Sevgiliden Ayrıldıktan Sonraki Altı Ay İçinde Yaşananlara Kısa Bir Bakış

Ayrıldıktan sonra herkes acısını kendine göre yaşar... Ama bazen ortak noktalar bulmak zor değildir.

1. Ölüyorum olm anlasanıza? (ilk hafta)

Bugün 7 gün oldu, hala her sabah içimde sebebini bilmediğimi zannettiğim bir acıyla uyanıyor, 5. saniyede 'ayrıldık biz' diye düşünüyorum. Henüz çok taze ama sanırım hiç geçmeyecek bu. İnsanların gittikten sonra arkalarında bıraktığı boşluğun ne demek olduğunu çok daha iyi anlıyorum, içimde neresi olduğunu bilmediğim bir boşluk var. Kalbimde diyeceğim ama o kadar klişeye vurmadım henüz. Yatakta doğrulurken daha başlamadığım günü hiç sevmediğimi düşünüyorum. Tıpkı sigarayı bıraktıktan sonra, sigara içtiğin o kısacık zaman dilimlerinde ne yapacağını bilmediğin anlardaki gibi bir huzursuzluk var içimde. Onun yokluğunda ne yapılır bilmiyorum. 

Dışarı çıkmak, arkadaşlarla takılmak en iyisi galiba... Uzaklaşmış olurum belki içine düştüğüm ve çıkmak için hiç çabalamadığım dehlizlerden. Dehliz ne lan diye düşünüyorum bir an, kafamın dağılmaya başlaması mutlu ediyor beni, sonra neden mutlu oluyorum ki ben Ece'den ayrıldım diye düşünüyorum, sonra mutsuz oluyorum ve hop yine dehlizdeyim... Harbiden dehliz ne be?

Olm at üstünden artık şu ölü toprağını lan! Dediklerinde, azıcık saygınız olsun iblisler daha bir hafta oldu dedim, sinirlenip gitsem mi diye düşündüm ama nereye gidecektim ki? Ya sahile inip onunla çay içtiğimiz yerleri uzaktan kesecektim ya da koruya gidip hangi ağaçların altında öpüştüğümüzü tekrarlayacaktım. Tamam lan tamam, iki dakika hüzne bile geçit yok yanınızda dedim. Sonra iddaa konusu açıldı, Norveç 3. lig takımlarını konuştuk, ardından mahalleye yeni gelen kızın kalçaları bir ara gündem olur gibi oldu, Mehmet'in kızı sahiplenmesi ve 'benim o' demesiyle konu kapandı. 

Kaç saat geçti bilmiyorum, konuşulanların çoğunu hatırladığımı zannetmiyorum, kaç dal sigara içtim, kimin sigarasından içtim, sigara içtim mi onu bile bilmiyorum. Caner'in 'olm aramızda mısın amk' demesiyle kendime geldim. Uzun süre boş boş baktığımı, Caner'in elini gözümün önünde sallayıp, iyi misin lan? dediğini hatırlıyorum. O an içimdekiler birleşti, bir yumruk oldu, boğazımdan yukarı çıktı, dilimin ucuna geldi... Ölüyorum olm anlasanıza dedim... Bu lafın üzerine en yakınımdaki Salim'in boynuma sarılıp 'bırak kardeşim aksın içindeki zehir' diyeceğini zannettim... Omuzlarımdan tuttu ve beni sarsarak 'saçmalama, kendine gel sen Bihter Ziyagil'sin' deyip at gibi kişnedi p.zevenk!

Oysa bilmiyorlardı, gerçekten ölüyor olabilirdim. Belki de abarttım, şimdi düşününce harbiden Bihter gibi olduğumu görebiliyorum.

