Sesil Aktürk Yazio: Alone

Dili çözülüyor gecelerin…

Gölgeler kaçışıyor derine

Alıp sihrini bilmecelerin:

Gün doğuyor şehrin üzerine.

Orhan Veli Kanık

1937

Günün ilk saatleri, gökyüzü sonbaharın nefes kesen alacalı renklerine bürünmüş durumda.

Günün ilk saatleri, gökyüzü sonbaharın nefes kesen alacalı renklerine bürünmüş durumda. Güzelliği boğazıma düğümleniyor, insanı umut etmeye zorlayan uçsuz bucaksız gökyüzüne gözlerimi dikmiş, sessizce bilmediğim bir anın filizlenmesini ve hayatın akışını değiştirmesini istiyorum. Herkes gibi benim de mekanik anlayışın ötesinde nefes alabilmek için ilhama ihtiyacım var. Dilerim bir yerlerde, bir kelebek, görevini yerine getiriyordur.

Kelebeğin kanat çırptığını hayal ettiğim gökyüzü, bu kadar güzel olduğunda, aklıma genelde, “Gece” ve “Gündüz” ün tanrılara karşı bir kez daha kazandığı gelir. Hikâyeye göre, Gündüz ve Gece birbirine çok âşıkmış, tanrılar onları ayırmış ama onlar bir yolunu bulup bir araya gelmişler ve onların birlikteliğinden “gün doğumu” ve “gün batımı” meydana gelmiş. Sadece bu saatlerde bir araya gelebilen sevgililerin, aşkından alırmış gökyüzü renklerini…

Aklımda masallar, kulağımda George Garzone & Luciana Souza’nın Insensatez yorumuyla, bir saniyesini bile kaçırmadan bu büyüleyici güzelliği hafızama kazımaya çalışıyorum. Bu şarkıyı esas airpodslarda değil de klipsch kolonlarda dinlemek elbette harika olurdu ama artık bu gibi zevkler göz alıcı geçmiş bir yaşam stilinden ibaret.

George Garzone’un “Alone” albümüyle müzik direktörlüğünü yaptığım radyolardan biri olan Radio Blue için CD araştırırken raflardan birinde karşılaşmıştım.

O dönemler Google’dan müzik indirmek pek caiz değildi ve Türk Müzik Endüstrisi’nin temsilcileri, caz müziğinin ülkede “popüler” olmamasından dolayı Ella & Louis ya da Sarah Vaughan, Billy Holiday gibi klasik repertuvarlarının dışına pek çok çıkmıyordu. Yani George Garzone’ la bir rafta karşılaşmak, Anthony Hopkins’in setinde çıplak gözlerle onu izlemek arasında bir fark yoktu.

İtiraf edeyim çok heyecanlanmıştım, CD den birkaç adım ötedeydim ve sanki benden önce biri onu eline alıp bakacak ve ben dokunamadan sepetine atacak diye endişeliydim. Bir sporcu çevikliği ile atılmış ve arkadaki şarkı listesini okumaya başlamıştım. O kadar çok duyguyu bir aradaydı ki…

Yirmi dört saatlik yayının on sekiz saatini canlı yapma sorumluluğundan tutun, çok sayıp sevdiğim ve üzerimde emeği olan, yayıncılık efsanelerinden Kerim Bey’in 24-48 saat kurallarını uygun iyi bir yayın çıkartmaya kadar; ama her şeyden önce, müzik çalmaktan ve yaptığın müzikten zevk almak gibi birçok alanda beni destekleyecek albümü elimde tutarken kalbimin atışını sadece kulaklarımda, değil bütün yüzümde hissedebiliyordum.

Albümde yine efsane şarkılar vardı ama tanımadığım isimler de, bu beni daha da heyecanlandırmıştı.

Night & Day, Insensatez, Con Alma, Nature Boy’u gözlerim alışkanlıkla seçmişti, heyecanlanınca gözüne perde inenler neden böyle dediğimi anlayacaklardır.

Albüm “The Fringe” üyesi Garzone’un grup dışındaki ilk çalışmasıydı. (“The Fringe” basta John Lockwoo, davulda Bob Gullotti ve Garzone’dan oluşuyor. Grup önceleri Boston civarında performans gösterse de sonraları dünya çapında turlar ve konserler düzenlediler.)

Müzik dünyasında çok saygın bir yere sahip; eğitmen- müzisyen ’in albümü çıktığı zamanlarda büyük beğeni topladı. Garzone müziğe altı yaşında saksafon çalarak başlıyor ardından aile orkestrasında çalıştı ve Berklee Müzik Okulu’nda eğitim gördü. Basçı, Jamaaladeen Tacuma ile Avrupa’yı gezdi; Danilo Perez,Joe Lovano, Jack DeJohnette, Rahchel Z ve John Patitucci ile sahneye çıktı.

Caz Doğaçlama sözlüğünde kendi imzasını taşıyan bir doğaçlama konsepti olan “Triadic Chromatic Approach”a öncülük eden George Garzone, New England Conservatory, Longy School Of Music, Northeastern University ve New School University’ de ders verdi.

