Şiddetin Psikolojisi: Kadın Cinayetlerine Son!

Bugün yine içimizi yakan bir haberle sarsıldık. Türkiye’de iki kadın daha hayatlarından koparıldı. Her gün yeni bir kadın cinayeti haberi duymak artık neredeyse normalleşmiş gibi görünüyor. Kadınların yaşam haklarının bu kadar kolay ellerinden alınması, bizim insani değerlerimize, toplumsal yapımıza, ahlakımıza bir meydan okumadır.

Psikolojiye baktığımızda, insan davranışlarının temelinde toplumsal normların ve bireysel deneyimlerin ne kadar güçlü bir etkisi olduğunu görürüz.

Maalesef, kadına karşı şiddet konusunda, özellikle Orta Doğu ve Türkiye’de köklü bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunun temelinde sadece bireysel bir şiddet eğilimi yok, toplumsal cinsiyet rolleri, yanlış güç ve otorite anlayışı yatıyor.

Kadın cinayetleri, sadece bir “öfke anı” ya da “kişisel kriz” olarak açıklanamaz. Bu, çok daha derin bir toplumsal sorunun yansımasıdır. Birçoğumuz kadınların “zayıf” ve “itaatkâr” olması gerektiği gibi yanlış mesajlarla büyütüldük. Erkeklere ise güçlü, dominant ve kontrolü elinde tutan bireyler olmaları öğretildi. İşte bu öğrenilmiş roller, kadına karşı şiddetin ve cinayetlerin arka planında yatan en büyük nedenlerden biri.

Fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayan bireyler genellikle kendilerini tehdit altında hissettikleri için saldırgan davranışlara başvururlar. Tehdit algısı ise çoğu zaman “güçlerini” kaybettiklerine dair bir inançtan gelir. Bir kadın kendi ayakları üzerinde durmaya başladığında, özgürleşmeye çalıştığında, bir birey olarak kendini ifade ettiğinde, bazı erkekler bunu bir tehdit olarak algılar ve kontrolü elden bırakmamak için şiddete başvururlar. Bu durumun temelinde ise hastalıklı bir güç ve kontrol anlayışı var.

Ama şunu söylemek zorundayız: Bu, kadının suçu değil. Toplum olarak bu kadın cinayetlerine artık bir dur demek zorundayız.  Bu tür şiddet olaylarını sadece cezai yaptırımlarla çözmek yeterli değil. Elbette, daha fazla yaptırım, daha ağır cezalar uygulanmalı. Ancak asıl mesele, toplumun şiddeti meşrulaştıran bu zihniyetten kurtulması. Bunun yolu da eğitimden, toplumsal farkındalıktan ve kadın-erkek eşitliğini her alanda sağlamak için verilen mücadeleden geçiyor.

Şunu sormamız lazım: Erkek çocukları nasıl yetiştiriyoruz? Onlara şiddeti bir çözüm yolu olarak mı öğretiyoruz? Kadınlar hayatlarını korumak için nasıl bir mücadele veriyor? Bu sorulara cesurca cevaplar bulmadan, bu döngüyü kıramayız.

Kadına yönelik şiddet sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir yara. Ve bu yarayı iyileştirmenin tek yolu, hep birlikte dur demekten geçiyor. Bizler, her birimiz, sesimizi yükseltmeliyiz. Bu sessizliği kırıp, kadın cinayetlerinin normalleşmesine asla izin vermemeliyiz. Çünkü bir toplumun sağlığı, kadınlarının güven içinde yaşayabilmesiyle doğrudan ilgilidir. Artık daha fazla beklememeliyiz.

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.' ©Onedio

Popüler İçerikler

Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi