Sevilmediğiniz Yerde Durmayın! Siz de Bu Hikâyeyi Okuyunca Kendinizi Kandırıyor Olabileceğinizi Anlayacaksınız

Eveeet, bugün biraz dertleşelim istedim. Eğer daha önce okuduğunuz, madde madde sıralanan ve 'ilişkilerinizde şunlar şunlar varsa; üzgünüz sevilmiyorsunuz!' tadında bir içerik bekliyorsanız şimdiden söyleyeyim; bu öyle bir içerik değil! Bu benim hikâyemin içeriği ve eminim siz de bu hikâyeyi okuduktan sonra benim gibi bir farkındalığa ulaşacak ve kendi hayatınızı ve ilişkinizi sorgulamaya başlayacaksınız...

Çocukluğuma dair hatırladığım en belirgin duygu, sabırla babamın benimle ilgilenmesini ve hak ettiğim sevgiyi bana göstermesini beklemekti.

Sabırla diyorum çünkü görünür olabilmek için uzun yıllar bekledim. Henüz 4-5 yaşlarındayken bile bana kocaman sarılmamasının, bana sevgisini göstermemesinin eksikliğini hissediyordum. Babam benimle ilgilenmediği her gün içimdeki o boşluk biraz daha büyüyordu.

Ablam kendi hâlinde bir çocuktu ve buna hiç de ihtiyaç duyuyor gibi görünmüyordu ama ben görünür olmak istiyordum...

Babam beni sevsin, bu sevgiyi göstersin; benimle lunaparka gitsin hiç olmazsa eve gelince beni kucağına alsın ve günümün nasıl geçtiğini bana sorsun istiyordum. Ama böyle bir şey hiç olmadı. Babam hep meşguldü ve bize gelene kadar kocaman bir liste önceliği vardı. Kendi hayatı, kendi mutluluğu, kendi arkadaşları... Bundan da öte babam, sevgi nasıl gösterilir bilmiyordu. Yalnız kalmayı seven, evde olduğu nadir zamanlarda da odasından çıkmayan ve gürültü yapılmasından hoşlanmayan bir insandı. Yani yıllar geçti ve ben asla onun için görünür olamayacağımı anladım...

Yıllar geçti, ben büyüyüp kocaman bir genç kız oldum. Bir dizi yanlış ilişkinin ve insan seçiminin ardından nihayet hayatımın aşkı olduğunu düşündüğüm insanı buldum...

Annem, babam ve ablamla kuramadığımız, bir türlü aynı sofranın etrafında birleşemediğimiz o yuvayı kendim yeniden kurmak istedim. Sanırım hikâyemi baştan yaratmak, mutsuz ve talihsiz bulduğum çocukluğumu kurduğum mutlu yuvayla geride bırakmak istedim, bilmiyorum...

İçimde hâlâ çığlık çığlığa bağıran ve yaşadığı travmalarla anksiyete sarmalının içine düşen o çocuğu bastırmaya çalıştım. Ben o talihsiz, ağlayan, sızlayan ve sürekli sevgi bekleyen çocuğu geride bırakacak ve artık doyasıya sevilmenin, ilgilenilmenin tadını çıkarabilecektim.

Hayatıma aldığım insanın babamdan çok farklı olduğunu düşündüm başlarda. Ne yalan söyleyeyim kontrol edilemez bir güdüyle ona daha çok bağlandım. Çünkü babamdan çok farklıydı, çünkü onunla yepyeni hikâyemi yazabilirdim. Kısa sayılabilecek bir sevgililik döneminin ardından nihayet o insanla evlendim ve içimde kocaman bir umutla yeni evime taşındım.

Sonra ne oldu, biliyor musunuz? O en derinlere itmeye çalıştığım çocuk bir gece ansızın anksiyete kriziyle yüzeye vurdu kendini...

Mutlu olamıyordum. Geçmişimi, babamı, ailemi ve tabii ki de çocukluğumu geride bırakmama rağmen mutsuzdum. Bir şeyler eksikti ama ne? Bu soruya bir türlü cevap bulamıyordum. Bana sadık bir eşim vardı. Evden işe işten eve gidip gelen, beni aldatmayacağına ve yalan söylemeyeceğine emin olduğum bir eşim. Annemin talihsiz kaderini yaşamayacaktım. Defalarca kez aldatılıp, bunları yutmak zorunda kalmayacaktım. Annem gibi eşimin söylediği yalanlarla kendimi avutmak zorunda değildim ben. Ama yine de kaçırdığım bir nokta vardı işte...

Bir nokta vardı... İçinde yaşadığımız toplumun farkında olmadan bize dayattığı bir algı! Eşiniz sizi aldatmıyorsa, size şiddet uygulamıyorsa ve size karşı dürüstse, daha ne isteyebilirsiniz ki bir kadın olarak? Öyle değil mi...

Ben de içten içe bu algıyı benimsemiş ve babamdan çok farklı olduğunu düşündüğüm bu insana sık sıkıya tutunmuştum. Ama sonra bir şey fark ettim. Çocukluğumdaki hiselerin aynısını hissediyordum. Çoğu gün, çoğu gece tek başıma; odada kendimi ağlarken ve eşimi beklerken buluyordum. Sürekli bir meşguliyeti vardı çünkü, sürekli ya oyun oynuyor ya video izliyor ya da çalışıyordu. Ve çocukluğumdaki, içimdeki o boşluk gitgide, katlanarak büyüyordu.

Evet, mutsuzdum ve yalnızdım. Tıpkı çocukluğumdaki gibi. O odada oturuyor ve bana sevgi göstermesini istediğim kişinin gelmesini bekliyordum...

Ortak yapabildiğimiz tek şey birlikte yemek yemekti. Arada kazara bir şeyler yapmak istesem ya da film izlemek istesem buruşan bir suratla karşılaşıyordum. İsteklerim, ufacık sayılabilecek bu isteklerim bile geri çevriliyordu. Ben hep yalnız başıma bir şeyler yapmak, dışarı çıkmak ve hayatı yaşamak zorunda kalıyordum.

Arada yanıma geldiği nadir anlarda da burada olmaktan keyif almadığını hissedebiliyordum. Ne benimle vakit geçirmekten ne de benimle sarılmaktan, uyumaktan keyif alıyordu...

Yataklarımız bile ayrıydı... Defalarca kez ona sarılıp uyumak istediğimi söylememe rağmen, biriyle uyuyamadığı cevabını aldım. Kaç gece yatakta ağlayarak uyudum bilmiyorum. Benimle ilgili ufacık bir özen, değer ve şefkat göremiyordum. Ne beni kollarının arasına alıp sıkı sıkıya sarıyor ne benimle kaliteli vakit geçirmek için bir şeyler yapıyor ne de özel bir insan olduğumu bana hissettiriyordu.

İçimden bir ses hep sevilmediğimi, evliliğin böyle bir şey olamayacağını ve bunun normal olmadığını söylese de ondan aldığım cevaplarla kafam biraz karışıyordu... Filmlerde yaşamıyoruz, bu romantizm sence de biraz fazla değil mi?

Aldığım cevap işte tam da buydu... İçimde bir yerler bir şeylerin yanlış olduğunu söylese de etrafımdaki herkes beni vazgeçirmeye çalışıyordu. 'O sana sadık, çıkıp dışarda ne yaptığı belli olmayan bir sürü insan var, en azından evde vakit geçiriyor....' O kadar çok insandan duydum ki bunu bir süre sonra ben de buna inanmaya ve ona haksızlık ettiğim için kendimi suçlamaya başladım.

Anksiyete ataklarım artıyor, bastırdığım duygular ortaya çıkıyor ve ben freni boşalmış bir araba gibi yokuş aşağı gidiyordum...

Tabii bu duruma dayanamayarak terapi almaya başladım. İçten içe beni tekrar çocukluğumdaki gibi yakalayan bu duygunun sevgisizlik ve ilgisizlik olduğunun da farkındaydım. Tıpkı annem gibi yalnız uyuyor, ilgi görebilmek için onun gözünün içine bakıyor ve bunları göremediğim her an içimdeki boşlukla yaşamanın ağırlığı altında eziliyordum. Babama benzemiyor diye sevindiğim insanın, babamla aynı eylemleri yapmasa bile; babamın anneme hissettirdiklerinin tıpkısını bana hissettirdiğini fark etmem aylarımı aldı. Babam dışarda arkadaşlarıyla eğleniyor, oysa evde arkadaşlarıyla oyun oynuyordu. Sonuç değişmiyordu ama... Mutsuz, hak ettiği sevgiyi göremeyen gözü yaşlı kadınlar...

