Dünyadan ve Türkiye'den Sıkılmadan İzleme Garantili 17 Entel Filmi

1. La Jetee - 1962

Bana kalsa sinemayla ilgili her yazının başına bu filmi koyarım. O kadar güzel ve özel bir film çünkü. Chris Marker'ın bu kısa filmi aslında bir film bile değil. Siyah beyaz fotoğraflardan oluşan yarım saatlik bir kolaj. Filmdeki tek hareket bir sahnesinde kadın oyuncusunun gözünü açıp kapadığı yer. Bir adam bize olayı anlatıyor biz fotoğraflara bakarken. Bir zaman yolcusunun dünyayı kurtarma göreviyle bir geçmişe bir geleceğe gidip gelmesinin hikayesi bu. Görevi zaten imkansıza yakınken bir de amansız bir aşkın pençesine düşüyor. Öyle şiirsel ve güzel anlatılmış ki bu, izlediğinizin ne olduğunu bile unutacaksınız. Unutmadan söyleyelim 12 Maymun filminin de esin kaynağı bu film aynı zamanda.

http://www.imdb.com/title/tt0056119/?ref_=nv_sr_1

2. A Clockwork Orange - 1971

İngiltere'de sokaklarda çete gibi gezen ve holiganlık yapan bir grup genç ve onların elebaşı Alex'in hikayesi bu. Tüm dünyanın bildiği bu hikaye Anthony Burgess'in aynı adlı romanından uyarlanmış. Alex'i alıp bir nevi arındırma yoluna gitmeye çalışan devlet aslında yaptığı şeyin arındırma mı yoksa işkence mi olduğunu sorgulatıyor bize. Alex empati yapılacak bir karakter değil evet ama böylesi bir ıslah yöntemi olabilir mi gibi sorular soruyoruz. Hem toplumsal hem de bireysel seviyedeki insan psikolojisini o kadar güzel ele alıyor ki film izledikten sonra bir süre kendinize gelmeniz zor. Stanley Kubick'in dehasının şaheseri diyebiliriz film için.

http://www.imdb.com/title/tt0066921/?ref_=fn_al_tt_1

3. Amarcord - 1973

Federico Fellini dahi ve çılgın bir yönetmen. Filmleri zaten genelde sıkılmadan izlenir. Ama bu ne böyle yahu dedirtebilecek tuhaflıkta şeyler de yapar çoğu zaman. Deniz kıyısındaki bir kasabaya sıkışıp kalmış hayatların filmi bu. Kadınlar, yaşlılar, çocuklar var. Ama en çok kadınlar. Fellini'nin kadınları. Koca memeli, koca popolu, hayatın ve doğurganlığın, bereketin timsali kadınlar. Cüce rahibeler, birdenbire ortaya çıkan boğalar, uçuşan polenler, cinselliği keşfedişimiz ve komik mi komik günah çıkarma sahnesi. Kendinizi ve çocukluğunuzu bulacaksınız bu acayiplikler dolu Fellini dünyasında.

http://www.imdb.com/title/tt0071129/?ref_=nv_sr_3

4. Mauvais Sang - 1986

Leos Carax entelektüel camianın iyi tanıdığı bir yönetmen. Kötü Kan ikinci filmi. Adı Arthur Rimbaud adlı Fransız şairin şiirinden esinlenme. Fetiş oyuncusu Denis Lavant'a gencecik bir Juliette Binoche eşlik ediyor. Yakın bir gelecekte ortaya çıkan ve insanları öldüren bir virüs var. Peki virüs kimi mi öldürüyor? Duygusuz seks yapan gençleri. Şimdi olsa insanlığın soyunu tüketecek bu virüs için bir de antidot var ama ele geçirmek kolay değil. Hem tedavinin hem de birbirlerinin peşine düşenler sonunda aşkı bulacaklar mı acaba? Çok güzel bir film. 

