Bugün şahane mi şahane bir insanla olan röportajımı keyifle okuma şansına sahip olacaksınız. Onu Radyo Sputnik’te ki keyifli ve eğlenceli yayınlarından ötürü tanıyan çokça insan var. Radyocu kimliği ile tanıdığınız Serhat Sarısözen, bir yandan da çok başarılı bir avukat, hukuk profesörü ve de seyyah. Ben röportajı yaparken çok ama çok keyif aldım. Eminim ki, siz de okurken çok keyif alacaksınız. O zaman lafı fazla uzatmadan hemen kendisine sorularımı soruyorum. Haydi, buyurun bu tatlı sohbete.
-Serhat Sarısözen, Samsun’da doğup büyümüş, eğitim yolculuğuna farklı şehirlerde devam etmiş bir hukukçu. Hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra avukatlık mesleğine atıldım; bir özel bankada yönetici olarak çalışmaya başladım. Mezun olduktan hemen sonra da akademik merakım ağır bastı, yüksek lisans ve doktora süreçlerini tamamladım. Bu arada, bir seyyah oldum çıktım! 50’den fazla ülkeyi, İskandinav fiyortlarından, Güney Afrika dağlarına; Kazablanka’nın eski meydanlarından Tokyo’nun modern caddelerine kadar yüzlerce şehri gezdim. Bunların bir kısmını Hürriyet Seyahat’e yazdım. Yetmedi, Sputnik’te Serhat Sarısözen’le Gündem Dışı adlı programla mikrofona sarıldım. Evrimden sinemaya, Göbeklitepe’den düz dünya safsatalarına kadar her konuyu masaya yatırdım. Şu an hem kürsüde, hem yolda, hem de stüdyodayım. Farklı kimliklerim bir arada yarışıyor aslında: akademisyen, avukat, seyyah, yönetici ve radyocu. Ve bu çok yönlülük bana hem denge hem de derinlik katıyor.
-Radyoculuk mu? Vallahi, bu biraz kaderin cilvesi, biraz da içimdeki anlatma aşkı! Hukuk fakültesini kazanmadan önce lise yıllarında başladım radyoculuk serüvenine. Liseden sonra hukuk fakültesinde okurken de radyo ve televizyon ile ilgim devam etti. Üniversitede okurken bir dönem hafta içi her gün 2 saat radyo, 2 saat Tv yayınım vardı. O dönem radyo ve TV kanalları çok izlenirdi. Youtube’un kurulmadığı, streaming platformlarının olmadığı bir dönemden söz ediyorum. Özel kanallar dışında, üniversitenin iletişim fakültesinin televizyonunda ana haberi bile bir dönem bana emanet etmişlerdi. Sputnik’te başlamam ise 2016’ya denk geliyor. O tarihten bu tarafa her Pazar, “Serhat Sarısözen’le Gündem Dışı” devam ediyor. Akademi çok disiplinli ve analitik bir alan. Radyoda ise duygulara, hikâyelere ve kahkahalara yer var. Akademisyenlik beynimi, radyoculuk ruhumu besliyor diyebilirim.
-Hayatın kendisi zaten fazlasıyla ciddi, fazlasıyla karmaşık. O yüzden ben içimdeki mizah duygusunu, ironiyi ve oyunbaz tarafımı her zaman canlı tutmaya çalışıyorum. Radyoda bu tarafımı daha rahat ortaya koyuyorum çünkü orada biraz daha filtresizim. Hayatımın diğer alanında ise yeri geldiğinde esprili yaklaşımın gerginliği azalttığını çok deneyimledim. Sanırım bu kişilik, hayatla daha sağlam bir ilişki kurmamı sağlıyor.
-Geleceğe dair temkinli bir iyimserliğim var. Bireysel düzeyde üretken, dengeli ve değer odaklı bir yaşam sürdürmeye devam etmek istiyorum. Bu toprakların umudu tükenmez. Gelecek, bir hukukçu için kanun değişiklikleri ve yeni içtihatlar; bir seyyah için yeni rotalar; bir radyocu için ise anlatılacak hikayeler demek. Ülkeye bakınca, umutlu ama gerçekçiyim. Adaletin, eğitimin ve bilimin daha çok değer gördüğü bir Türkiye hayal ediyorum. Ama bu, kendiliğinden olmaz; çalışacağız, konuşacağız, üreteceğiz.
Kendi hayatıma gelirsem, daha çok gezmek, daha çok yazmak, daha çok anlatmak istiyorum. Japonya’ya belki bir kez daha giderim. Dünyada ise teknoloji, çevre ve insan hakları meseleleri ön planda olacak.
-Ben uzun soluklu, derin bağlara inananlardanım. Ama bir ilişkinin sadece süresi değil, kalitesi de önemli. Bazen kısa sürede insanın hayatında büyük bir iz bırakan ilişkiler de olabiliyor. Bence önemli olan, bir ilişki içindeyken kendinle bağını koparmamak ve karşılıklı büyümeyi sürdürebilmek. Gidilmesi gerekiyorsa da zarafetle gidebilmek… Aşkta biraz romantik, biraz da realistim. Aşk, hayatın bonusu; ne kadar uzun sürerse sürsün, içini dolu dolu yaşamak gerek.
-Sosyal medyanın büyük bir potansiyeli var: doğru kullanıldığında bilgiye, dayanışmaya, ifade özgürlüğüne alan açıyor. Ama yanlış kullanıldığında yalnızlaştırıcı, yüzeyselleştirici olabiliyor. Gelecekte bu platformların daha sorumlu, denetlenebilir ve daha kaliteli içerik merkezli hale gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Sosyal medya hem birleştiriyor, hem kutuplaştırıyor. Tayland’da bir tapınağı gezerken selfie çeken turisti de gördüm, savunduğu düşüncesi için klavye savaşına girenleri de. Gelecekte, sosyal medya çok daha akıllı olacak.
-Keşke mi? Hmm… Belki daha erken yaşta dünyayı gezmeye başlasaydım, birkaç ülke daha eklerdim listeme. İspanyolca, hep öğrenmeyi ertelediğim bir dil; bu ertelemelerin olmamasına ilişkin de keşkelerim var. Bir de hukuk fakültesindeyken biraz daha az sınav stresi yaşasaymışım diyorum. Ama genel olarak, hayatın bana sunduğu her dersi sevdim.
-On yıl sonra, muhtemelen yine bir uçakta, yeni bir şehre giderken hayal kuruyorum. Akademisyenliğe devam ederim, ama belki daha az ders veririm; daha çok kitap yazarım. Radyoda belki hâlâ Gündem Dışı’ yapıyor olurum, Ama en önemlisi, 10 yıl sonra da aynı merakla, aynı neşeyle hayata bakıyor olayım.
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio