Herman Hesse'den Manevi Dünyanızı Zenginleştirecek 24 Alıntı

Hermann Hesse, Almanya'da doğmuş İsviçreli yazar ve ressam. 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Hesse, ilk şiirini yirmi beş yaşında yazmıştır. 1904'te serbest yazarlığa başlamış olup romanları, öyküleri, denemeleri, şiirleri, politik makaleleri ve kültür alanındaki eleştirel yazılarıyla tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşmıştır. 

Kendini kanıtlama, kendi olma, yazarın kendini yansıtması, bireyin kendini aşması gibi temaları içeren Bozkırkurdu, Siddharta, Peter Camenzind, Demian, Narziss ve Goldmund, Çarklar Arasında ve Boncuk Oyunu romanları, yazarın en tanınan edebi eserleridir.

Hesse gibi oldukça manevi konuları ustalıkla işleyen bir yazarın en sevilen 24 alıntısını sizlerle paylaşıyoruz;

1. "Yalnızlık bağımsızlıktır."

'Yalnızlığı arzulamış, uzun yıllar içinde onu ele geçirmiştim. Soğuktu bu yalnızlık, orası öyle, ama sessizdi, yıldızların içinde dolanıp durduğu uzay gibi harikulade sessiz ve büyük.'

2. Yaşamın müziği...

'Siddhartha kulak verip dinledi. Bütünüyle kulak verip dinleyen biri kesilmişti şimdi, kendini tümüyle dinlemeye vermiş, tümüyle boşalmış, tümüyle soğurup içine alan biri olmuştu. Dinleme sanatında öğrenilecek her şeyi öğrendiğini hissediyordu. O zamana kadar bütün sesleri sık sık işitmişti, ırmağın çıkardığı bu pek çok sesi; ama sesler bugün bir başka yankılanıyordu. Pek çok sesi birbirinden ayırt edemiyordu artık, neşelileri gözü yaşlılardan, çocuksuları erkeksilerden ayıramıyordu, bir bütünlük oluşturuyordu hepsi, özlemin yakınması ve bilen kişinin gülüşü, öfkenin haykırışı ve ölen kişilerin iniltisi, hepsi birdi şimdi, hepsi içi içe geçmişti, birbirine bağlanmış, binlerce kez birbirine sarılıp dolanmıştı. Ve tümü, bütün sesler, bütün amaçlar, bütün özlemler, bütün çileler, bütün hazlar, bütün iyi, bütün kötü şeyler, tümü birden dünyayı oluşturmaktaydı. Tümü birden yaşamın müziğiydi.'

3. "Ve tüm şan ve şöhretler, tüm akıllılıklar, tüm ussal kazanımlar, insanlığın yücelik, büyüklük ve kalıcılığına yönelik tüm atılımlar yıkılıp gidiyor, maskaraca bir oyuna dönüşüyor."

4. "Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın."

'Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.'

5. "Geçmişte olan, gelecekte olan hiçbir şey yoktur; her şey vardır sadece, şu an içinde varlık sahibidir."

6. "Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?"

7. "Müzik gibisi var mıdır!"

'Durup dururken bir melodi gelir aklına, söylemeye başlarsın, sessiz, içinden yalnızca, varlığını melodi ile içirip doyurursun, melodi tüm güçlerine el koyar -ve sende yaşadığı sürece içindeki tesadüfi, kötü, kaba, kasvetli ne varsa silip atar, dünyayı da alır kapsamına, zoru kolaylaştırır, donup kalmış nesneleri kanatlandırır. Bir halk ezgisinin melodisi üstesinden gelebilir bütün bunların. Hele armoni! Katıksız bir uyumla bir araya getirilmiş seslerin kulağa hoş gelen ahengi, örneğin bir çan sesinde, insanın gönlünü tatlılık ve hazla besleyip doyurur; daha öncekilere gelip eklenecek her yeni sesle büyür, güçlenir bu ahenk, bazen insanın yüreğini öylesine yangına verir, hazla öylesine titretip ürpertir ki, bu kadarı başka hiçbir zevkin harcı değildir.'

8. "Senin ruhun bütün dünyadır."

9. "Evet, geride kalmıştı hepsi, kadeh içilip boşaltılmış, onu yeniden dolduran çıkmamıştı."

'Yazıklanılacak bir şey yoktu, geçip gitmiş hiçbir şeye yazıklanmamak gerekiyordu. Yazıklanılacak tek şey şimdi'ydi, bugün'dü, yitirdiğim, sadece edilgen bir tutumla katlandığım, bana ne armağanlar sunmuş, ne beni fazla sarmış bu sayısız saatler ve günlerdi.'

10. Her sevişmeden sonra...

'Haz vermeden haz alınamayacağını, her jestin, her okşayışın, her dokunuşun, her bakışın ne kadar küçük olursa olsun vücuttaki her köşenin kendine özgü bir gizle donatıldığını, bu gizi keşfetmenin, keşfeden kişiyi mutlu kılacağını öğrendi. Her sevişmeden sonra sevgililer birbirlerinden, biri ötekine hayranlıkla bakmadan ayrılmamalıydılar; hem yenmiş hem yenilmiş olmalı, herhangi birinde aşırı doymuşluk ya da bıkkınlık duygusu uyanmamalı, sömürdükleri ya da sömürüldükleri duygusuna kapılmamalıdır.'

11. "Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir ama bilgelik başkasına anlatılamaz ve öğretilemez."

12. "Asla bir insan ya da bir eylem tümüyle Sansara, tümüyle Nirvana değildir."

'Asla bir insan tümüyle kutsal ya da tümüyle günahkar olamaz.'

13. "Günaha pek çok gereksinim olduğunu kendi bedenimde ve kendi ruhumda yaşadım..."

'...diretmekten vazgeçip dünyayı sevmeyi öğrenmek, onu kendi arzuladığım, kendi hayalimde yaşattığım bir dünyayla, kendi uydurduğum bir mükemmellikle karşılaştırmayıp nasılsa öyle bırakmak ve onu sevmek, gönülden onun içinde yer almak için şehvete, mal ve mülke, kendini beğenmişliğe gereksinim duydum, en rezilce umarsızlıklara kapılmayı gereksindim.'

14. "Evet, benim mezarımın başında cübbeleri ve duygusal hristiyan kardeşler sözleriyle o leş kargalarından hiçbiri bulunmayacaktı!"

'Ah, nereye baksam, düşüncelerimi nereye yöneltsem, hiçbir yerde beni bekleyen bir sevinç, bana yollanmış bir çağrı, beni kendine çekecek birşey yoktu. Herşeye kokuşmuş bir kullanılmışlığın, kokuşmuş yarı memnunlukların pis kokusu sinmişti; herşey eskimiş, sararıp solmuştu, gri, peltemsi, tükenmiş durumdaydı herşey.'

15. "Bu, kayıkçının en büyük erdemlerinden biriydi: Dinlenmesini onun kadar iyi bilen az kişi çıkardı."

'Hiç bir şey söylemese bile, konuşan kişi, ağzından çıkan sözlere Vasudeva’nın nasıl suskun, açık yürekli, bekleyerek ruhunun kapılarının açtığını, konuşulan sözlerden nasıl hiçbirini kaçırmadığını, hiç sabırsızlık göstermediğini, ne övgü, ne yergiye başvurduğunu, yalnızca dinlediğini hissederdi hemen. Siddhartha böyle bir dinleyiciye açılmanın, böyle bir dinleyicinin yüreğine kendi yaşamını, kendi arayışlarını ve çilelerini gömmenin nasıl bir mutluluk olduğunu seziyordu.'

16. "İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü."

17. "Hiçbir insan yüzde yüz kendisi olamamıştır ama yine de herkes gücü yettiğince ilerler bu yolda, kimi biraz daha gözü açık, kimi biraz daha gözü kapalı."

18. "Oysa ben hep dışarıdaydım, hep kıyıda kenarda kalacaktım; tek başıma, güven duygusundan uzak, içi sezgilerle dolu ve bir kesinlikten yoksun yaşayıp gidecektim hep."

19. "Erkekleri görüyordum; bugün arzuyla, yarın bıkkınlıkla kahroluyor, yana yakıla seviyor, sevgilere hoyratça son veriyor, hiçbir sevgiye güven beslemiyor, hiçbir sevgide mutluluğu bulamıyorlardı."

'Kadınları görüyordum sevgiden yanıp tutuşan; aşağılanmaları ve dayakları sineye çekiyor, sonunda kapı dışarı ediliyorlar, ama bağlandıkları erkekten yine de kopamıyor, kıskançlıkları ve horlanmış sevgileriyle onurları çiğnenmiş, köpeksi bir sadakat sergiliyorlardı.'

20. "Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır."

'Hepimiz aynı derinliklerden çıkıp geliriz ama bir taslak, derinliklerden çıkıp gelen bir yaratık olarak her birimiz kendi öz amacımıza varmak için uğraşıp didiniriz.'

21. "İnsanların büyük çoğunluğu, düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgarın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere.."

'Pek az kişi de vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgar varamaz yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar.'

22. "Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tatması daha iyidir."

'Dünya zevklerinin ve dünya malının insana hayır getirmeyeceğini daha çocukken öğrendim. Hanidir biliyordum bunu, ama ancak şimdi yaşadım. Ve şimdi biliyorum, belleğimle değil, gözlerimle, yüreğimle, midemle biliyorum böyle olduğunu. Ne mutlu bana ki, biliyorum artık!'

23. "Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."

24. "Zaman gerçek değildir."

'Asla bir insan tümüyle kutsal ya da tümüyle günahkar olamaz. Böyle gibi görünmesi, yanılmamızdan, zamana gerçek bir nesne gibi bakmamızdandır. Zaman gerçek değildir. Zaman gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi de bir yanılgıdan başka bir şey değildir.'

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"