Sesil Aktürk Yazio: Phantom of the Opera

“Operadaki Hayalet” gerçekten vardı. Uzun bir zaman için onun oyuncuların yarattığı, batıl inançların uzantısı olan bir hayal yaratığı olduğuna inanıldı ama hayır Eric gerçek bir hayaletin tüm özelliklerini taşıyordu ve basbayağı da etten kemikten oluşuyordu. Ben onu gerçekten tanıdım ve ancak yaşayan bir hayalet olduğunu söyleyebilirim…'

                                                          Gaston Leroux / 1909 Fransa

Fransa ikinci imparatorluğu ve Prusya Krallığı arasında “1870 Savaşı” patlak verdiğinde Gaston Leroux henüz bir yaşında bile değildi. Tüm savaşlarda olduğu gibi bu savaş da öngörülemeyen bir çok seyin başlangıcıydı ve sonunda; Almanya, Prusya Kralı I.Wilhelm altında birleşirken Fransa’da ikinci imparatorluk sonlanmış Avrupa’da sınırlar yeniden çizilmişti.

Burjuva sınıfının yapı değiştirmesine ve yeni bir işçi sınıfının doğmasına yol açan sanayi devrimi, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yayılmıştı. 

Nüfus artmaktaydı ve ülkelerin çoğunda işçiler siyasal ve sosyal haklardan mahrumdu. Fransada işçi direnişi başlamış ama kısa bir süre sonra“Paris Komünü” bastırılıp III. Cumhuriyet kurulmuştu.

Tüm bunlar, dünyanın ve pek tabi Gaston Leroux’un şahitliğinde gelişiyordu. Gaston, belirsiz, pek de güvenli olmayan ama Fransız halkının daha iyi bir hayat için gösterdikleri çabalarla büyüyordu. Frejus Demiryolu Tüneli ulaşıma açılmış ve Émile Lemoine tarafından “Matematik Topluluğu” kurulmuştu.

17 Haziran 1879’da “Etats Généraux” ismini “Millet Meclisi” olarak değiştirdi.

Gaston Leroux babasının isteği üzerine hukuk eğitimi almaya başladı.Ama okul yıllarında asıl yapmak istediğini yapıyor ve hikayeler yazıyordu. İlham kaynağı Alexandre Dumas, Victor Hugo ve elbette hayatın kendisi idi. Sevdiği şeyi yaparak yaşamanın hazzının yanında bu romanlar ve hikayeler onun rahatça geçinmesini sağlıyordu.

Leroux’ un babası vefat etmişti. İşinden ayrıldı. Gazeteler için muhabirlik yapmaya ve dünyayı gezmeye başladı. Bu arada bazı romanlarını da gazete dizisi olarak yayımlamaya başladı. Yayımlanan yazı dizilerden biri de Leroux’un “Palais Garnier Opera Binası”na duyduğu ilgi ile yazdığını söylediği ve konusunun gerçek esrarengiz bir olaya dayandığını söylediği “Operadaki Hayalet” (Phantom Of The Opera) idi.

“Le Gaulois”adlı gazetede 23 Eylül 1909’dan, 8 Ocak 1910’a kadar yayımlanmıştı. 1910 yılında kitap haline getirildiğinde ise pek ilgi görmemişti.

Hikayeye göre, Paris Opera Binası'nın mahzeninde, yüzü bakılamayacak kadar ürkütücü olduğu için insanlara görünmeden yaşayan “Opera Hayaleti”, masum dansçı kız Christine'nin olağanüstü müzikal yeteneğini eğitmekteydi. Keman virtüözü babasının ölümünden beri opera binası Christie’nin evi olmuştu. “Hayalet” gölgelerinin arasından onu çağırıyor, eğitiyor ve zaman zaman da ona keman çalıyordu. Bu gizemli “Müzik Meleği”nin opera binasının mahzeninde yaşayan yüzü çirkin ama müzikal dehası bir o kadar tartışılmaz olan “Operadaki Hayalet” olduğu gerçeğini ise bir tek genç

balerinlerin eğitmeni Madame Giry biliyordu.

