. 2001: A Space Odyssey (Stanley Kubrick) 1968

Kubrick'in açılışta kullandığı müziği, filmi izlemeyenler dahi hemen anımsayacaktır. Zira filmin açılışında kullanılan müzik öyle büyük bir etki yaratmıştır ki neredeyse sonrasına popüler kültürün en çok tüketilen tonlarından birisi haline gelmiştir. Bir başyapıt için unutulmaz bir giriş, unutulmaz bir müzik. Kubrick'in her filmi bu nitelemeyi hak edecektir.

2. Scream (Wes Craven) 1996

Tamam, sinema sanatı açısından bir başyapıt değil. Tamam, görsel ve işitsel dağarcığınıza katkısını tartışabiliriz. Ama hangi izleyici bu filmin devamını izlemek istemez ki? İyi bir öykünün geleceğini tahmin edersiniz, koltuğunuza yapışmış; daha sonra neredeyse bir çok korku film klişesinin tekrarlanmasından yoksunmazsınız dahi. Neredeyse onlarca kez dalga geçilmiş olsa da film hala açılış sahnesiyle akıllarda kalabilmeyi başarmıştır.

3. Goodfellas (Martin Scorsese) 1990

İzleyicisini şaşırtmayı iyi bilen yönetmen Martin Scorsese bu filmde de daha başlangıcından itibaren sizi yarı yolda bırakmayacağının izlenimini verir. Karanlıkta süzülen iki ışık hüzmesinin hazin hikayesinin; kanla çevrili vahşi bir gangster filmine dönüşmesini izleriz. Karakterlerin karanlık yanı yönetmenin filmi eğlenceli yapma gayretiyle çelişir gibi gelir. Yine de bir sonraki sahneyi merakla beklersiniz. Arabanın bagajından ne çıkacağı hiç belli olmaz çünkü.

4. Europa (Lars von Trier) 1991

Sinemada karşılabilecek en buyurgan ses tonuyla kendisine çeken bir açılış sahnesidir. Uzayıp giden raylar üzerinde edilgenliğinizi kanıksarsınız. Sessizce boyun eğdiğinizin farkına dahi varmazsınız. Savaş sonrası Avrupa toplumlarının aldığı tedirginlik yakanızı bırakmaz. Nasıl dersiniz ve yönetmenin açacağı öykünün dinlenmeye değer olduğunu bilirsiniz.

5. Kiss Me Deadly (Robert Aldrich) 1955

Robert Aldrich'in filminin açılış sahnesinden anlaşılması neredeyse imkansızdır. Sahnenin sonuna değin solukları dinmeyecek bir kadının karanlığın içinden fırlayıp gelmesi sizi irkiltecektir. Trafikte giden araçların kayıtsızlığı da ayrı bir sorundur. Çılgınca bir tekinsizlik; son denemesinde bir arabayı durdurmayı başaran kadının ketumluğu ise kararlıdır. Yazılar akmaya başlar ve ilk kez tersten bir akış izleyeni şaşırtmayı sürdürür. Karar verirsiniz; film izlemeye değerdir.

7. Up (Pete Docter & Bob Peterson) 2009

Romantik akışıyla yürekleri sızlatan bir öykünün bir çocuk filminin başında ne aradığını sorabilirsiniz. Ama öyle bir öyküdür ki ancak böylesi bir sahneyle karakterin anlaşılmasını sağlanabilirdi. Yüreğinizde burukluk, dudağınızın kenarından belli belirsiz bir gülümsemeyle başlarsınız filme. Gülmeyi hiç beklemezsiniz. Animasyonun gücüyle sarsılır ve böyle bir aşkın gerçek hayatta da yaşanmasının büyük bir umutla beklersiniz. Kim bilir uslu bir çocuk olur ve filmi bitirirseniz hayat da sizi kırmayacaktır.

8. The Silence of The Lambs (Jonathan Demme) 1991

Görselliği, şiirselliği ve insan doğasını bu kadar allak bullak eden bir öykünün girişinin böyle olmaması gerekirdi. Doğal akışıyla vurucudur. Kameranın takip ettiği kadının kimliğini, koştuğu ormanı ve varmak istediği noktayı hayal edersiniz. Yönetmenin imgelemi neredeyse kusursuzdur. Ormanda ilerleyen kameranın sizi davet ettiği öykünün bir parçası olduğunuzu anlarsınız. İzleyici bu kez filmin hem kurbanı hem de suçlusudur.

