Serda Kranda Yazio: Yazar mı Kitap Yazan mı?

Geçtiğimiz hafta Onedio’nun Yazio Konuşuyo çekimindeydik. Dört Yazio yazarı, bir masanın etrafında Uğur Batı’nın sorularını cevapladık. Hem çok eğlendiğimiz hem de az zamanda çok şey konuştuğumuz bu çekimde, söz döndü dolaştı “yazar ve kitap yazan” ayrımına geldi.

Böyle bir ayrım var mı? Varsa neye göre kime göre yapılıyor? Kimin kim olduğuna kim karar veriyor?

Herkes kitap yazabilir… Yaşasın özgürlük ama yazar dediğimizde sanki başka bir şey daha deniyor. Söz gelimi kişi bir kitabın yazarıdır ama aslında sadece o kitabın yazarıdır. Yazardır ama aslında tam olarak değildir de… Kurgu dışı alana bakalım. Birikimini kitlelerle paylaşan bir doktor, felsefesini açıklayan bir kişisel gelişim uzmanı ya da bir bilimci mesela… Bu insanlar da elbette yazardır, nitekim yazmışlardır da ama kitapları edebi değeri olan bir ürün müdür? Roman yazmış, öykülerini bir araya getirmiş birini ele alalım, o roman iyi bir roman değilse bir kitabının olması ona yazar dememiz için yeterli midir? 

Biraz konuşalım istedim. Bu konuyu içinde sanat olmadan tartışmak imkânsız. İşin içine sanat girince, bir kitabı sanat eseri yapan şeyler de konunun içinde tartışılmalı ki anlamlı bir çember oluşturulsun. Hâl böyle olunca aslında metin de var konuşulması gerekenler arasında. Metin dedin mi türler de var… Böylesi dar bir alanda hepsinden bahsetmek mümkün değil ama sanatçı yazar ile kitap yazan yazarı ayırt edebilmek için belki biraz meselenin içinde biraz gezinebiliriz.

Edebiyat hayattır!

Başka ülkelerde işler nasıl ayrılıyor bilemiyorum ama bizim ülkemizde birine yazar denildiğinde, onun sanatçı kimliği de oluşuyor ve sanatın yazıdaki karşılığı edebiyat. Oysa yazarlığın tamamında sanatçılık, kitapların da tamamında edebiyat yoktur. Bu sebeple aslında yazar dediğimiz kişiler aynı zamanda edebiyata hizmet etmediyse bizim anlamak istediğimiz şekilde yazar da olamamakta gibi. Yani soru şu: Kitabı olmak bir kişiyi yazar yapar mı? Yazar olan herkes sanatçı mıdır? Her kitap edebî değere sahip midir? Kitap ile yapıt, eser mesela?

Burada şu ayrımı yapmakta da fayda görüyorum sadece romancılar ya da şairlere mi yazar deriz? Kurgu dışı alanın yazarları yazar değil mi? Kurgu dışı da bir edebi türdür ki dünyada olağanüstü güzellikle ve sıkılıkta kurgu dışı kitaplar vardır. Umerto Eco, Terry Eagleton, Harari, Roland Barthes ya da David Eagleman benim de hayranlıkla takip ettiğim, kurgu dışı alanda müthiş kitaplar yazmış yazarlar. Bizde de bu alanın çok başarılı temsilcileri var:  İlber Otaylı, Doğan Cüceloğlu daha eskilerde Cemil Meriç, Berna Moran, çok sevdiğim Aytunç Altındal…

Evet edebiyat daha çok duygu demektir ama bu sadece mesele olarak duygularla çalışmak anlamında değildir, bilgi ve düşüncenin en güçlü ifade alanlarının başında gelir edebiyat, edebiyatın da ürünü: kitap (burada metin de var ama yerimizin darlığı sebebiyle onunla ilgili ayrıntılar başka bir yazının konusu olsun). Bunları düşünürken en öne kitap ihtiyacını, kitabın görev alanını koymalı. Kitaplar ne için var?

