Nesilden nesile aktardığımız hırslarımızla yapabileceklerimiz de birbirinden farklı olmayacak. Tekrarın içi boşalmış sevimsizliği hep canımızı sıkacak. Atalar yine bilge kabul edilecek, yanlışlar yanlış olarak kalacak. Siyasiler yine, bilmem kaç yıl önce ne söylediysem bugün de aynını söylüyorum diyecekler, zaman iyice ufalanacak. Zamanla belirsizlik arasındaki mücadelede insan hep zamanı kontrol etmeye yeltenecek. Kontrol ettikçe kayganlaşan bir değer olarak zamana efelenemeyeceğiz. Öfkemizi kendimize saklayacağız. Ne zamana kadar peki?
İki gününü aynı yaşamak istemeyenler olmayacak mı, elbette olacaklar. Onları pek sevmeyiz fakat onlar da olmasa kararlar da düşmanlık da zorlama barışlar da sorgulanamazdı. Zaman karşısında değişime rızası olanlar iyi ki var. Yolunu değiştirenler, soldan sağa, sağdan sola geçenler, zamanı esnetenler... Ve bana kalırsa dünyaya zaman kazandırmak için ne yaptıysak bilakis çok ‘’zamansız’’, evrensel değerlerimizi kaybettirdi.
Bedeni ve zihni aynı anda ağırlayan ‘’şimdinin’’ içindeki tüm deneyimleri görmezden geliyoruz. Belli ki geçmişle işimiz bitecek gibi değil, gelecekse hayal ederken bile insana diş sıktırıyor. Ve yaşanmamış şimdiki anları hiç hatırlamamak üzere hissizleştiriyoruz.