Sinema Sizin İçin Tutkudan da Öteyse Atilla Dorsay'ın Önerdiği Bu 21 Kitaba Göz Atmalısınız!

1. Filmozofi - Sinemayı Yepyeni Bir Tarzda Anlamak İçin Manifesto

Yazar: Daniel Frampton

Çevirmen: Cem Soydemir

Sinemayı başlı başına felsefi bir alan, bir düşünme çabası olarak gören yazar ve sinemacı Daniel Frampton, getirdiği yeni yönteme 'filmozofi' adını veriyor ve şimdiden derslere, tartışmalara konu olan bu yöntemi şöyle tanımlıyor: 'Filmozofi, filmi bir tür düşünme olarak ele alır, film-varlığa ve film biçimine dair bir teori geliştirir. Filmozofinin film-varlıkla ilgili temel kavramı, deneyimlediğimiz görüntü ve seslerin kuramsal yaratıcısı olan 'film-zihin'dir. Filmozofinin önerdiği film biçimi kuramı da 'film-düşünme'dir ve bir biçimin eyleminin film-zihnin dramatik düşünmesi olarak görülmesini mümkün kılar. Dolayısıyla filmozofi, bir anlamda, hem anlatının berisinde kalanlarla ilgili 'gösterim' kuramlarının hem de sahneleme estetiği kuramlarının bir uzantısı ve tamamlayıcısı olarak da görülebilir. Filmozofi, film biçimini düşünülmüş bir şey olarak, filmin dramatik kararı olarak görmemizin, filmin anlatabilme ve etkileyebilme yollarını anlamamıza yardımcı olacağını ileri sürer.'

2. Sinemada Göstergeler ve Anlam

Yazar: Peter Wollen

Sinema kuramı ve eleştirisinin temel yapıtlarından biri olan Sinemada Göstergeler ve Anlam, sinema dilini kavramada yeni ve verimli yönlere çeker okurunu - film seyircisini salt seyirci olmaktan çıkıp filmi okumaya davet eder. Peter Wollen, özellikle Eisenstein, Hawks, Ford ve Godard'ın sinemasına yoğunlaşarak, genel göstergebilim çalışmalarının sinemaya uyarlamasının ilk örneğini vermiştir...

3. Film Teorisi - Fiziksel Gerçekliğin Kurtuluşu

Yazar: Siegfried Kracauer

Çevirmen: Özge Çelik

Kracauer'in Film Teorisi, alanın kanonik metinlerinden biri. 1960'larda yayımlanan kitabın temelleri esasen daha erken bir tarihte, Kracauer'in 'film estetiği' üzerine kitabı için aldığı notlarla 1940'larda atılıyor. Film Teorisi yazarın daha önce yayımladığımız iki kitabı arasında, 'bir çağın tarihsel süreçte tuttuğu yer, o çağın kendisi hakkındaki yargılarından ziyade yalın ve yüzeysel dışavurumlarının analiziyle daha isabetle belirlenebilir' diyen Kitle Süsü ile, 'son, nihai şeyleri felsefi veya teolojik sistemler aracılığıyla kavrayabileceğimize inanmadığı için geçici iç görülerle ilgilenen' Tarih: Sondan Bir Önceki Şeyler arasında düşünsel bir köprü kurar. Kitap şu sorunun peşindedir: Film deneyimi neye yarar? 

'Sizde, bende ve insanlığın geri kalanında ortak olan şeylerle ilgili ufak anların, gündelik hayat boyutunu, bütün diğer gerçeklik tarzlarının matrisini oluşturduğu söylenebilir. Tam anlamıyla asli bir boyuttur bu. İnançları, ideolojik amaçları, özel girişimler ve benzerlerini bir anlığına bir kenara bıraksak bile, geriye gündelik hayatın beraberinde getirdiği üzüntüler ve sevinçler, anlaşmazlıklar ve bayramlar, istekler ve arayışlar kalır. Alışkanlığın ve mikroskobik etkileşimin bu ürünleri, yavaş değişen ve savaşlardan, salgınlardan, depremlerden ve devrimlerden sağ çıkan esnek bir doku oluşturur. Filmler, kompozisyonu mekâna, kişiye ve zamana göre değişen gündelik hayatın bu dokusunu keşfetmeye meyleder. Dolayısıyla hem verili maddi çevremizi takdir etmemizi hem de bu çevreyi dört bir yana doğru genişletmemizi sağlarlar. Dünyayı bilfiil evimiz yaparlar.'