9. Citizen Kane (Orson Welles) 1941

Orson Welles'in öyküsü her açıdan üstündür. Başı sonu belirli olmayan bir öykü. Amerikan değerlerine ve insanın toplumsal zarafetine dair çarpıcı bir başyapıt. Öykün başındaki gerilim ise sizi öykünün içine almayı bilecektir. Öykünün geçtiği mekanın böylesi bir tasviri izleyicinin hayal dünyasında karakterin anlaşılması için elzemdir. Welles'in tercihinin yerindeliği film izlendikçe takdir edilecektir.

10. Naked (Mike Leigh) 1993

Rahatsız ediciliği bir tecavüz sahnesini konu edinmesiyle açıklanamazdı. Yönetmenin kamerayı kullanmayı tercih ediş şekli, olayın bütünlüğüyle görünür olmaması, mağdurun yüz ifadesindeki korkunun yansıması ve ışıktan çok karanlığın kullanıldığı bir sahne olması tedirginliğiyle bırakır izleyiciyi. Tecavüzün yeterince korkunç ve izahı mümkün olmayan onursuzluğunun perdedeki yansıması ürperticidir. Hikayenin geri kalanını merak eder ve filmi izlersiniz.

11. Vertigo (Alfred Hitchcock) 1954

Korku sinemasının abidevi ismi Hitchcock'un unutulmaz eseri Vertigo'nun açılışındaki kovalamaca tekniği daha sonra tekrarlanmış olsa da asla aslındaki çekiciliği yakalanamaz. Hitchcock filmerinin belirgin özelliği olan müziğin eşsiz kullanımı yine sahneyi unutulmazlar arasında yerleştirmeyi başarmıştır. İzleyici takip sahnesinden kendisini ayıramaz ve bu ayrılamama hali film boyunca kendisini bırakmaz.

12. West Side Story (J. Robbins & R. Wise) 1964

Amerikan sinemasının müzikal türüne olan bağlılığını pek paylaştığım söylenemez. Ama yine de içlerinden hatırı sayılır olanları izlemiş ve beğenmiş olduklarım vardır. Grease gibi West Side Story gibi. West Stide Story'nin tarihi değeridir hiç kuşkusuz beni içine çeken. Amerikan toplumuna tuttuğu ikonik aynadır. Ya da tümüyle görmek istedikleri gençliği hayal ediş biçimleri falan. Neyse ki filmin giriş sahnesi de göz alıcıdır. Çete savaşlarının sahne tozu yutmuş bitirimler tarafından ele alınışı rahatsız etmez sizi. İyi bir seyirlik olduğunu bilerek hayal dünyalarına dalarsınız.

13. Forrest Gump (Robert Zemeckis) 1994

Tüy kadar hafif bir giriştir diyebiliriz sanırım. Yormayan izleyenlerini. Az sonra olacakları tahmin dahi edemeyeceğiniz sinemanın en güzel örneklerinden birisine şahit olacağınız doyulmaz bir seyirlik. Amerikan tarihinden, insan öykülerinden ve yaşam sevincinden parçaların harmanlandığı, doyumsuz bir görsel şölendir adeta. Böylesi bir başlangıcın ardından geleni tahmin etmek zordur. Ama bu başlangıcın sizi kötü bir sona götürmeyeceği kanısıyla kendinizi bırakırsınız öykünün içine.

14. A Clockwork Orange (Stanley Kubrick) 1971

Kubrick'in dehasını gösteren bir başka yapıtında daha izleyiciyi koltuğuna yapıştıran bir açılışla karşılaşırız. Kubrick'in Alex'te ölümsüzleşen garip iç dünyasına adım atmak istersiniz. Karakterin sizi süzen gözlerinden kaçmak ama bir o kadar da onu yakından tanımak için çırpınırsınız. Sözler anlamını yitirir. Kameranın gözlerinizin görevini üstlenmesini kabul edersiniz. Film artık sizin gözlerinizi teslim almış ve yönetmenin iç dünyasında yeni bir maceraya kabul etmiştir.