http://www.imdb.com/title/tt0091497/?ref_=fn_al_tt_1

5. Madame Bovary - 1991

Gustave Flaubert'in romanı Madame Bovary dünyanın ilk realist romanı sayılır birçok tarihçi ve eleştirmen tarafından. Bu önemli roman elbette sayısız kez beyaz perdeye uyarlanmış. Bizse size 1991 yapımı Claude Chabrol yönetmenliğinde çekilmiş olanını seçtik. Neden derseniz Isabelle Huppert Bovary'i en iyi canlandıran oyunculardan biri olmuş. Sıkıcı orta sınıf hayatına renk katmaya çalışan tutkulu ve romantik Emma Bovary kocasının bir kenara atıp aşıklarının kollarında teselli ararken yaşadıklarını anlatan film Fransız etkisine rağmen gayet kolay izleniyor. Roman yazıldığı dönemde öyle edepsiz bulunmuş ki yazarının başını belaya sokmuş diye de ekleyelim hemen. 

http://www.imdb.com/title/tt0102368/?ref_=fn_al_tt_4

6. Trois Couleurs: Bleu - 1993

Krzysztof Kieślowski Polonya'nın hediye ettiği en güzel şey. Yönetmenin en tanınan filmlerinden renk üçlemesi: Mavi, Kırmızı ve Beyaz'dan bizim seçtiğimiz Mavi. Fransız bayrağının renkleri ve bu renklerin temsil ettiği özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramlarından esinlenen bu üçleme insan hayatının ve duygu dünyasının derin kuyularına inip bizi de o karanlık sularda yüzdürüyor. Bir kaza sonucu kızını ve besteci olan kocası Patrice de Courcy'yi yitiren Julie'nin yaşama tutunma çabası anlatılmaktadır. İlkin ailesinin yokluğuna dayanamayan Julie intihara yeltense de, daha sonra bakış açısını değiştirip, kocasının ölümü nedeniyle yarım kalan bir bestesi üzerinde çalışmaya ve onu tamamlamaya karar verir. Bu süreçte bir insanla tekrar yakınlaşabilecek ve hayata yeniden tutunup tutunamayacağını da görecektir. Yalnızlık özgürlüğe açılan bir kapı mı yoksa tüm kapıları üzerimize kapattığımız karanlık bir oda mı diye soruyor film. Juliette Binoche'un elini duvara sürterek yürüdüğü sahneyi defalarca izleyip defalarca ağlamak mümkün. 

http://www.imdb.com/title/tt0108394/?ref_=fn_al_tt_2

7. Tabutta Rövaşata - 1996

Derviş Zaim'den muhteşem bir film. Ahmet Uğurlu'nun adeta döktürdüğü bu çok hüzünlü filmde evsiz bir adamın çok büyük bir tutkuyla bağlı olduğu arabaları gece çalıp sabah yerlerine koyarak, balıkçı kahvesindeki arkadaşlarıyla çay içerek, soğukta titreyerek yaşayışını görürüz. Tuvalet kapısında oturarak hayatını kazanmaya başlayan bir de aşık olan Mahsun adındaki bu güzel adam öyle naif ve harika bir karakter ki dilimize 'Mahsun beni Taksim'e götür', 'Ama arkadaşlar iyidir' gibi replikleri doladı. Ahmet Uğurlu'nun kıza güzel görünmek için saçlarını taradığı sahnede ağlarsınız. Aslında tavus kuşuna sarılıp yürüyen bu güzel adamı her gördüğünüzde ağlayabilirsiniz. 

http://www.imdb.com/title/tt0127311/?ref_=fn_al_tt_1

8. Masumiyet - 1997

Bir hayat kadını, onun belalısı bir adam, hapisten yeni çıkmış yolunu arayan bir adam. Bir de hem sağı hem dilsiz kız. Uğur, Bekir, Yusuf ve Çilem. Bu insanların hayatlarının kesiştiği yerde geçen tokat gibi bir film. Zeki Demirkubuz'un sonradan devamını da çektiği Masumiyet ülkemizde en çok repliği alıntılanan, en çok görseli ve videosu paylaşılan filmlerden biridir sanırız. Masumiyetini çoktan kaybetmiş insanların öyküsünün adının Masumiyet olması güzeldir, Haluk Bilginer'in tiradı çok güzeldir, Derya Alabora'nın hiç utanmadan, küfrü sakınmadan herkesin suratına inen yumruklara dönüşen konuşması harikadır. Bu filmi izlememiş olanlar Türkiye sinemasını biliyoruz diyemezler bizce. 