George Garzone’un Stan Getz’in anısına kaydettiği albümden başka ne var diye rafları talan ederken, zaman-mekân kavramını yitirdiğimden pek kıymetli arkadaşım Engin Işık “artık kapatmam gerek” diyerek beni birkaç kez uyarmak zorunda kalmıştı. Aslında onun dükkânına her gittiğimde aramızda bu dialog mutlaka birkaç kez yaşanıyordu.  

O akşam da devamında yaptığım tüm planlara veda edip yanaşan taksiye atlayıp hızlıca ve evin yolunu tuttum. Yol boyunca ağzım kulaklarımda, hevesle söyle düşünüyordum “Sesil 1 – Üstad-ı Muhterem 0” ama tabi, zaten arşivinde yoksa..

CD’yi kabından çıkartıp playera yerleştirirken, latin müziğine, Bossa-Nova’ya düşkünlüğüm sebebi ile ilk dört şarkıyı geçip “Inzensatez”i çalması için işaretledim.

Onunla ilk tanıştığım albüm de buydu. Müzik başladı ve Luciana Souza’ nın sesi odamın her yanına yayıldı.

A insensatez que você fez

Coração mais sem cuidado

Fez chorar de dor

O seu amor

Um amor tão delicado

Ah, porque você foi fraco assim

Bazı şarkılar vardır “Besame Mucho” gibi isteseniz de onu kötü söylemeniz mümkün değildir, “Insensatez” de öyle bir şarkı ama onun yorumu büyüleyici idi. Hani kalbinizdeki sınırlarını kaldırıp, aynı şekilde hissedip hissetmediğini bilmediğiniz birine “Seni Seviyorum” demek zordur ya, şarkıda artık “Seni Sevemiyorum” demenin de ne kadar zor olduğundan bahsediyor. Yumuşak, efkârın titrekliği ve hayal kırıklığının ürkekliği sesine yansımış ardında enfes bir orkestra, insanı oradan oraya savuruyor. Birini sevememek hayal kırıklığı yaratır mı… Yaratmaz mı?

Brezilyalı caz şarkıcısı ve besteci, aynı zamanda klasik ve oda müziği alanında da çalışmalar yapan Luciana Souza 12 Haziran 1966 ‘da São Paulo doğumlu.

Bossa Nova’yı geliştiren ailede büyüyen Grammy Ödüllü sanatçı, jazz müziğinin gelişmesini sağlayan öncü vokallerinden biri.

Müzik eleştirmenleri onun için “ Bayan Souza’ nın bir icracı olarak çalışmaları, müzik tarzları etrafındaki geleneksel sınırları aşıyor; içinde büyüdüğü dünya müzikleri ve cazın köklerinden gelen yorumuyla müziği geliştiren entelektüel bir yaklaşım içeriyor”

İlk kez üç yaşında radyo reklamı için stüdyoya giren ve neredeyse tüm sülalesi müzisyen olan Luciana Souza geçen yıllarda da müzik çalışmalarına hız kesmeden devam etti ve Herbie Hancock, Paul Simon, James Taylor, Danilo Perez, John Patitucci’ yle stüdyoya girdi.

Klasik müziğe farklı bir yapı kazandırıp 21. yüzyılın erken dönemlerinin en önemli isimlerinden biri olmayı başaran Arjantinli besteci Osvaldo Galijov gibi pek çok ismin çalışmalarında önde gelen isimlerden biri oldu. NewYork Filarmoni Orkestrası,  Atlanta Symphony, Los Angles Oda Orkestrası ve daha birçok önemli grupla müzik çalışmaları yaptı sahneye çıktı.

Souza 2002 den beri ünlü jazz standartlarını tekrar yorumluyor, Grammy’e aday gösterilen Brazilian Dous, ve ardından sırasıyla North & South, Duos II, Tide, Duos III ve “Book of Chet” raflarda yerini aldı.

2005 ve 2013 yıllarında Caz Gazetecileri Derneği tarafından iki kez en iyi caz şarkıcısı seçilen Luciana Souza eleştirmenlerce, beğenilen 9.kaydı “The Book of Longing” de Emily Dickenson, Edna St Vincent Millay ve Christina Rosetti’ nin şiirlerini sunuyor.

Alone’da birçok şarkıyı seslendiren Luciana Souza haricinde Dave Kikoski(p), Eddie Gomez(b), Bashiri Johnson(pc), Mike Manieri(vb), LennyWhite(d) yer alıyor.11 şarkı var sırasıyla 1) Spring Can Really Hang You Up The Most 2) Night & Day 3)Moonlight In Vermont 4) Insensatez 5) Ballad For Lana 6) What Is This Thing Called Love? 7) Alone 8) Lush Life 9) Con Alma 10) Nature Boy 11) Anytime Tomarrow… Keyifli dinlemeler..

Popüler İçerikler

Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!
Terörist Fethullah Gülen’in Cenazesinde Yeni Skandallar: Protestan Şirket, 25 Bin Dolarlık Tabut, Doğum Tarihi
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler