'Küslüğü aşabiliyorum, hasreti yenebiliyorum da 'yokluk' denen illet var ya hani; sırt dönmek gibi olmayan... Bir sır verse, biteceğini söylese keşke, 'Bu an sona yakın' diye... Her şeye yettiği düşünen insan bilebilse keşke zamanını... Diyelim yendik yası da, diyelim kuruttuk yanakları da; ya yokluk ağabey? Yokluğu nasıl yeneceğiz? Sıraya girerken güzel anılar peşpeşe, yokluğa kavuşmuş kimin anıları kötü olabilir ki? Bulacağız seni oğlum, Kadıköy'ün bir sokağında, sahile yakın bir bestonda, bir apartman girişinde, birisini severken, birisini özlerken, cehennemde yürürken bir an son bulacağız. O gün bir daha başlayacağız. Seni çok özlüyorum oğlum, burası cehennem Tolga!'