(Tanıtım Bülteninden)

4. Mazi Kabrinin Hortlakları

Yazar: Umut Tümay Arslan

Umut Tümay Arslan Mazi Kabrinin Hortlakları'nda, toplumsal iktidarın duygular alanındaki hareketini Türk sinemasında takip etmeye çalışıyor. Ulusların kendilerini tanıma, kendilerinden bahsetme, kendilerine inanma biçimleri, kendilerine dair imgeleri olan kısaca ulusları ulus yapan 'hikâyeler'i sorguluyor. Sinemanın ulusal gözyaşını, ulusal kahkahayı, ulusal histeriyi nasıl ürettiğini Yeşilçam sineması içinden anlamaya ve açığa çıkartmaya çalışıyor: Milliyetçilik, melankoli, cinsiyetçilik, kimlikler, masumiyet, Şarkiyatçılık, şehir ya da modernleşme gibi konuları/meseleleri Sevmek Zamanı, Vesikalı Yarim, Gelin, Umut, Kırık Plak, Bir Türke Gönül Verdim ya da Ah Güzel İstanbul gibi filmler üzerinden izliyor.

5. Filmler ve Rüyalar - Tarkovski, Bergman, Sokurov, Kubrick ve Wong Kar-wai

Yazar: Thorsten Botz-Bornstein

Çevirmen: Cem Soydemir

Rüya kuramını film çalışmaları bağlamında ele almak, bu kuramın içinde geliştiği özgün, klinik bağlamdan çıkarak esasen estetik kaygıların şekillendirdiği bir ortama geçmeyi gerektiriyor. İşte Filmler ve Rüyalar'da Botz-Bornstein da tam bunu yapıyor: Rüyaları estetik ifadeler olarak değerlendirip bu özel ifadelerin ne şekillerde geliştirildiğine odaklanıyor. Rüyaları psikolojik hayatımızın sıradan olayları gibi değil, varlıklarını belli bir rüya-zamanında sürdürmelerinden dolayı ilginç, kendine yeten fenomenler olarak ele alıyor. Bu noktadan yola çıkarak, Tarkovski'nin estetik rüya fenomenlerini işleyerek geliştirdiği gerçekçilik karşıtlığını, Sokurov'un modern imaj ideolojisine yönelik yıkıcı saldırılarını, Arthur Snitzler'in alışılmış olanı nasıl tekinsize dönüştürdüğünü, Kubrick'in bu yapısal modelden nasıl kaçındığını ve Wong Kar-wai'nin parodileştirilmiş kapitalizm manzaralarını inceliyor.

6. Gözdeki Kıymık - Yeni Türkiye Sinemasında Madun ve Maduniyet İmgeler

Yazar: Kolektif

Hazırlayan: Hüseyin Köse, Özgür İpek

'Kadınlar ve genç kızlar, azınlıklar, Kürtler, kent yoksulu genç erkekler, yerlerinden yurtlarından edilip büyük kentlere tıkıştırılanlar, Afrikalı göçmenler, eşcinseller, deliler, travma mağdurları, yaşlılar, ailesini katliamlarda kaybetmiş olanlar, kötü bir eğitimin içinde yönünü kaybeden genç insanlar, engelliler... -yani başarılı, 'normal' erkek dışında kalan büyük çoğunluk.

Bütün bu madunlar Türkiye sinemasının son dönem filmlerinde kendilerine daha önce görülmemiş ölçüde yer buldular. Tamamlayıcı bir tarzda, yan karakterler ve anlatılar olarak ya da ideolojileri aklamak üzere çarpıtılmış imgeleriyle değil, ana karakterler olarak kendi sesleriyle, filmlerin merkezine yerleşerek... 

Adorno'nun 'Gözünüzdeki kıymık en iyi büyüteçtir' sözünden adını alan kitap, bu değişimin çeşitli veçhelerini görünür hale getirerek, eleştirel bir değerlendirmeye girişiyor. Madunları ve maduniyet imgelerini filmler üzerinden ele alan bu incelemeler, bu yeni sinemasal muhayyilenin imkânlarını ve sınırlılıklarını görüntü, ses ve anlatı açısından irdelerken, aynı zamanda Türkiye toplumuna dair önemli bir kültürel, sosyolojik bilgi de üretiyorlar.' 

(Tanıtım Bülteninden)

7. Filmlerle Hatırlamak - Toplumsal Travmaların Sinemada Temsil Edilişi

Yazar: Sevcan Sönmez

Bir toplumda siyasal baskı ve şiddet yaygınlaşmışsa, korku ve ötekileştirme toplumda belirgin bir biçimde önplandaysa, çoğunluk bunu normalleştirmiş ve iktidar bunu meşrulaştırmışsa, bunun kaynağı hemen her zaman, ciddi travmaların yaşandığı kirli bir geçmiştir. Bu geçmişin hayaletleri her an her yerde geziniyor: kalabalık meydanlarda, bayram günlerinde, büyük toplantılarda ya da sıradan günlük karşılaşmalarda...

Filmlerle hatırlamak, yüzleşmek, anlatmak, yasını tutmak, iyileşmek mümkün mü? Toplumsal travmaların sinemada konu olarak el alınması yeterli mi? Bu tür travmaların asla bireysel olmadığını akılda tutarak toplum olarak ne yapmalıyız? Toplum olarak üstümüze geçirilmiş deli gömleğinden, yerleşik inanç ve ideolojilerden kurtulmakta filmler bir imkân sunuyor mu?

Sevcan Sönmez bu incelemesiyle, travma temsili hakkındaki kuramsal literatürden de yararlanarak, son dönem Türkiye sinemasında bu yöndeki çabaları tek tek filmler üzerinden irdeliyor, travmalarla toplumsal olarak yüzleşebilmek için sinemadan ne bekleyebileceğimizi araştırıyor. 

(Tanıtım Bülteninden)

8. Şehrin İtirazı - Gezi Direnişi Öncesi İstanbul Filmlerinde İsyan Eşiği

Yazar: Feride Çiçekoğlu

İstanbul'un itirazı var: Kamu alanlarının özel çıkara teslim edilmesine, ağacın, suyun ve toprağın yağmalanmasına, birçok dünya şehrinde yapılmış hataların tekrarlandığı sıradan bir kopya haline gelip kişiliğini kaybetmeye, yaşam biçimlerinin gayri insani bir hal almasına ve yaşamın ataerkil değerlerle boğulmasına itirazı var.

Feride Çiçekoğlu Vesikalı Şehir'den yedi yıl sonra bu kez, şehri isyanın eşiğine getiren bu itirazın Gezi Direnişi öncesinde üretilen filmlerdeki izlerini takip ediyor ve bu filmleri daha önceki örneklerle, 68 öncesinin Paris'indeki ve İtalyan Şehirlerindeki imar hareketleriyle ve oradaki değişimin bir kuşak filmlerine yaptığı yansımalarla ilişkilendiriyor: Şehir sıkıntısı, hiçlik, boşluk, değer ve hafıza kaybı, depresyon, değersizlik duygusu ve öfke patlaması.

Gezi Direnişini bugün 'kırmızılı' kadın, 'dans eden', 'sapan atan' kadın imgeleriyle hatırladığımızı ve hem sayıca hem varoluş tarzlarıyla kadınların yoğun katılımını düşündüğümüzde, bu itirazın asıl olarak erkekler şehrine bir karşı çıkış olduğunu anlıyoruz.. 