http://www.imdb.com/title/tt0128332/?ref_=fn_al_tt_2

9. Gadjo Dilo - 1997

Tony Gatlif'in bu filminin müziklerini sosyal medyada paylaşmayanların entel payeleri ellerinden alınıyordu bir zamanlar. Stephane, bir şarkıcıyı bulmak için Romanya'ya seyahat eden bir Fransızdır. Elindeki tek ipucu, bir kasetin üzerinde yazılı bir isimdir: Nora Lurca. Çingene şarkıcıyı ararken Isidore'ye rastlar. Çingenelerin bu yaşlı şefi ona sahip çıkar. Böylece genelde kapalı bir toplum olan Çingenelerin arasına karışan bu genç sevilir ve kendisini kabul ettirir. Herkes onun dillerini öğrenmek için orada olduğunu sanmaktadır. Köyün genç kızlarından Sabina, tutkulu karakteri ve duygusallığı ile Stephane'ın kalbini çalar. Aşk, müzik ve yaşam dolu bu filmden sıkılmak çok zor.

http://www.imdb.com/title/tt0122082/

10. All About My Mother - 1999

Bazı ailelerin geçmişindeki sırlar hem o aileleri dağıtacak hem de acıların etrafında kenetleyecek kadar garip ve hüzünlüdür. Yaşadığı büyük acıdan sonra oğlundan sakladığı gerçeğin peşine düşen, hem kendi geçmişini hem de oğlunun köklerini aramaya başlayan bir annenin acı dolu öyküsü. Pedro Almodovar öyle yetenekli bir yönetmen ki bu acıların içine hem kahkahalar, hem kadın-erkek ilişkileriyle ilgili müthiş tespitler, hem eşcinsellik, aids, din gibi kavramları büyük bir başarıyla yedirmiş. Gülerken birden ağlamaya, ağlarken birden gülmeye başlamak mümkün izlerken. Tanrı kimseyi evladından ayırmasın dileyelim. 

http://www.imdb.com/title/tt0185125/

11. Mulholland Drive - 2001

David Lynch filmlerini ya çok seversiniz ya da nefret edersiniz. Kendisi öyle bir yönetmendir. Filmlerini anlamak ya da anlamlandırmak çok zordur. Sevenler anlayanlar (anladıklarını sananlar) sevmeyenler de anlamayanlardır daha çok. Mulholland Çıkmazı bir sarışın bir de esmer afeti merkezine alan tuhaf ve karanlık bir hikaye. Hollywood'a ünlü olma hayaliyle gelip geçirdiği kaza sonrasında hafızasını kaybeden bir kadının kendisi gibi oyuncu olan başka bir kadınla karşılaşmasını ve onunla olan tuhaf ilişkisini anlatır film. Birbirlerini severler mi yoksa nefret mi ederler, bir bütünün iki yarısıdırlar da bunun farkında mı değildirler bilemeyiz. Zaten onlar da bilemez. Finale kadar ne olduğunu anlamayız. Hatta finalden sonra da pek anladığımız söylenemez. 

http://www.imdb.com/title/tt0166924/?ref_=nv_sr_1

12. Korkuyorum Anne - 2004

Reha Erdem sinemasının Jin ve Şarkı Söyleyen Kadınlar'dan önceki daha hoş ve naif zamanlarından kalma bir film Korkuyorum Anne. Hafızasını kaybeden ve yetişkin bir adamdan çok koca bir bebeği andıran Ali'nin annesi ve bütün apartman komşularıyla dolu hayatının ve bir erkeğin yaşantısının evrelerini anlatan şiir gibi güzel bir film. Ali Düşenkalkar öyle güzel bir performans sergiliyor ki gözleriniz dolacak.

http://www.imdb.com/title/tt0488400/?ref_=fn_al_tt_1

13. Bin Jip - 2004

Kim Ki-Duk uzak doğu sinemasının en tanınmış ve en sevilen yönetmenlerinden biri kuşkusuz. Bu coğrafyanın sineması kültür olarak bize olan uzaklıkları kadar uzak gerçekten de. Onun için sevmesi zor ama seveni de ölümüne bağlı bu filmlere. Boş Ev en dokunaklı uzak doğu filmlerinden biri belki de. Boş evlere girip sahipleri orada yokken evlerde kalan, kaldığı yerlerde ufak tamirat işlerini de yapan genç bir adam bir gün boş sandığı evde bir kadınla karşılaşır. Kadın kocasından dayak yiyen mutsuz ama çok güzel bir kadındır. Aralarında sözcüklerin tanımlamaya yetmeyeceği bir ilişki yaşanmaya başlar. Sözcükler yoktur ama öyle duygular katar ki yönetmen filme izlerken yutkunmak bile zorlaşır. Hele finali, ah o finali... 