15. Breakfast at Tiffany's (Blake Edwards) 1961

Sabahları güne başlamak için ilginç bir tercih tabi ki. Şehir henüz daha uyanmamışken; gözde bir mücevher mağazasının kapısında kahvaltı etmek. Edwards'ın çekim açılarının altmışlara özgü yaklaşımına hayran olmamak elde değildir yine de. Geometrik bir sinemasal teknik sizi mükemmeliyetçiliğe taşır. Karakteri merak edersiniz; ardındaki öyküyü öğrenmek için filmi izlediğinizde yönetmenin yapmak istediğine ulaştığını da anlarsınız.

16. Matrix (Wachowski Kardeşler) 1999

Bir milenyumu kapatıp yenisi açmak için ne muhteşem bir film. Matrix'i ilk izlediğim günü hala unutamam. Birinci saniyesinden itibaren sizi içine çeken, sanki kulağınıza bir şeyler fısıldamak isteyen, geçtiğimiz çağın en son ve yaşadığımız çağından ilk filmi olmak için ne harika bir film.Wachowski kardeşerin yarattığı bu modern destanın anlatısı hala belleklerimizde ve o bizi öyküye davet ettikleri ilk sahneyi hangimiz unuttuk ki?

17. Chariots of Fire (Hugh Hudson) 1981

İyi bir filmdi gerçi ama filmin açılış sahnesinden kullanılan müziğin ülkemizde yarattığı dehşet filmden bambaşka bir efsanedir. Yurtdışında da özellikle spor tarihi anlatımlarında yada tarihi spor müsabakalarında anlatılmadan, değinilmeden geçilemez gibidir. Sporun, dostluğun ve rekabetin batılı bir görünümünü anlatan öykünün açılışında duyulan müzik ülkemizde de yıllarca 'başka amaçlarla da olsa' kullanıldı ve belleklere yerleşti.

19. Star Wars (George Lucas) 1977

George Lucas'ın destansı öyküsünün ilk filminden itibaren başlangıçta ve arka planda ne olduğunu anlatmak için kısa bir özet verilmesi gelenekselleşmiştir. Elbette ki bu teknik Star Wars'tan önce yoktu yada çok az biliniyordu. Her ne kadar Lucas daha sonraları bu tekniği Flash Gordon gibi dizilerden öğrendiğini söylemiş olsa da. Yine de Star Wars'ın hayatımıza kattığı ve neredeyse onunla bütünleşmiş ayrıksı bir görüntü olarak 'kayan yazı' tarihteki yerini almıştı. Sonraları çokça parodisi yapılmış olsa da klasik anlamda cazibesini yitirmeyecek tekniğin yeri serilerde de süreceğini öngörebiliriz. Zira bu kısa açıklamalarla anlamlı bir bütüne kavuşan fanatikler; destansı öykünün filmlerdeki arkaplanını hala merak ediyor ve yaşatıyorlar.

20. The Godfather (Ford Coppola) 1972

Baba serisinin ilk filminin açlış sahnesi karanlıklar arasından bir ses ile başlar:  “I believe in America.”der. Daha sonrasında ise Don Vito Corleone'nin sırtını görürüz. Önünde yardım isteyen ve uzun bir monolog ile sahneye giren arkadaşını dinlerken onu hep arkasından görürüz. Sahnede ilk kez önden görüntülendiğinde ise daha sonraları anlaşılamayacak derecede merak edilen bir kediyle arzı endam eder. Öğrenildiğine göre senaryoda kediyle ilgili

bir açıklama yoktur. Ve yönetmenin kediyi son anda Marlon Brando'nun eline tutuşturduğu bilinir. Brando tam bir kedi sevdalısıdır ve sahne boyunca kediyle oynamayı sürdürür. Ses teknisyenlerinin Brando'nun telaffuzu ve kedinin sesiyle birlikte iyiden iyiye anlaşılmaz olduğunu düşünmesine rağmen 'Baba' kedisiyle müstesna bir şekilde karşılanır. Kedinin sahnedeki önemi üzerine sayısız yorum yapılmıştı. Ben ise en çok kedinin Corleone'nin konuşması sırasında elini uzaklaştırdığında; ona doğru uzanmasını ve eli geri getirmesini istemesini manasızca sevimli bulurum. Yine de gelmiş geçmiş en unutulmaz filmlerden birisi olan serinin böylesi bir açılış yapması ilginçtir. 'Kedi seven Baba' açılışı belki de filmde en çok Don Vito Corleone karakterinin beğenilmesini doğurmuştur.

Popüler İçerikler

Acun Ilıcalı Futbol Yatırımlarına Devam Ediyor: Yeni Takımı Slovenya'dan
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!