Tiyatronun kaprisli baş sopranosu “La Carlotta” tam da yeni oyunun giysi provaları esnasında “Hayalet” olduğu iddia edilen birileri tarafından performansının sabote edilmesine sinirlenip yapımdan çekilmesi ile tiyatro yönetimi, gizemli bir öğretmenden müzik dersleri aldığı söylenen Christine Daaé’yi, baş soprano yerine sahneye çıkartmak zorunda kaldı. Christine’in açılış gecesindeki performansı başta müzik öğretmeni “Hayalet” olmak üzere herkesi çok etkilemişti.

Tiyatronun varlıklı sahibi ve Christine’in çocukluk aşkı “Vikont de Chagny”de sopranonun sihrine kapılanlar arasındaydı. Christine hocası Hayalet’e duydugu hayranlığa ragmen, Raoul’a geçmişin sıcacık duyguları ile bağlıydı. Christine kendisini çaresiz hissediyordu, bir tarafta babasının geleceğini önceden haber verdiği, sesi ruhunu okşayan ama ürkütücü “Müzik Meleği”; diğer yanda karşılaştıkları ilk gün, soğuk bir kış günü rüzgara kapılan fularını denizden çıkartmak için hiç düşünmeden suya dalan çocukluk aşkı Raoul..

İngiliz besteci ve “Müzikal Tiyatro” emprezaryosu “Andrew Lloyd Webber” bu tutku dolu hikayeyi Kraliçe Elizabeth’in altmışıncı yaşı şerefine, 76 yıl sonra 9 Ekim 1986’da Her Majesty’s Theatre sahnesine taşıdığında “yılın sanat olayı”oldu.

Webber 1984 yılında Cats and Song and Dance’in ortak yapımcısı Cameron Mackintosh ile ona yeni bir müzikal önermek için görüşmeye gittiğinde, elinde New York’tan  aldığı Gaston Leroux’un “The Phantom of The Opera” adlı romanının ikinci el bir kopyası vardı. Hem 1925 Lon Chaney hem de 1943 Claude Rains sinema versiyonlarını izlediler ama sinemadan sahneye nasıl taşıyacaklarını çok da kestirebilmiş değillerdi ama Lloyd Webber’in müzikal geliştirmek için ihtiyaç duyduğu şeye sahipti. “O zamanlar aslında aklımda başka bir şey vardı ama asıl isteğimin büyük romantik bir hikaye yazmak olduğunu fark ettim. Ve “Hayalet” işte oradaydı..”

Richard Stilgoe ‘nun katkıları son versiyonda hala mevcut olsada, genç ve o zamanlar pek bilinmeyen bir söz yazarı olan Charles Hart “Think Of Me” ile birlikte tüm sözleri yeniden yazdı.

Müziği ile şov içinde şov yaratan Webber’in, gösterinin sonraki aşamalarında duyulan Phantom’un Operası “Don Juan Triumphant” için tasarısı ahenksiz ve modern olmasını eleştirmenler “ Belki de Phantom’un sanatsal olarak zamanın ilerisinde olduğunu öne sürüyor” diye açıklıyor. 1985 yılında Sydmonton’daki evinden bir ön gösterimi yapılmasının ardından 27 Eylül 1986’da Londra’da West End’deki Her Majesty’s Theatre’da Hal Prince yönetiminde ön gösterimlere başladı, ardından 9 Ekimde açıldı. Phantom rolünde Michael Crawford ve Christine rolünde ise sonradan evlendiği sevgilisi Sarah Brightman rol aldı, kareografisini ise Gillian Lynne üstlendi.

Kariyeri boyunca 17 müzikale imza atan, New Tork Times tarafından “ticari açıdan tarihin en başarılı bestecisi” olarak gösterilen Webber’in “Phantom Of The Opera” müzikali 2004 yılında Joel Schumacher yönetmenliğinde beyazperdeye taşıdı.

Birçok ödül alan filmde baş rolleri, Emmy Rossum ve Gerard Buttler üstlendi. Film, insanı çarpan, zamanı değiştirip içindeki arayışları bilinmeyen bir duyguya atayan, çevresindeki herşeyi tekrar bu bilinmezlik içinde bırakan ama biçimlendiren, cesaret veren, kalıplarını kırmaya zorlayan, kandırıp yolunu değiştiren bir sihri var.