http://www.imdb.com/title/tt0423866/?ref_=fn_al_tt_2

14. The Mill and The Cross - 2011

Bir ressamın hayatını anlatmak çok da zor olmasa gerek. Ki böyle filmleri defalarca izledik zaten. Asıl zor olan o ressamın tablolarını perdede canlandırmak. Canlandırmak derken kanlı canlı hale getirmekten bahsediyoruz. Filmi izlerken göreceksiniz; yönetmen bunu öyle güzel başarmış ki sanki tablolardaki insanlar birden yürümeye, konuşmaya, yanınıza gelmeye başlıyor gibi oluyor. Pieter Bruegel Hollandalı bir Rönesans ressamı. Kalabalık tabloları, kendisine İşçi Bruegel denmesine sebep olan tarla tasvirleri, dini figürlere hayat verişiyle ünlü. Film de ressamın bu ününe yakışır nitelikte olmuş diyebiliriz. 

 http://www.imdb.com/title/tt1324055/?ref_=fn_al_tt_1

15. Frances Ha - 2012

Noach Baumbach ve Greta Gerwig Amerikan bağımsız sinemasının en sevdiğimiz ikilisi belki de. Kalplerimizi fetheden Frances'in hikayesini birlikte yazmışlar, Gerwig bir de Frances'e hayat vermiş perdede. Bu siyah beyaz modern masal da Frances adındaki uçarı bir New York kızının büyüme hikayesini izliyoruz. Öyle içten, öyle tatlı ama bir o kadar da aklı bir karış havada bir kız ki Frances, onu gülmeden izlemek çok zor. Hayat ona artık ayaklarını yere basmasını öğretirken onunla birlikte biz de ev bark sahibi olmuş gibi seviniyoruz. İzlemediyseniz sakın kaçırmayın. 

http://www.imdb.com/title/tt2347569/?ref_=nv_sr_1

16. Nebraska - 2013

Bu da siyah beyaz bir film. Bir yol filmi. Yaşlı bir adam milyoner olduğunu zannederek parasını almak için Nebraska yollarına düşüyor. Onu oraya ulaştırmak ise uzun süredir görüşmediği oğlu. Birbirlerine yabancılaşmış bu baba oğul yolda hem çok bunalıp hem de yeniden tanışma fırsatı buluyorlar aslında. Yavaş bir film olmasına rağmen hiç sıkmıyor insanı çünkü filmin duygu dünyası çok geniş ve samimi. Üstelik anne karakteri tek bir sahnede bile olsa sizi kırıp geçirecek. Gerçek zenginlik insanın ailesine duyduğu sevgi midir? Yoksa bir babanın oğluna yıllar sonra sarılması mıdır? Belki bir babanın sıcaklığına yetişkinliğimizde bile ihtiyacımız vardır kim bilir... 

http://www.imdb.com/title/tt1821549/?ref_=nv_sr_1

17. Kış Uykusu - 2014

Cannes'da büyük ödül kazanabilmiş bir film herhalde entel filmidir. Zaten hikayede de entel bir adam var. Nuri Bilge Ceylan'ın ödüllere doyamayan filmi Kış Uykusu ismiyle müsemma karakterimiz Aydın Bey'in büyük şehirden kaçıp küçük bir kasabaya sığınmasını ve orada kendine kurduğu dünyayı anlatıyor özetle. Entelektüel bir adam olan Aydın kardeşi ve genç eşiyle yaşadığı bu küçük kasabada hem sorunlardan kaçmış hem de büyük şehrin dertlerini yanında taşımış getirmiştir oraya da. Kardeşi ve eşiyle, orada yaşayan arkadaşları ve yörenin insanlarıyla olan ilişkileri hem kişisel düzeyde hem de genel olarak aydın diye nitelendirdiğimiz insanların evrensel özellikleriyle ilgili çok önemli tespitlerle dolu. Ama kesinlikle somurtkan bir film değil. Hatta bazı yerlerde kahkahalara boğulacağınız garanti. 

http://www.imdb.com/title/tt2758880/?ref_=fn_al_tt_1

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti