Şeyda Betül Kılıç Yazio: Sürekli Öpüşüp Sarılmadan da Oluyormuş

Beş yüz kişi tarafından öpülmek ister miydiniz? Yanaklarınızda makyajdan eser kalmayana kadar. Size sarılan kişinin kim olduğunu bilmediğiniz halde… Pandemi öncesi gelin olmak işte böyle bir şeydi. Sadece gelinler mi, hepimiz gerekli gereksiz, bazen de samimiyetsiz herkesi öpme, sarma sarmalama töreninden kurtulduk.  Son aylarda normal gribin bile çok çok azaldığını göz önünde bulundurursak, mesafeli yakınlık çok güzel oldu. İnsanın gerçekten özlediklerine, güvendiklerine yani istediklerine sarılabilme seçimi yapabilmesi mümkün olsa kaç kişi kaç kişiye sarılırdı çok merak ediyorum.

Öp amcanın elini saçmalığını da nihayet rafa kaldıran virüs, çocuk haklarını zorla da olsa bize öğretti.

Tanımadığı amcanın elini öpme ve kucağına oturma zorlanması da azaldığına göre belki de artık çocuklarımıza yabancılarla olması gereken mesafeyi öğretebilmişizdir. Zira çocukların göremediği ancak hissettiği virüsler için gerekeni yapmıyorduk. Çok yakınlarıyla ve ailesinin güvenli bulduğu kişilerle, gelenek icabı yakınlık göstermek zorunda olunan kişileri ayırt edebilmeyi çocuklarımıza öğretebildiysek, varsın bu alışkanlıkta pandemi sayesinde unutulsun.

Siz de Pandeminin unutturduğu bazı alışkanlıklarımızın ardından ‘’oh be’’ dediniz mi? Düşünüyorum da kafe kısıtlamaları kalkınca bir bardak çaya tekrar dört ekmek, Türk kahvesine on ekmek parası nasıl vereceğiz :) ? işin latifesi bir yana, ekonomideki sarsıcı durum sosyalleşme şekillerimiz üzerinde de az çok etkili olacak gibi. Çoğumuz mağaradan çıkan Ashabı Kehf gibi bir elimizdeki paraya bir de almak istediğimiz ihtiyacımıza bakıp şaşkınlık yaşayabiliriz.

Aslında yemek yapmayı severim. Fakat süreç döngüsü katlanılır gibi değil. Kaldı ki kısıtlamalı günlerde Gastronomi öğrencisi oğlumdan aldığım destek olmasa ne yapardım bilmiyorum.

Fakat şu bir gerçek ki evde yemek gibisi yok. Evde yemek hazırlığı aile üyeleri arasında iş birliği ve elbirliği öğretiyor. Çok da şeetmemek lazım, ev usulü serpme kahvaltılardan sonra hesap ödememeye alışan eşimi sürekli; ‘’bugünler geçecek, zaten hiç sevmem pazar günü evde kahvaltı etmeyi’’ diyerek ikaz ettiğim doğrudur. Olur da alışır, yoksa alıştı mı?

Nereye gideceğimizi düşünmüyoruz. Bu bazen iyi bazen de zorlayıcı. Konserler, müzeler, adalar gibi kaçamakları dondurucudan çıkarsak mı çıkarmasak mı? Seçimsiz bir durağanlık evde depresyon kartelamızı feci zenginleştirdi. Sosyalliği o kadar azalttık ki, sosyal anksiyeteli bir psikolog olma fantezime gün sayıyorum. :)

Yaşam böyledir. Elbet gelenler de var, gelenlerin götürdükleri de. Mola vermeyi bile unutarak çalışma, ekrana uzun süreli kitlenme mazoşizmi üstümde pek güzel duruyor. Arada bir göz göze gelmesek dünyada olduğumuzu unutacağımız aile fertleri ve iş arkadaşlarımız var ya, onlar iyi ki var.

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

Erdoğan’ı Düşman Ülkelerin Cinlerinden Koruduğunu Söyleyen Üfürükçü Bir Ailenin Üç Kızını İstismar Etti
"Estetik mi Olmuş?": Miss Turkey 2024 Birincisi İdil Bilgen'in Son Haline Yorum Yağdı!
Ünlü Oyuncunun Acı Günü: Arka Sokaklar'ın Mesut Komiseri Şevket Çoruh'un Annesi Hayatını Kaybetti!