Çiçek Şiirleri: Dizelerde Yer Bulmuş Özel Bir Anlamı Olan 20 Çiçek ve Şiir

Şiirler hiç bitmesin, çiçekler hiç solmasın isteriz. Şiirlerde çiçeklerde o kadar umut doludurlar ki, bir de bu özel anlamı olan çiçekler, şiirlere karışınca o zaman asla bitmesin bu şiir deriz. Birbirinden harika çiçek şiirlerini, çiçeklerle ilgili şiirleri sizin için bir araya getirdim.

İşte karşınızda çiçek ile ilgili harika 20 şiir;

1. Masumiyetin göstergesi "Beyaz Gül"

Beyaz Gül

...

Yalnız sen varsın beyaz gülüm,

Evde bahçede ve sokakta,

Bir eylül akşamı gördüğüm ,

O beyaz hayalsin uzakta..

 

Yakınsın yalnızlık kadar,

Uzaksın yakınmış gibi,

Sensiz yaşadığım yıllar

Bu kadar güzel değildi.

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

2. Soyluluğun simgesi "Erguvan"

Ağaç

Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.

Yaprak ateş oldu. Kuş da yakut.

Yaprakla kuşun parıltısından

Havzın suyu erguvana döndü.

AHMET HAŞİM

3. Sevginin en güzel ifadesi "Papatyalar"

Papatya

Bahar olsun da seyredin 

Nasıl süsler bayırları 

Zümrüt gibi çayırları 

Yüzü gülen o incecik 

Gelin yüzlü papatyalar 

Altın gözlü papatyalar

Yaprakları kıvır kıvır 

O da ayrı bir güzellik 

Hem güzel hem de nazlıdır 

Gelin yüzlü papatyalar 

Altın gözlü papatyalar.

TEVFİK FİKRET

4. Kalp kırıklarını anlatan "Karanfil"

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde 

Oysaki seninle güzel olmak var 

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi 

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda  

Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. 

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 

Sen de bir başkasına  veriyorsun daha güzel 

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor 

Derken karanfil elden ele. 

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle 

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil 

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk 

Birleşiyoruz sessizce

EDİP CANSEVER

5. Sonsuzluğun bir diğer adı "Hanımeli"

Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri

O mavi gözlü bir devdi. 

Minnacık bir kadın sevdi. 

Kadının hayali minnacık bir evdi, 

bahçesinde ebruli 

hanımeli 

açan bir ev. 

Bir dev gibi seviyordu dev. 

Ve elleri öyle büyük işler için 

hazırlanmıştı ki devin, 

yapamazdı yapısını, 

çalamazdı kapısını 

bahçesinde ebruli 

hanımeli 

açan evin. 

NAZIM HİKMET

6. Aşkların ilkini dile getiren "Leylak"

Leylaklarını Anlatıyorum

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün

Onu saçlarından topladığın belli

Bir leylak bahçesisin karşımda

Böyle kucağında kalsa daha iyi

Bir vazoya bırakıp gidiyorsun

Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki

Önce renkleri gidiyor arkandan

Nesi varsa gidiyor soyunarak

Her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf

Her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun

Düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe

Yaprak yaprak gelişiyorsun

Leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine

Ölümsüz bir mevsim oluyorsun.

RIFAT ILGAZ

7. Özgürlüğün çiçeği "Nilüfer"

Nilüfer

Zamanın eli değdi bize

Çoktan değişti her şey

Aynı değiliz ikimiz de

Zaaflarına bir gece

Hatalarına bir nilüfer

Sevgisizliğine bir kalp verdim

Artık geri ver

Geri veremezsin aldıklarını

Artık geri ver

Geri verilmez hiçbir yanılgı

Yokluğuma emanet et

Sen de benden kalanları

Her şeyi al

Bana beni geri ver

Bir şansım olsun

Başka yer, başka zaman

Sensiz ömrüm olsun

MURATHAN MUNGAN

8. "Güzelliği tanımlayan "Yasemin"

Vaktidir artık pür-neşe olmanın bu lahzâda, 

Hikaye eder güzelliğini yasemin çiçekleri.

Her yer aydınlık,karanlık yer yok bu noktada; 

Söyletir dillere eşkâlini yasemin çiçekleri... 

SAFFET KIZILAY

9. Sonsuz sadakati anlatan "Menekşe"

Ölümü düşünüyorum

O büyük yalnızlık içindeyim

Kulaklarımda duymadığım bir musiki

Kaskatı kesilmişim, kalbim durmuş 

Artık hiç bir şeyi görmüyor gözlerim 

İçimde ne bir umut, ne yaşama zevki 

Elim, ayağım buz gibi olmuş 

Ölümü düşünüyorum

Kulaklarımda duymadığım bir musiki

Ölümü düşünüyorum 

Laleli'de bir sokaktan tabutum geçiyor 

Saygı duruşunda bilmediğim insanlar 

Bütün pencereler açık biri kapalı

Kederlerim, ümitlerim, hayallerim  

Ve gelen bir iki dost mezarlığa kadar 

Sonra kadınlar kadınlar gözleri yaşlı 

Ölümü düşünüyorum Bütün pencereler açık biri kapalı

Ölümü düşünüyorum

Şimdi beni gömüyorlar bak 

Ağlıyorsun, ellerinde dağ menekşeleri 

Hazin bir parıltı gözbebeklerinde

İçin izyanla doluyor, kahroluyorsun

Hatırladıkça geçmiş günleri geceleri

Bir acı ki öyle büyük öyle derinde 

Ölümü düşünüyorum 

Ağlıyorsun, ellerinde dağ menekşeleri

Ölümü düşünüyorum 

Dediği çıkmıyor Cahit Sıtkı'nın

Otuz beş duvarını aşamıyorum 

Üzülme sevdiğim artık ayrılıyoruz 

İnan yokluğuma ben de bir ölüyüm

O yalan dünyanızda yaşamıyorum

Yıl 1961, ya Haziran ya Temmuz 

Ölümü düşünüyorum

Üzülme sevdiğim artık ayrılıyoruz.

10. Ayrılığın eş anlamı olan "Gelincik"

Gelincikler

gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda 

işi iş kasabanın 

su yüzlü çocuğun işi iş 

bir de poyraza döndü mü hava

başlar masmavi damarlar fışkırmaya yanaklarından

faytonların turuncu tekerlekleri 

yansır gaz tenekeleriyle çevrili bahçelerde 

asılı çamaşırlarından bir tutam çivit kokusu alıp gider 

gelincikler tek tek göründü mü çayırlarda. 

saat onikilerde 

postanede mektup yazan adamlara bakar bir semt delisi 

durmadan bakar 

ki o mektuplar nereye giderse gitsin 

öylesine uzundur ki kasaba 

gelinciklerden bükülmüş bir ibrişim gibi 

gidip gelen mektup zarflarıyla tarif edilebilir ancak 

içerinde kar serpintisi 

icçerinde bozkır 

içlerinde herkesin bir güneyi olan 

ve marangozlar upuzun kayıklar yaparlar bunun için 

kesersiz, çivisiz, elsiz 

sadece ruhlarından 

o kayıkları içinde domates doğranan bir akşamüstünde yüzdürürler 

canlanır suya değince hemen 

bordalarındaki nakışlar 

bir derya gülü alıp başını gider. 

yeter ki görünsün gelincikler 

önce tek tek görünsün sonra topluca 

usta bir doğramacı gibi kırmızılar doğrar kasaba 

gelincikler indi mi çayırlardan 

su bardaklarına, berber dukkanlarına girdi mi 

duvarlara sicimle tutturulmuş şişelere 

girdi mi bir kere 

-aynaları boğacak neredeyse 

-taşlıkları basacak sel gibi 

o zaman... 

tam o zaman 

marangozlar mis gibi rakılar içerek kayıklarında 

konuştukca binlerce kayık 

konuştukca binlerce köpük, binlerce kıyı olurlar 

ve nedense bir vapur bizi alıp götürecekmiş gibi bakarız bir- 

birimize 

unuturuz sonra alıp başını gitmeyi de 

yeter ki iki dudak arasına konsun gelincikler 

ipince bir ıslığa yerleştirilsin 

türküler süzsün tüveylerinden 

kahveler eski renklerine boyanır yeniden 

biralar çiğ ışıkta bile parlak 

yıkanır tertemiz oluncaya kadar yaşamak. 

gerçekte bir sevinç, bir mutluluk yok değildir yüreklerimizde 

sevgiler umutlar yok değildir 

öyleyse neden çabuk küseriz birbirimize 

çabuk öfkeleniriz 

durup durup böyle hüzünlenmemiz neden 

anlamıyoruz da ondan mı yoksa 

bir bütün olduğunu mutluluğun 

umudun bir bütün olduğunu 

seziyor muyuz yalnızca 

baktıkca gelincik tarlalarına uzaktan 

öyle bir arada güzel 

yaşamanın lezzetini 

kanımızı tutuşturdukça gün günden 

buğusunu saldıkça 

bir tütün dumanı gibi yaktıkça genzimizi.

EDİP CANSEVER

11. Zarafeti anlatan "Akasya"

Dönmeyecek Olana Şarkı

bir gün çekip gideceğim ben bu şehirden

geride hiçbir anı bile bırakmadan

bindiğim trenler belki hiç bilmeyecek

bir küçük istasyonda nasıl indiğimi

yağmurlu bir gece

hangi istasyonda yitik yıldızlara bakacaksın ardımdan.

ne kadar acı varsa bırakacağım söylenmemiş sözlerle

yalan aşkları paslı zincirleri, mahpus türkülerini

kara bir sis gibi çöken umutsuzluğa

bir gün çekip gideceğim ben bu şehirden.

kitaplarım, şiirlerim bekleyecekler yürüdüğüm sokaklar

bekleyecekler her sabah selam verdiğim akasya

her sabah selam verdiğim taş duvar ve uçsuz bucaksız bu keder denizi

bir gün elbet dönüşümü bekleyecekler.

BEHÇET AYSAN

12. Yeniliğin habercisi "Siyah Gül"

Çini

basar basmaz bir katran karanlık rüzgârım diner,

acılar vurur sulara.

kırağındır o en yalnız kelebekler

siyah bir gülü sen takınca yakana.

gölgen üstümü bulut gibi alınca

demirlerim ben serin kuytularında.

gezinirdim kadife çiçekli teninin enleminde boylamında yoksul ülkemin.

ekmeğimsin, sevgilim, deniz fenerim dağılınca gece mor bir leke kâğıda.

BEHÇET AYSAN

13. Nezaketin simgesi "Zambak"

Mona Rosa

Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben bir deliyim

Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar

SEZAİ KARAKOÇ

14. Birlik ve beraberliği temsil eden "Sardunya"

Sardunya

Yasadır anımsatalım:

Tohum ekenlerin, fide dikenlerin

Kimse durduramaz yağmurunu

Güneşini kimse kesemez

Fesleğen ekiyorum, sardunya dikiyorum

Arsızmış, öyle diyor komşum

Artık siz istemeseniz de

Açar tohumunu, yayılır toprağınızda

Ne güzel ne güzel ne güzel tanrım

Fesleğen ekiyor, sardunya dikiyorum

Bitiyorum arsızlığına çimenin çiçeğin

Arsızlık bugünden geri

Umut ve direnç demektir

Sokulmak demektir yaşamın koynuna

Özdeşlik demektir yaşamla

İnan olsun dostlar, inan olsun Dalından kopan sardunya

Bozulmadı bikez, eğmedi başını

Açmayı sürdürdü diktiğim toprakta.

GÜLTEN AKIN

15. Alınganlığı anlatmanın bir diğer yolu olan "Mimoza"

Mimoza

Canımı yoluna koydum,

Mimoza çiçegimsin.

Kanatlanıp göğe uçma,

Uçma sevdiceğim.

Avcın değilim ki senin,

Kaçma sevdigim.

Yıktın dağlarımı yıktın,

Mimoza çiçeğimsin.

Başkası okşanıp sevilmez,

Delirme sevdiceğim.

Yaktın ciğerimi yaktın,

Yapma sevdigim…

Öpüp oksayamam ben seni,

Mimoza çiçeğimsin.

Alaca karganın gülüsün,

Ellerin çiçeğisin.

Değişmem dünyaya seni,

Gitme sevdigim.

Yıktın dağlarımı yıktın,

Mimoza çiçeğimsin.

Başkası okşanıp sevilmez,

Delirme sevdicegim…

Yaktın ciğerimi yaktın,

Yapma sevdigim…

Çekilmez bir adam oldum yine...

Uykusuz, aksi, nalet!..

Bir bakıyorsun ki ana-avrat söver gibi,

Azgın bir hayvan döver gibi bugün çalışıyorum.

Sonra bir de bakıyorsun ki,

Ağzımda sönük bir sigara gibi tembel bir türkü,

Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün.

Evet! Evet, ve beni çileden çıkarıyor büsbütün,

Kendime karşı duyduğum nefret ve de merhamet.

Çekilmez bir adam oldum yine. Çekilmez!..

Uykusuz, aksi, nalet!..

Yine her seferki gibi haksızdım.

E sebep yok. Biliyorum!.. Olması da imkansız.

Bu yaptığım iş ayıp, rezalet.

Fakat elimde değil gülüm.

Elimde değil sevgilim.

Seni kıskanıyorum beni affet.

Beni affet sevgilim.

Beni affet.

16. Huzurun simgesi "Lavanta"

Lavanta

Ordadır

yazın eskittiği otlar arasında

uzakta bir nehrin gürültüsünü kazar

masmavi usturalar abanoz ağacına

Ordadır

uyuyan bir namlunun sessizliğiyle

günün sabahlığında

dudaklarının arasında bir ot, bir ıslık

iz bırakmaz sisler gibi geçer ağaçların arasından

varır kendini derinleştiren uçurumlara

Ordadır, bir devin tavşan uykusunda

aklında kımıldanan otlar, ağaçlar

düşünü düşürdüğü sular

yüzünü bıraktığı sular

almamış zaman kalmış kireç altında

çelimsiz bir kabuk başlamış yürek yarası

ki ne zaman çarşılara çıksa silahsız

onu vururlar

göğsünde siyah bir yıldızla

kalbinde kuruyan bataklık

kırlara yakın durur, yanık kokulara

serin çiy vakti çimenlerle konuşur

ne zamandır çıkmıyor sokaklar açık artırıma

ıssız bir kil ile gövdesini kateden bir ateştopu

Kendini sakladığı sular altında

ve son bir kez:

ışık ve çamurda kaldı lavanta.

MURATHAN MUNGAN

17. ''Benim için özelsin'' demenin bir başka yolu olan "Orkide"

Beyaz Orkide

beyaz orkideler ölmez

asla gönül vermez yaban ellere

aşk-ı kalbin de hep taşır 

silemezler ömürlerinden ömür verseler bile

karşılıksız sevginin anlamı yok

hakir görülür, hep seven kalpler 

düşerken gözlerinden 

iner dökülür damla damla yaşlar

bazen bir türkü tutturursun

dalar gidersin eski anılaraaa

birden gönül defterin aralanır

yanar gidersin o güzelim yıllara

yaralı olan , şu kalbim gibi

sol yanımda başlar heran sızı

bir gün kötü kaderin ağına takılır

kahrolursun ölürsün yaşarken yok olursun bazı bazı

garip bir sonbahar mevsiminde

aşk canlanır hep büyür gözümde

birden kalbimi bir ateş sarar

yok olurken var olur, aşk ölümsüzleşir hep bağrında

CEYLAN YILMAZ

18. Saygınlığın temsili "Nergis"

Nergis Çiçeği

Çiçek kokusu gönderiyorum sana, 

Senin gibi kokan. 

Nergis çiçeği olsun adı, 

Kokusunu senden çalan... 

Bükük boynuyla,narin,zarif 

Senin gibi masum duran 

Serin kokusuyla usulca,hafif, 

Seni en güzel sabahlara uyandıran 

Bu sabah pencerenden içeri, 

Süzülsün tarifsiz bir mutluluk

Bil ki gittiğin günden beri 

Kalmadı bende sevinç bak! 

Ne de umut,inan bir yudumluk.

MURAT YADAŞ

19. Ferahlığın bir diğer adı "Lale"

Eylül'de Melul Oldu Gönül Soldu Da Lale

Eylül’de melûl oldu gönül soldu da lâle

Lâleyken emel ermedi bahçemde kemâle

Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle

Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kâle 

EDİP AYEL

20. Hayalleri tasvir eden çiçek "Begonya"

Begonyanın Gözyaşı

gün, begonyanın gözyaşı 

damıtır yokluğunu

asılır üç kapılı dönüşsüzlüğe tacın 

boz bulanık nehrin akışına karışır son gülüş

nisan çığlığına murt kokusu

yükselir memleket aşırı

arşın koynuna sığınır yokluğun

turunç çiçeği /düşer şehrin kaldırımına

döne döne… 

kör şifâlar dilerken /sağır aminleri duyuramaz

teneşir avuçların ortasına

üç anahtar düşürür zaman

aman vermez habis !

koparır gövdesinden ruhunu

çeker .

YAHYA İNCİK

Popüler İçerikler

Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
YORUMLAR
17.06.2016

Beyaz gül. Balkonumda yetiştirip, vermeye doyamadığım nadide güzellik.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