(Tanıtım Bülteninden)

9. Vesikalı Şehir

Yazar: Feride Çiçekoğlu

Sinemada şehir nasıl temsil ediliyor? İstanbul, 'taşı toprağı altın' iken, nasıl oluyor da 'orospu İstanbul' haline geliyor? Sinemadaki şehir imgeleri, şehrin kolektif bilinçaltı hakkında bize ne söyleyebilir? Feride Çiçekoğlu, kült bir İstanbul filmi olan Vesikalı Yarim'in verdiği esinle yazdığı kitabında, şehrin suretleri ile, 'kadın'ın ikiye bölünmüş kimliği arasındaki çakışmanın filmden filme nasıl sıklıkla tekrarlandığına dikkat çekiyor. Kadının ev içinde anne, eş ve şefkat hatırlatan kimliği ile sokaklarda dolaşan kadının fahişeliği, baştan çıkarıcılığı, hazzı hatırlatan kimliği arasındaki bölünme, İstanbul'un sinemadaki imgesini ele veriyor. Üstelik bu İstanbul'a özgü değil. Dünya sinemasının birçok klasiğinde, erkeğin gözünde ikiye bölünüp fetiş haline gelmiş kadın cinselliğinin şehre yansıtıldığını görebiliyoruz.

10. Çok Tuhaf Çok Tanıdık

Hazırlayanlar: Nilgün Abisel, Umut Tümay Arslan, Pembe Behçetoğulları, Ali Karadoğan, Semire Ruken Öztürk, Nejat Ulusay

Lütfü Akad'ın 1968 tarihli kült filmi Vesikalı Yarim, seyircisini sıradışı bir deneyime sürükler. Herşey bir Yeşilçam melodramından bekleneceği gibidir, çok tanıdıktır. Ama aynı zamanda çok tuhaf birşeyler vardır bu filmde - adı koyulamayan, açıklamaya direnen, onu diğer Yeşilçam filmlerinden ayıran bir tuhaflık... 

Bir grup çalışması olan Çok Tuhaf Çok Tanıdık işte bunun nedenini araştırıyor. Vesikalı Yarim'i unutulmaz bir sanat yapıtı haline getirenin tam da bu özelliği olduğunu, içinde yer aldığı sinema geleneğinin bildik, tanıdık motiflerini taşıdığı halde bunlara farklı anlatısal ve estetik çözümler getirdiğini söylüyor. Filmin anlatısal içeriği kadar, estetik özelliklerine de hakkını veren bir çözümleme tarzı var bu incelemenin. Bir yandan filmin Türk modernleşmesinin temel sorunlarıyla bağını sergilerken, diğer yandan filmin biçimsel yapısının, başta hiç düşünülmemiş içerikleri mümkün kılan, onların yolunu açan mantığını ortaya çıkarıyor. 

Bir filmin, daha genelde bir kültürel ürünün nasıl 'okunabileceğinin' başarılı bir örneği olarak sunuyoruz bu kitabı. Şu sorulabilir: Seyretmek ve keyfini çıkartmak varken neden deşifre etmeye çalışalım ki bir filmi? Cevaplardan biri, sanatı sanat yapan şeyi gerçekten öğrenebilmek içindir. Ama galiba başka bir cevap daha önemli: Yeniden büyülenebilmenin ilk şartı, önceki büyülerden kurtulabilmektir.

11. Bir Kapıdan Gireceksin - Türkiye Sineması Üzerine Denemeler

Hazırlayan: Umut Tümay Arslan

Bir Kapıdan Gireceksin, yakın dönem Türkiye sineması üzerine on dokuz denemeden oluşuyor. Bu denemeler, Türkiye'nin uzak ya da yakın, kronik ya da yeni, can acıtıcı ya da kayıtsızlaştırıcı meselelerini sinemasal kurgu dolayımıyla düşünmeye, bu yolla farklı türden hakikatler keşfetmeye imkân tanıyor. Ama aynı zamanda bizleri bekleyiş, inanç ve arzu ile kapısı aralanan, sinemanın o sapkın ama mucizevi dünyasına bir kez daha sokuyor. 

Yan yana geldiklerinde bu denemeler, insanın bilgi ile inanç arasındaki salınımının, film seyretme deneyiminin de ta kendisi olan bu salıncağın, insan hayatının aptalca sıradanlığını, hatta bu sıradanlığın kimi zaman taş gibi görünen kalıcılığını, iç burkucu sefaletini nasıl aşındırabildiğini de gösteriyor. 

Rüyalarına sahip çıkmak isteyenler için.

