Adeta düşüncemle birbirimize yapıştık (füzyon). Ne kadar tanıdık cümleler değil mi? Düşünceler gelince siz de kaçsam, uyusam, bir şeyler yesem, müziğin sesini açsam, yani duymamazlıktan gelsem, dediniz mi? Demiş olmalısınız, çünkü düşünce tekrarları, yani ‘’ruminasyonlar’’ ortak insanlık haline dahildir. Her insanın bir midesi, bir kalbi, bir zihni vardır. Niyeyse, insan midesine hazmettiği, kalbine kan pompaladığı için kızmaz da zihnine düşünce ürettiği için öfkelenir. Zihnin doğasını anlamak bu kadar zor değil. Basitçe zihin, bizi hayatta tutmak için tetikte tutmak ister. Bu nedenle günde 70000 üzerinde düşünce üretir.
Düşüncelerle gerçekleri karıştırdığımızda ne olur? Özetle, yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot gibi yapay bir savunmanın içinde yorgun düşeriz. Bu, henüz çıkmamış yangın için yangın söndürücü sıkmak gibi aptalcadır. Yahut henüz denizde süzülen gemi ya batarsa diye filikalara binmeye benzer. Aslında hepimiz düşüncenin resmettiği gelecek acıdan korunmak için ön alma davranışlarımızı çoğaltmak konusunda telaşlıyızdır. Bu da insan olmaya dahildir. Peki korkup kaygılanan, hatta kaygısından kurtulmak için endişe üreten zihnimiz hangi zaman diliminde yaşamaktadır? Elbette gelecek…