Terapiye devam edip, birtakım farkındalıklar kazanmaya başlayınca şunu fark ettim: O hiç de babamdan farklı bir insan değildi...

Tıpkı babam gibi soğuk, sevgisini nasıl göstereceğini bilmeyen ve ailesine zaman ayırmayan bir insanla evliydim. Yenisini yazmaya niyetli olduğum ve onlardan koşarak uzaklaştığım ailemin kaderini yaşıyordum... Ne trajik. Beni aldatmıyor ya da bana şiddet uygulamıyor olması onun iyi bir eş olduğu anlamına gelmiyordu. Dahası, ben hâlâ 5 yaşında o odada bekliyordum. Terapi sayesinde ara ara ortaya çıkan bu anksiyete ataklarımın nedenini de görmeye başlamıştım. Ben büyümüştüm, hikayenin kahramanları değişmişti ama aslında yaşadıklarım aynıydı. Yıllar önce babamdan beklediğim sevgi ve ilgiyi şimdi eşimden bekliyordum. Hak ettiği sevgiyi almak için dünya üzerinde bu kadar çabalayan başka insanlar da var mıdır acaba diye düşünmeden edemiyor insan.

Sonra bir gün, yani birkaç ay önce içimdeki o küçük çocuğa hak etmediği bu duyguları yaşatmamaya karar verdim.

Öldürmem gereken içimde konuşan çocukluğum değil, hep aynı tarz insanları sevme ve acı çekme davranışımın ta kendisiydi. İçimdeki çocuk yaşamalı, ama dünya üzerinde bir kişinin daha onu incitmesine ve hak ettiği değeri göstermemesine tahammül etmemeliydi. O gün boşanma kararı aldım, eşime bunu anlattığımda inanamadı. Ateşimi kontrol etti, bilinç bulanıklığı yaşadığımı düşündü. Ailem ve arkadaşlarım bu hislerimin bir evliliği bitirmek için yeterli olmadığını ve bunun düzelebilir bir şey olduğunu söyledi. Ama ben emindim, bu evliliği devam ettiremeyecektim.

Şu an boşanma aşamasındayız ve kararımdan en ufak bir pişmanlık duymuyorum. Çünkü kendimi sevmem tam 30 yılımı aldı. Ben 30 yıl boyunca başkalarından beklediğim sevgiyi kendime gösteremedim...

Ama kendimi sevmeye başladığım noktada, başkalarından da sevgi dilenmeyi bıraktım. Ben bir şey talep etmeyecektim artık, hayatımdaki insan gerçekten beni sevdiğinde, bu sevgiyi kendiliğinden hissettirecekti zaten.

Şimdi bu hikayeyi okuyan kadınlara ya da erkeklere hiç fark etmez, birkaç çift lafım var müsadenizle.

Kimsenin sizi sevmesine muhtaç değilsiniz, siz kendinizi sevin yeter. Siz kendinize değer vermedikçe, başkalarının sevgi kırıntılarıyla hep yetinmek zorunda kalacaksınız çünkü. İnsanlar, anneniz, babanız ya da karşınızdaki insan aksini söylese de içinizdeki hisse güvenin, asla benim yaptığım gibi onu susturmaya çalışmayın. Ve her şeyden önemlisi sırf o insanı seviyorsunuz diye, kendinize bahaneler üretmeyin. Çünkü size şunu söyleyebilirim ki, ilgisizlik ve değer göstermeme bir kadını ihanet kadar üzüp, hırpalayabilir. Bunların karşılaştırmasını toplum ya da etrafınızdaki insanlar yapamaz. Çünkü içinizdeki his size bir şeyler söylüyorsa, bir şeyler gerçekten de yolunda gitmiyor demektir. O noktada karşınızdaki insanın sevgisini sorgulayabilecek cesarete sahip olmanız gerekiyor. Bir insan sizi sevmedi diye perişan olmak ya da hayattan kopmak zorunda değilsiniz. O insanın sizi sevmemesi sizde bir eksiklik olduğu anlamına da gelmiyor. Herkes herkesi sevmek zorunda değil. Lütfen kendi değerinizin farkında olun ve günün sonunda sadece içinizdeki çocuğun size söylediklerine kulak verin..

Onedio okurlarının bu hikâyeleri ilginizi çekebilir:

Sherlock Holmes Edasıyla İpuçlarını Takip Ederek Beni Aldatan Kocamı Nasıl Suçüstü Yakaladığımı Anlatıyorum!
Komşumuzun Cinsel İstismarına Maruz Kalan Bir Çocuk Olarak Geçmişte Yaşadığım O Korkunç Anları Anlatıyorum!

Popüler İçerikler

Güldür Güldür Show'dan Duygulandıran 29 Ekim Skeci Geldi
Diline Fena Doladı: Hasan Can Kaya'dan Vural Çelik'e Veda Yazısıyla Tepki Çeken Gülse Birsel'e Büyük Gönderme!
6 Yıllık Evlilik Tek Celsede Bitti: Eşi Selim Selimoğlu ile Anlaşmalı Boşanan Bengü'den İlk Açıklama Geldi!
YORUMLAR
03.08.2022

gayet güzel hikaye. kırılım noktası şurası: "Kısa sayılabilecek bir sevgililik döneminin ardından...". sevgililik dönemi eğer ki artık evlenmeye kendini hazır hissettiysen, sadece gezip tozmak değil farklı farklı ortamlarda karşıdakini tanıma fırsatıdır ve bu fırsatların birinde eminim sonradan yaşayacaklarının sinyalleri gelmiştir (genelde gelir). sen onu görürsün ya da göremezsin açıkcası pek de dert değil. bence verdiğin karar gayet doğru. başkasıyla uyuyamamak nedir mesela sen başkası değilsin ki o noktada o kişi için. enteresan. her neyse, üzüleceğin ya da kaybettiğin hiçbir şey olmadığı gibi aksine güzel bir deneyim de kazanmışsın. bişey olmayınca olmuyo. bu bazen elimizde olan bazen ise olmayan sebeplerden...

03.08.2022

...ben geçen kış nişanlım tarafından terkedildim mesela. ve bizde gerçekten çok fazla sevgi vardı. tartışmanın t si bile yoktu. her şey hiç olmadığı kadar mükemmeldi. e nası bitti dersen, işte kısmet değilmiş. aileler işin içine girince b*k oldu. her şey harika da olsa aşk işlerinde bitmesi için her zaman saçma ya da mantıklı bir sebep vardır. şanslısın ki senin en azından mantığına girebilecek bir sebebin var. ben de o da yok mesela düşün düşün akıl da gitti :) o yüzden kendimi tamamen bu işlerden sıyırma, hayatın başka mutluluklarına yöneltme kararı aldım. herkesin yolu deneyimi kendine. umarım aradığın mutluluğu ve huzuru bir gün bulursun..

03.08.2022

Kendini, geçmişini, neden böyle hissettiğini bilmeyen ve sorgulamayan o kadar çok insan var ki. Bu aydınlanmanın ışığında yeni başladığınız yolda güzel hikayeler biriktirmenizi dilerim. Fakat benim de uyarım nacizane şu olacak, çocukluk travmaları belirli bir şema yaratır, o şemanın çerçevesinden çıkmak zordur. Farkında olmadan benzer durumları tekrar tekrar yaratırsınız. Bu çok sık karşılaşılan bir durumdur, siz de benzerini yaşamışsınız. Bunun farkındalığı çok zor oluyor, sizi tebrik ederim, fakat şemaya karşı çıkmak daha zor ve hep gözünüzü açık tutmak zorundasınız. Yolunuzda kolaylıklar dilerim.

09.08.2022

Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz ama “Seninle beraber uyuyamıyorum” demek, senden başka herkesle yatıyorum zaten beni rahat bırak demek gibi bir şey değil midir? Gerçeği bilemeyiz ama bana bu kadın kesin aldatılıyordu ve bundan haberi yoktu gibi geliyor.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