12. Filmlerle Sosyoloji

Yazar: Bülent Diken, Carsten Bagge Laustsen

Çevirmen: Sona Ertekin

'Filmler asla 'sadece film' ya da bizleri eğlendirmeyi ve dolayısıyla dikkatimizi dağıtarak bizi toplumsal gerçekliğimizle ilgili asıl sorunlardan ve mücadelelerden uzaklaştırmayı amaçlayan hafif kurgular değildir. Filmler yalan söylerken bile toplumsal yapımızın can evindeki yalanı söylerler. Bu nedenle, elinizdeki kitabı yanlızca filmlerin toplumsal gerçeği nasıl yansıttığı ya da meşrulaştırdığıyla ilgilenenler değil, toplumlarımızın nasıl olup da kendilerini ancak filmler aracılığıyla yeniden ürettiği konusunda fikir sahibi olmak isteyenler de okumalı. Uzun lafın kısası, tam da bu sebepten dolayı Filmlerle Sosyoloji'yi hemen hemen herkes okumalı.' -Slavoj Zizek.

Filmlerle Sosyoloji en azından üç farklı şekilde okunabilir: Birincisi, film analizi aracılığıyla toplumsal teori yapmaya yönelik bir çaba olarak; nitekim kitabın her bölümü gerçeklik ile kurmaca, sinema ile toplumsal teori arasındaki ilişkiyi ele alıyor. İkincisi, toplumsal teori dahilindeki belli başlı alanlarla ve kavramlarla; toplumsal cinsiyet, kimlik, öteki, kitle, terör, korku ve güvenlik, kapitalizm ve direniş, kamplar ve yoksulluk, etik ve tanıklık, vb. ile bir hesaplaşma olarak. Üçüncüsü de, filmlerin analiz araçları olarak kullanıldığı bir sosyal teşhis girişimi, sinemayı sosyolojik amaçlar için kullanarak sosyoloji yapmaya yönelik bir çaba olarak okunabilir.

13. Sinema Savaşları - Bush-Cheney Döneminde Hollywood Sineması ve Siyaset

Yazar: Douglas Kellner

Çevirmen: Gürol Koca

Sinema Savaşları, filmlerin eleştirel yorumlarının günümüz kültür ve toplumunu anlamamıza yardımcı olabileceğini ve böylece siyaset ve devlet, şirketler ve ekonomi, ekonomik kriz ve çevre krizi, terör, savaş ve militarizm ile demokrasiye yönelik tehditler hakkındaki önemli tartışmalara katkıda bulunabileceğini göstermeye çalışıyor. Tarihten ve sosyal teoriden yararlanarak 2000-2008 arasında çekilmiş onlarca Hollywood filmini analiz ediyor, bu yolla dönemin tarihsel eğilimleri, çatışmaları, imkânları, krizleri ve kaygılarına ışık tutuyor. Filmleri belli bir bağlama oturtarak okumak, onları toplumsal-tarihsel bir ortama yerleştirmeyi ve dönemin olay ve mücadelelerini nasıl ifade ettiklerini göstermeyi gerektirir, ki Kellner'ın Sinema Savaşları'nda yaptığı da tam olarak bu. Böylece toplumsal sorunlar ve çatışmalar hakkında fikir sahibi olmamıza ve hâkim ideolojiler ile yeni yeni ortaya çıkan muhalif güçler konusunda değerlendirmelerde bulunmamıza olanak sağlıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

14. Kör Alan ve Dekadrajlar

Yazar: Pascal Bonitzer

Pascal Bonitzer’in 'Kör Alan' ve 'Dekadrajlar' başlıklarını taşıyan iki kitabını bu Metis edisyonunda biraraya getirdik. Sinemanın gerçeklik ile ilişkisini sorgulayan 'Kör Alan'da, dorukları temsil eden kimi isimlerle karşılaşıyoruz: Lumière, Griffith, Ayzenştayn, Bazin, Rossellini, Hitchcock, Godard. Bu doruklar, kimi zaman gerçekliğin montaj ve sinematografik planların müdahalesiyle parçalanması, kimi zaman da gerçekliğe duyulan şüpheli bir saygı biçiminde ortaya çıkıyor. Hitchcock’a özgü suspense’in sinema tarihi içindeki belirleyici önemi, video yüzeyinin sinemadan farkları, yakın plan, alan derinliği ve alan-dışının özel işlevleri 'gerçeklikle ilişkide bu işlevlerin anlamı' ve modern sinemanın giderek mutlak anlamda bir gerçekçi-olmama özelliği kazanışı konu ediliyor.

Çerçeve ve çerçevelemenin hem sinemada hem resim sanatındaki işlevlerini ve kullanımını inceleyen 'Dekadrajlar' ise, sinema ve resim arasındaki örtük, fazla irdelenmemiş ilişkiyi sorguluyor. Kitapta sınanan iki saptama var: İlki, resmin, modernliğin onu moleküler öğelere, lekeye, çizgiye, renge, biçime indirgemek yolunda yaptığı her şey bir yana, dram sanatı ile, sahneye koyma ile bağını hâlâ koparmamış olduğu, yani resmin dramatik bir sanat olduğu. İkincisi, Godard ve Antonioni’de belirginleştiği gibi, sinemanın, sanayinin onu mahkûm etmeye çalıştığı anlatısal dramatik kaderi aşma yönünde, resmin en son moleküler bileşenlerine, soyutlamalarına ulaşma yönünde güçlü bir arzu duyduğu.

Kör Alan ve Dekadrajlar, arka planında sürekli temel bazı felsefi problemlerin varlığını hissettirdiği bir kitap. Sinema ve resme, sanatsal biçim vermenin sorunlarına ve görme’ye ilgi duyan okurlarımızın kitabı ilgiyle karşılayacaklarını umuyoruz.

(Tanıtım Bülteninden)

15. Korkuyorum Anne - İnsan Nedir ki...

Yazar: Reha Erdem, Nilüfer Güngörmüş

'Korkuyorum Anne, kendini dünyanın taşrasında hissetmiyor, komplekssiz ve aydınlık. Bu nedenle belki de daha önce hiç bir filmimizin başaramadığı kadar evrensel. Ezik değil, dünyalı, ama yine de tanıdık ve buralı. Bir senaryo daha ne yapsın? İyi ki çekilmiş de iyi bir film olmuş. Çekilmeseymiş, 'iyi senaryo nedir ki?' sorusuna sessiz bir cevap olarak kalırmış. Oysa şimdi, 'iyi film nedir ki?' sorusuna, hapşırıklı, kahkahalı, martı ve vapur sesli bir cevap olarak hem okunmayı hem de seyredilmeyi hak ediyor. Üstelik bunu, tekrar tekrar tadına varılacak bir zevk olarak vaat ediyor.'

16. Godard Godard'ı Anlatıyor

Yazar: Jean-Luc Godard

Kışkırtan veya heyecanlandıran, kızdıran veya sevdiren, ama ille de etkileyen yönetmen Jean-Luc Godard bir dâhi mi, yoksa bir deli mi? İlk basımını 1991 yılında yaptığımız bu kitapta bir araya getirilen söyleşiler, düşüncesine ve ahlakına şaşılacak ölçüde sadık kalmış ve zamana uymadığı dönemlerde önüne geçmiş bir kişiliği açığa çıkarıyor. Tutkulu, çocuk ruhlu, konuşmayı çok seven, çevresini kışkırtmadıkça iletişim eksikliği çeken ve tek başına yaratmaktan hoşlanmayan bir yaratıcı.

17. Bu Kabuslar Neden Cemil?

Yazar: U.Tümay Arslan

Popüler sinema her zaman kolektif arzu ve kaygıları seslendiren imgelerle doludur. Bu Yeşilçam için de geçerli. 70'li yılların Yeşilçam filmlerinde yer bulan imgeler de çoğu zaman modernleşmenin ve kapitalizmin sonuçlarına bağlı kolektif huzursuzluk, kaygı ve arzulara tercüman olmuşlardır. Kuşkusuz farklı biçimlerde. Dönemin Yeşilçam filmlerinde birçok farklı ses birlikte işitilir. Bunlardan biri güç ve intikam peşindeki saldırgan bir erkeğin sesidir. Hesap soran, başkalarına haddini bildirmek isteyen, her şeyi kontrol etmeyi arzulayan, bu arzusunun karşısına dikilen her tür engeli sınırsız bir şiddet kullanarak ortadan kaldıran bir erkeğin sesidir bu. 

Bu Kâbuslar Neden Cemil? Bu sesi, bu sesin işitildiği erkek filmlerini konu alıyor. İki temel soru var: İlki, ne oldu da Yeşilçam'ın hep anadili olmuş olan melodramın sesi, 70'lerle birlikte eril bir sese teslim oldu? Kolektif kaygıyı yatıştırmakta sıklıkla başvurulan Kurtarıcı Kahraman figürünün erkekliğin korkularıyla ilişkisini nasıl anlamalıyız? Diğeri, Türkiye'nin aynı dönemde yaşadığı siyasi, kültürel ve toplumsal hareketlenmenin Yeşilçamdaki izdüşümünü erkek filmlerinde nasıl kaydedebiliriz? 

Baba, oğul, koca, sevgili olarak erkek - ezik ya da kahraman, polis ya da militan, patron ya da işçi, adil ya da değil, Türkiye erkekliğinin hallerinin, popüler sinema üzerinden ne denli başarıyla okunabileceğini kanıtlıyor bu kitap.

18. Film Dilinde Mahrem - Ulusötesi Sinemada Kadın ve Mekân ve Temsili

Yazar: Serazer Pekerman

İspanya, İran, Danimarka ve Türkiye'nin, Almadóvar, Kiarostami, Lars von Trier, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan gibi öne çıkan yaratıcı-yönetmenleri tarafından üretilmiş kadın merkezli filmlerin ortak özellikleri üzerine yetkin bir inceleme. Pekerman hikâyelerin merkezinde yer alan kadınlara odaklanıyor ve bu karakterlerin film mekânıyla kurduğu bağlara, Deleuze ve Guattari'nin geliştirdiği şizoanaliz perspektifinden, 'kadın-oluş' ve 'azınlıksal' kavramlarının imkânlarından yararlanarak bakıyor. 

Bu hikâyelerdeki kadınlar kendine ait huzurlu bir evi olmayan, ya yaşanmaz bir evden nasıl çıkacağını bilemeyen ya da erkek egemen kamusal/ulusal alanda bir köşeye kıstırılmış kadınlar. Bazıları tam da bu tür kıstırılmışlıkları anlattığı için eleştirilmiş, hatta zaman zaman 'kadın düşmanı' olmakla suçlanmış olan bu filmlere başka türlü de bakabileceğimizi gösteriyor Pekerman: Film mekânıyla kurduğu bir tür bağın, kadına, içinde bulunduğu (ya da zorla tutulduğu) alanda var olabilmesini ve kendisine uygulanan ataerkil baskılara direnebilmesini sağlayan bir yer açtığını ileri sürüyor. Hem film analizi hem de feminist kültürel çalışmalar alanına önemli ve özgün bir katkı.

19. Hayalet Ev - Yeni Türk Sinemasında Aidiyet, Kimlik ve Bellek

Yazar: Asuman Suner

Yeni Türk filmlerinin bize 'hayalet evleri' anlattığını söylüyor Asuman Suner. Terk ettiğimiz, kimi zaman zorla boşalttırılmış, içinde hayaletlerin dolaştığı, tekinsiz, ürkütücü evler bunlar. Ama aynı zaman da bir türlü tam olarak geride bırakamadığımız, özlem duyduğumuz, karşısında çocuklaştığımız, döndüğümüzde eskisi gibi bulamadığımız, sürekli 'hayaletini kurduğumuz' evler... 

İncelemenin merkezinde Türk sinemasının son dönemdeki belli başlı yapıtları, örneğin Masumiyet, Mayıs Sıkıntısı, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Vizontele gibi filmler ve bu verimi borçlu olduğumuz önde gelen yönetmenler var: Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Erdoğan, Yeşim Ustaoğlu ve diğerleri. Yeni Türk sineması Türkiye'de 'aidiyet' meselesi etrafındaki gerilimleri gözleyebileceğimiz verimli bir kültürel zemin sunuyor. Hem bu gerilimlere tanıklık ederek, kamusal alanda söze dökülemeyen endişe ve fantazileri gösteren kültürel bir alan açıyor hem de eleştirel bir müdahale platformu oluşturuyor. 

Kültürel inceleme konusu olarak ele aldığı bu yeni Türk sinemasının, artık 'ulusal sinema' çerçeve içine sığmadığını düşünen Suner'in zihnimizi farklı görme biçimlerine kışkırtan, elimize yeni kuramsal araç gereçler veren kitabı yetkin bir akademik çalışma. Yazarın henüz görmemiş olduğunuz filmler hakkında bile olsa, kolaylıkla takip edebilmenizi sağlayan canlı betimlemeleri ve başarılı anlatımı sayesinde mümkün oluyor bu.

20. Bakış ve Ses

Yazar: Pascal Bonitzer

Uzun yıllar ünlü sinema dergisi Cahiers du cinema'nın yayın yönetmenliğini yapan Pascal Bonitzer, sinemayı sinema yapan temel özellikleri tek tek sorgulama konusu haline getirmiş özgün bir düşünürdür. Bu dergide yayımlanmış yazılarını bir araya getiren Bakış ve Ses, daha önce yayımladığımız Kör Alan ve Dekadrajlar gibi, temel bir saptamayla yola çıkıyor: Sinema, teknik aygıtın yapısından, çekim koşullarından, montajdan ve yönetmen-oyuncu ilişkisine dair belli kabullerden kaynaklanan, mekanikleşmiş bir temsil ideolojisine sahiptir. Bu yüzden sinemanın yarattığı yaşayan, canlı, hareket halindeki alan derinliğinin ortaya çıkardığı 'gerçeklik etkisi'ni soruşturmak ilk görev olmalı.

Makalelerin tümünde yorumun merkezinde 'bakış' var: hem yönetmenin bakışı, hem o bakışı devralanlar olarak bizim perdeye bakışımız. Diğer yandan Bonitzer'e özgü en önemli katkı, sinemada sesin kullanım biçimine, dış sese ve dış sesin nasıl bir 'nesnellik ve otorite' kaynağı olarak kullanıldığına dair özel vurgusu.

Kitapta, Amarcord ve Gece Bekçisi gibi iyi bilinen, klasikleşmiş bir dizi film ile Ayzenştayn, Buñuel, Godard, Straub ve Antonioni gibi yönetmenler ve belgesel sinema üstüne güzel yazılar okuyacaksınız - film seyretmekle kalmayıp, birer yapım olarak filmlerin nasıl çalıştığı üzerine düşünmeyi sevenler için.

21. Yeşil Gözler

Yazar: Marguerite Duras

Çeviri: Nilüfer Güngörmüş Erdem

Özel bir sinemacıdan mektuplar, fragmanlar ve röportajlarla kurulmuş bir kitap: dünya, deneyimler, edebiyatla sinemanın ilişkisi, kişisel deneyimlerin bir sinemanın oluşumundaki yeri, sinema yapmak, sinemaya gitmek, kitaplar ve filmler. Marguerite Duras’nın Yeşil Gözler’inin ilk basımı 1990 yılında yapılmıştı. Bu basımı yakalayamayan genç kuşaklar için 2008’de yenilenmiş basımıyla. Kitap, Haziran 1980 tarihli Cahiers du Cinéma’da çıkan yazıların da eklenmesiyle genişletilmiş ikinci baskısından çevrildi. Kitaba ayrıca yeni metinler, söyleşiler ve fotoğraflar da eklenmiş. Metinler kitap haline getirilirken, sayfa düzeni Marguerite Duras’ın isteğine göre yapılmış; bu düzen Türkçe basımda da korundu.

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
YORUMLAR
20.10.2017

Zizek ve lacan nerde? Olmamış liste

19.10.2017

öneren sinemacı olunca kitaplar da hep sinema içerikli olmuş.:))

19.10.2017

aynen ben de manavcılık üzerine önerdiği kitaplar var mı diye bekledim:) zaten atilla dorsayın sinema üzerine önerdikleri

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