Her şeyle bütün, ama bir o kadar her şeyin dışında bambaşka bir şeyden bahseder gibi. Müzikleri dinlerken özellikle “Music of The Night” ve “Point of No Return” de varlığını sezgisel olarak gördüğün ve hatta aşık olduğun “bir an”ın bedenlendiği hissine kapılıyor insan. Bu sahnelere -ki zaten en iyi kostüm ödülü de aldı - düşün etkisini güçlendiren enfes kostüm tasarımlarıyla görsel zenginlik kazandırılmış. Charles Hart’ın sözleri bütün köprüleri yakarken,Emmy Rossum’un harikalığı, Gerard Buttler’ın baştan çıkarıcı Phantom karakteri insanı uzunca bir süre etkisi altına alıyor.

23 Ekim 2010 tarihinde Andrew Lloyd Webber ve orjinal “Hayalet” Michael

Crawford’un katılımıyla 10.000’inci performansını kutladı. 

Bir 25 yıldönümü sahne performansı 1-2 Ekim 2011 tarihlerinde Londra’da Royal Albert Hall ve dünya çapında bazı sinemalarda canlı olarak gösterildi.

Ardından 2012 de İngiltere ve İrlanda turnesine çıktı.

Ülkemizde ilk defa 2015 yılında sanat severlerle buluşan “Operadaki Hayalet” müzikali, bu yıl pandemi sebebi ile Nisan ayında 48 saat boyunca online-ücretsiz olarak sanat severlerle buluştu.

Londra'nın en büyük tiyatro işletmecisi olan 'Really Useful Group' sahibi Andrew Lloyd Webber, geçen yıl çocuklara ücretsiz müzik dersleri veren bir programa kendi vakfından 1.4 milyon sterlin bağışladı. Avam Kamarası Dijital Kültür, Medya ve Spor Seçim Komitesi'ne yaptığı açıklamada pandemiden dolayı sanatın aldığı yaraların sarılmasının gittikçe zorlaştığını dile getirirken, 'Geri dönüşü olmayan bir noktadayız, sanat sektörümüzü tekrar çalışır hale getirmeliyiz' diye ekledi. Bir süre önce Tiyatro'nun tekrar ayağa kalkması için yapılan pilot projeye 100.000 euro harcayan Baron Webber. Tiyatroların tam kapasiteyle güvenl bir şekilde açılabileceğini kanıtlamayı umduğunu söyledi.

O zamandan beri Londra'da sadece 2 büyük tiyatro perdesini açtı ama sınırlı seyirci kapasitesi var. Çoğu tiyatro ise hala kapalı..

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
İş Kadını Olan Eski Eşinden Aldığı Nafakayla Düğün Yapan Damat, Düğünden Sonra Nafaka İstemeye Devam Etti
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
YORUMLAR

2004 ve 2011 yılı yapımı Operadaki Hayalet filmlerini izlemiş ve çok beğenmiştim. Müziklerin çarpıcılığı ve mekan, kostüm seçimi olağanüstüydu. Operanın altındaki gizli kanallarda yapılan sandal yolculuğu, yol boyunca yanan mumların ve gölgelerin verdiği gotik atmosfer insan zihninin derinlikerine yapılan bir yolcukuğu hatırlatıyordu. Bilinmeyen, karanlık ve bir o kadar da büyüleyici bir güzellik. Filmden çok bir deneyim gibi algıladım seansı. Bittiğinde bir tür vecd halinde çıkmıştım sinemadan. Yaratıcılığın haşmeti ve bir o denli korkutuculuğu müzik dilinin altında kendisini sezdiriyordu. Operadaki hayalet müzikallerin varabileceği sınırlardan birisidir. Diğer birisi de Trier'ın karanlıkta dans filmidir kanımca...Bir yönetmen bu filmlerin varlığında müzikal çekmekten çekinebilir. Çünkü eldeki güzellik karşısında vasatı aşmak zorundadır ve cesaret işidir doğrusu.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