Bilgi ve gerçekler bilimin, düşünce felsefenin; inanç dinin meselesiyken sanatın kollarından biri olan edebiyat insana dair her şeyle çalışır.

Motivasyonu anlatmak, ifade etmektir; aracı da yazıdır ve yazının en küçük birimi kelimelerdir. Edebiyatın kompleks, disiplinlerarası bir varlık hali vardır ki azıcık torpil geçeceğim, bu da onu alemin kraliçesi yapar: Edebiyat hayattır!  Metabolizması anlatmaya kurulu edebiyatta, yazarla kitap yazanı ayıran temel dinamik, kitabın türü/janrı/kategorisi değil olsa olsa o kitabın anlatma becerisi, edebi olarak durduğu yer olabilir sanki.

Bu konuyu şimdilik burada bırakalım ve devam edelim…

Hepimizin bildiği üzere bir sanat yapıtının taşıması gereken birtakım özellikler var. Bir editör olarak yazar ve yapıt deyince klasik sanat tanımlarından farklı ne anlıyorum, onlar üzerinden ilerleyeceğim.

O hâlde başlayalım. Bir kitabın sanatlı olduğunu şuralardan anlayabiliriz:

1. Estetik olması, haz uyandırması. (Ben buradaki hazzı umamiye benzetiyorum. Kesin bir şekilde tanımlayamıyorsun; o sadece duyumsadığın özel bir şey. Yani haz verdiğine yemin edebiliyorsun ama ispatlayamıyorsun.) 

2. Uyumsuz, dengesiz hatta neredeyse rahatsız edici bile olsa yine de barındırdığı açıklanamayan uyum ve dengenin fark edilmesi, ayırt edilmesi. Bu açıdan beğeni ve hoşlanma yaratması… Kendine ait bir manyetik alan oluşturması.

3. Özgünlük ve buluşluluk. Öyle ki onu hem ilk defa göreceğiz, kendinden önce bir benzeri olmayacak hem de başlı başına bir buluş olacak. Özel olma hali yani. Ne anlattığı kadar nasıl anlattığı… Tüm o şeylerin hem biçim hem biçem olarak bir aradalığının etkileyiciliği. 

4. Biriciklik, az bulunurluk. Burada söylenen şey şu: Ortaya konan eserde gösterilen hünerin, hüner olarak az bulunurluğu. Yine hem söz söyleme hüneri hem de kurgu, fikir, içerik, mesele ve ayrıntılardaki hüner. Bana kalırsa birine yetenekli dediğimiz yer. 

5. Yazarın varoluş hâli. Bundan kastım şu: Yazar nasıl yaşamış? Kafasının içinde neler var? Cebinde neler biriktirmiş, bildikleri neler? Kafası nasıl çalışıyor? Neleri görebiliyor, neleri duyumsuyor, hayatta nelere dikkat kesilmiş? Tüm bunları nasıl sentezliyor?

6. Yazarın, nesnesi kelimeler. Düşündüğü, yapmak istediği şey her ne ise onu kelimeleri bir araya getirerek yapacak… Elindeki tek somut malzeme onlar. Yazarın söz varlığı, söz söyleme gücü, üslubu ve anlatımdaki nitelik, özellik, ayırt edilebilirlik de mühim. 

7. Dolayısıyla metin çok aşamalı tasarlanır. Fikir ve kurgu olarak, yapı ve biçim olarak, kelimelerin yan yana getirilişi ve cümlelerin hizalanışı hatta paragraf sekmeleriyle… Bin türlü varyasyondan en biriciği, en özgünü, en görülmemişi…

8. Kurgu kitaplarda tüm bunlar olurken yani metin birim birim örülürken yazar, olmamış bir şeyi oldurulmuş hale getirir. Böylece biz, gerçek olanı değil mümkün olanı, henüz hiç yaşanmamış ve belki de hiç yaşanmayacak olanı gerçekmiş gibi okuruz. Orada bir hayat parçası tasarımı vardır, başka bir kader, başka bir evren, başka bir hal. Ve bu, bir insan tasarımıdır. Bir yazar zeki biri olmayabilir ama metnin zekâsı dikkate değer, parlak olmalıdır. 

9. Kurgu dışında da bir gazeteci, bir dedektif gibi çalışmış bir yazar görürüz. Alanına hâkim, konusuna vakıf, anlatmada mahir… Az şey mi? Bazen okurken sıkıntıdan patladığın da olur ama yine de bir kelimesini bile kaçırmadan okuman gerektiğini bilirsin. 

10. Ruhluluk… Bu çok kıymetlidir. Metnin sadece duygusundan bahsedilmez burada, onun da kendine has bir varlık hali oluşur… Bizi saran, ortak bir zihinsel alana çeken şeylerden biridir bu. Tıpkı bir insan gibi adeta metnin de içine bir ruh üflenmiş gibidir.

E tabii bunlara ek olarak evrensellik, kalıcılık vs. de meselenin içindedir. Farkındaysanız tanınırlık, çok satmak, Instagram’da 100 binlerce takipçi gibi kriterler yok.

Mektup Yazan Kadın, Pablo Picasso, 1936

Az önce kaldığımız yere geri dönelim. Her yapıtın ve yazarın, burada ilk aklıma gelenleri saydığım nitelikleri aynen taşıması az görülen bir şeydir; bu nedenle özel olduklarını biliriz, saygımız da sevgimiz de buralardan toparlanır. 

Kant’ın, sanatın olmazsa olmazı estetik unsurunu tanımlarken kullandığı yücelik kavramının da bu saydığımız niteliklerden geldiğini düşünüyorum. Ne demişti: “Estetiği var eden şey sadece güzellikle sınırlı değildir. Estetikte güzellik kadar önemli olan diğer şey, yüceliktir.” Çok doğru! Yücelik, güzellik, güç ve görkemle inşa edilmiştir çünkü. 

Yazar ile kitap yazan kişi, kitap ile sanat yapıtı arasındaki farkların buralarda belirginleştiğini düşünüyorum. Yani bir kitabın edebi değeri, onu ve yazarını konumlandırmada bize yardımcı olabilir. Bu kötü bir şey mi? Katiyen! Normal bir şey. Çünkü eğer normal olmasaydı bayıla bayıla okuduğumuz pek çok şey insan içine asla çıkamaz, çok satan rafları asla dolamaz, sayısız bilgi, yazarda kapalı kalırdı. Bu nedenle kitap yazma yolculuğundaki insanları yok yere strese sokmanın işin fıtratına aykırı olduğunu düşünüyorum. 

Kimileri sanat yapacak kimileri kitap yazacak. Çünkü kitap, bir form. Bir araç. Bir meta. Bir nesne. Bazı şeyler için mecbur ve muhtaç olduğumuz bir enstrüman. Bu nedenle bilgi, duygu ve kurgu üretmeye, yeni yapılar ve içerikler tasarlamaya devam edeceğiz. Sen yazar değilsin demek yerine, insanların fikir-bilgi-deneyim-buluş ve kurgularını insanlıkla buluşturma çaba ve niyetine ılımlı bakacağız. Zira, her şey gibi yazarlık da yazdıkça daha da gelişen, genişleyen bir şey. Kimi geçekten bir sanatçı gibi yazacak, kimiyse sadece paylaşmak, bir araya getirmek, literatüre ve entelektüel ihtiyaçlara katkı koymak için yazacak. “Ay okurdan çok yazar var!” Eeee, ne olmuş? 

Burada müdahale edilmesi gereken noktanın olgunlaşmamış, iyi olmayan, yetersiz metinlerden kitap yapma girişimi olması gerekiyor. Bunun için de bu işle uğraşan kişilerin daha idealist olmalarını beklemekten başka yapacak bir şey yok. Ama insanlara “Yazamazsın,” diyemeyiz; “daha iyisini yapabilirsin,” diyebiliriz. Acelesiz, skor kaygısız, kendi alanının diğer örnekleriyle yan yana iyi duracak üretimler yapabilmeleri için onları destekleyebiliriz. Ki desteklemeliyiz de…

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!
Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"