2. Hala kokusunu duyuyorum... (İlk ay)

Bugün bir ay oldu diye düşününce günleri saydığımın farkına vardım. Onun kokusu duruyor diye anneme yıkatmadığım kazağı aldım, doya doya içime çektim. O an annem odaya girdi, ne yapıyorsun dedi. Kirli mi diye kazağı kokluyorum dedim. Ne kirlisi yıkadım ben onu dedi. Ne zaman yıkadın ya, sana yıkama demedim mi dedim. Sen kırmızıyı yıkama dedin diye cevap verdi. O an sevgilimin kokusunu içime çekiyorum diye 1 aydır Bingo soft lavanta rüyası kokusunu içime çektiğimin farkına vardım. Demek ki kokusunu unutmuşum diye sevinir gibi oldum. 

Gün boyu evde oturup onun kokusunu hatırlamaya çalıştım. Ne çalan telefona baktım, ne balkona çıktım. Allah'tan babam evde sigara içiyordu da benim içtiğimin farkına varılmıyordu. Rahat rahat odamda duman altı olup, hüzünlere gark oldum. Enlemesine uzandığım, sırtımı buz gibi duvara dayadığım odamda saatlerce 6 aylık ilişkinin 1 yıllık muhasebesini yaptım. Onu neden un unutamadığımı, ne zaman unutacağımı, kokusunu yumuşatıcı kokusuyla karıştırdığım birini aslında çoktan unutmuş olmam gerektiğini düşündüm. Bir Fransız filmi havasında geçen 3-4 sıkıcı saatin ardından okula gittim. Derse girmek gibi bir niyetim yoktu, kantinde oturdum, geleni geçeni izledim. Bir Hint filmi olsa tam burada ben sabit durur, etrafımda insanlar akar ve o aceleci kalabalık içinde ben en hüzünlü sözlerimi eşsiz Hint tınıları içinde söylerdim diye düşündüm. 

Naber lan s.kik lafı beni daldığım Hint aleminden çıkardı. Gelen Görkem'di. İyidir lan otursana dedim. Aşk acısı çektiğimi görmesini istemiyordum çünkü Görkem ile muhabbetimiz s.kerim, sokarım, patlatırım ekseninde seyrediyordu. Sevgilimin kokusundan bahsetsem, kokusunu s.ktirtme bana diyeceğinden adım gibi emindim. Ne yapıyorsun burada, derste yoktu dedi. Sınıf o kokuyor dedim...

Kokusunu s.ktirtme bana dedi. Aslında insanları analiz etmede iyiyim diye düşündüm. Eve dönerken konsantre Bingo soft lavanta rüyası aldım.

3. Yok be ne merak edeceğim? (2. ay)

Bugün onu düşünmeden uyandım... Ama onu düşünmedim ki diye sevinirken aslında onu düşündüğümü fark edip yine yok yere neler düşünüyorum olm ben döngüsüne girdim. Kesin bu evde bana onu hatırlatan bir şeyler var diye düşünerek odamı karıştırmaya başladım. Farkında olmadığım bir hediyesi falan mı kalmıştı acaba sağda solda? diyerek her yeri karıştırdım. Gözümün önünde bir yerlerde onu bana hatırlatan bir şeyler olduğundan emindim ama bulamıyordum. Pelin'i aradım görüşelim mi dedim, öğleden sonrası için randevulaştık.

Her zaman olduğu gibi, buluşma yerine çok erkenden gittim. Orada burada dolaşırken kadınların neden hiç randevuya erken gelmediklerini düşündüm. Belki o da gelip benim gibi orada burada sürtüyordu? Tam vaktinde de buluşma yerine geliyordu? Acaba Ece de böyle mi yapıyordu diye düşündüm. Sonra hay s.keyim seni de Ece'ni de diyerek kafeye girip üst kata çıktım. Yıllardır gidip geldiğim bu kafenin hiçbir çalışanının neden beni hatırlamadığını düşündüm. Oysa sırf içeri girdiğimde 'hoşgeldin Arif abi' demeleri, 'her zamankinden mi' diye eklemeleri için hiç de müptelası olmadığım halde bu kafeye gelip gidiyordum. Belki bir Otisabi havası yakalamak istemiştim ama bir türlü olmamıştı. Üstelik Ece ile geldiğimizde ilgi daha büyük oluyordu. Kesin garsonlardan biri Ece'ye yazıyordu diye düşündüm. Elimle işaret ederek garsonu çağırdım, her zamankinden dedim. Bir şey demeden gitti. Oha hatırladı lan beni dedim, başka bir garson gelip abi arkadaş yeni, siparişinizi alamamış dedi. Moka dedim, moka yok dedi, çay ver dedim... Pelin geldi. 

Soluk soluğa hemen yanıma oturup öptü. Çok beklettim mi dedi, yok yeni geldim şimdi sipariş verdim dedim. Ne oldu önemli bir şey yok dimi diye sordu. Ne yani bir sorunum olmadan arkadaşımla görüşemeyecek miyim diye trip yaptım. Tabii ki öyle canım sordum sadece dedi. Böyle olunca Ece'den söz etme ihtimalim suya düşmüş gibi oldu ve Pelin anlamını yitirdi gözümde. Ama akılı kız, ee Ece'yi unutma seansları nasıl gidiyor diyerek tatlı bir giriş yaptı. Ece mi? amaan bırak yahu, çoktan unuttum dedim. Ohh iyi iyi yakışmıyordu sana öyle paso hüzün paso hüzün dedi. Ne hüznü ya diyerek 2 aydır yaşadıklarıma ihanet etmekte bir sakınca görmedim. Yüzünü bile hatırlamıyor olabilirim diyerek tüy diktim. 

Eve gittim, koltuğa bıraktım kendimi, duvarımdaki Kandinskiy tablosuna daldım... Oha Ece'nin hediyesiydi lan bu!

4. Dün rüyamda gördüm Ece'yi... (3. ay)

Olm dün rüyamda Ece'yi gördüm, kaza falan geçiriyordu, başına bir şey mi geldi acaba dedim. Yalanını s.keyim senin g.t gibi bir tepki beklemediğimi itiraf etmeliyim. Ne alakası var olm, gerçekten gördüm diyerek hiç hatırlamadığım, sadece hayal meyal bir kız gördüğüm rüyamı arkadaşlarımdan 'ara olm' desteği gelir diye hırsla savunuyordum. Tam ben bunları düşünürken Erkan'ın 'onu aramak için bahane yaratma belanı s.kerim' demesi acaba sesli mi düşünüyorum? diye aklımdan geçirmeme sebep oldu. Siz hepiniz kafayı yemişsiniz olm diyerek bok atmayı sürdürdüm. 

Kantinde yanıma birisi gelsin diye sabırsızlanıyordum. Çünkü dün gece rüyamda Ece'yi gördüğümü söyleyip, arasana olm onayı almak için yanıp tutuşuyordum. Bir süre sonra Seda, Mert ve Anıl geldi. Üçünün yanında bu konuyu açmam çok iyi olacaktı, çünkü hiçbiri Ece'yi yeterince tanımıyordu. Ve eski sevgili rüyada görüldüyse mutlaka ya aramak ya da mesaj atıp 'iyi misin' demek bir Türk adetiydi. Daha masaya oturup, elindekileri sandalyelere dağıtmamışlardı ki, Ece'yi gördüm rüyamda iyi mi? deyiverdim. Bu tez canlılığım beni bile tiksindirmişti ama öğlen olmuştu ben hala birilerinden onay alıp Ece'yi arayamamıştım. İnsan sabah gördüğü rüya için akşamüstü arar mıydı amk?

Ece kim ya dedi Seda. İçimden 'güzel, bu iş olacak' dedim. Ece ya, hani bir kere okula gelmişti, benim ayrıldığım sevgilim dedim. ee ne olmuş ona dedi, beni götüyle dinlediği aşikardı ama onay verecek gibiydi. Ya rüyamda gördüm, kaza geçiriyordu acaba bir şey mi geldi başına dedim. Off abi ya biriniz de aynı numarayı çekmeyin artık deyip bir acayip güldü. Dalga mı geçti, s.ktir mi çekti, gerizekalı mı demek istedi tam kestiremedim. Ama masada iki kişi daha vardı ve belki onlardan birisi benim tarafımı tutup beni aramam yönünde teşvik edebilirdi. O sebeple aslında çoktan kalkıp gitmem gereken masada bir yavşak gibi oturmaya devam ettim. Ölümcül bir sessizlik vardı... Bu sessizliğin 'Ara abi merak ediyorsan' tavsiyesi ile biteceğinden emindim... Mert bozdu sessizliği 'aynen ya, yok rüyasında görmüş, yok içine doğmuş bilmem ne' dedi.

Kabul, 'sizin vereceğiniz onayı s.keyim' deyip kalkmam ayıp oldu, ama arkadaş altı üstü bir 'ara abi' diyeceksiniz, sanki borç veriyorsunuz ibneler diyerek evde kendimi haklı çıkardım. Ece'ye mesaj attım... Cevap vermedi, 'senin de cevabını s.keyim öl a.ına koyim' diyerek uyumuşum. Rüyamda Ece'yi gördüm... Başka biriyle sevişiyordu. İşte bu çok iyi oldu diye düşündüm.

5. Emin misin olm kuzeni falan olmasın? (6. ay)

Abi ne iş? diye bakkalın önüne geldi Selim. Ney ne iş lan? dedim. Ece sevgili yapmış diye ekledi. İçimden geçenleri buraya yazmam olanaksız. Ben bana döner mi, yeniden başlar mıyız, o da beni unutmadı, o kim bilir ne acılar çekiyor, gurur yapıyor, vb. düşünceler ile yoğrulurken bu hiç beklemediği bir haberdi. Emin misin olm kızın günahını alma diyerek mahallenin abisi tadına koştum ancak Selim gayet ciddiydi. Yanında gördüğün her erkek illaki sevgilisi mi olmak zorunda diyerek İskandinav erkeği şekline büründüm, hüsnü-zan konuşunda resmen çığır açıyordum. Abi el ele tutuşmuşlardı, bir ara eski yengemizi öptü diye ekledi. 

Yenge ve üçüncü tekil şahıs zamirinin aynı cümlede kullanılması bu topraklarda cinayet sebebi sayılırdı ama baştaki niteleme sıfatı sakin kalmamı sağlıyordu, sağlamalıydı. Sigaramdan derin bir nefes aldım ve senin de dediğin gibi 'eski' olm, artık beni ilgilendirmez diyerek direkt bir Henry, bir Samuel, bir Jack tepkisi verdim. Oysa içimde şarjörler boşalıyordu, içimde çatışma vardı, içimde isyan, içimde başkaldırı vardı. İçim Orta doğu, dışım Kuzey Avrupa'ydı.

Haliyle daha fazla kalabalıklar içinde kalamazdım, çünkü her an ağlayacakmışım gibi hissediyordum. Belki yanımda bir Ayşe, bir Zehra olsa ağlayabilirdim ama Hakkı'nın, Murat'ın yanında ağlamanın iyi olmayacağını düşündüm. Eve gittim, Kandinskiy tablosunu duvardan indirdim, belki hırsla yere çarpıp kırmam gerekirdi ama gardrobun en üstüne yavaşça koydum. Bir sigara yaktım yaklaşık 1 dakika hem içtim, hem düşündüm, şu an aşırı derecede Kuzey Kore filminden bir sahneydim. Telefonu elime aldım, 'o' diye kaydettiğim Ece'ye 'mutluluklar dilerim' diye mesaj attım. Kuzey Kore filmi bir anda basit bir Özcan Deniz aşırmasına dönüştü. O kuzenim salak... diye bir mesaj beklediğimi itiraf etmeliyim sanırım... Dit dit sesiyle heyecanlandım, telefonu elime aldım, mesajı göster dedim.

'Çok tesekkurler :)'

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!