Serda Kranda Yazio: Sezen Aksu’ya Açık Mektup

Canım Sezen,

Sana bu mektubu balkonumdan yazıyorum. Bunu haftalardır düşünüyorum. Harbiye’deki konserler başladığından beri. Ama işte biliyorsun, insan öteliyor bazı şeyleri. Ancak Temmuz ayında eşim ve çocuklarla birlikte tatile gittik. Oradaki son akşamımda karar verdim. Öyle yorucu bir yıl geçirmiş, sesten, kalabalıktan öyle yorulmuştum ki inanır mısın müzik bile dinlemedim, son akşamüzerine kadar. O akşam, çok güzel bir rüzgâr esiyordu. Aklıma sen geldin yine.  Özlemek çünkü zamanla geçen şeylerden değil, bilakis ne kadar zaman geçiyorsa bir o kadar daha özlüyor insan.

Spotify’da, arama çubuğuna adını yazdım. Kulaklığımı taktım. Çünkü sen, bazı şarkılarını sevdiğim bazılarını sevmediğim biri değilsin. Senin her şarkının yeri ayrı, öyle diyeyim. Ve hem sürpriz de oluyor, “karışık çal.” 

Sonra Türkiye Şarkıları 2019’da yer alan bir üçleme başladı: “Git-Geri Dön-Beni Unutma.” Bu üçünü bir arada şaka yapar gibi söylüyordun. Sen bilmezsin ben konserleri çok severim. Bence insanın tanımadığı insanlarla birlikte olmasından mamul çok özel anlardır konserler. Hele bizler gibi sıradan faniler için. Belki bundandır, bir konser kaydı dinlemek beni benden aldı. Diğer yandan benim seninle olan kişisel meselem de buydu: Artık senin konserine gidememek. Seni hiç ama hiç görememek. Seninle birkaç saat geçirememek. 

Oysa ben, çocuk yaşımdan beri her sene, senin en az bir konserine giderdim. Bak bu kısmı bilmen mümkün değil. Sana gelmeyi bilebilmen imkânsız. İşte bu mektubu, bu sebeple yazıyorum. Sana gelmek ne demek, neden gelinir sana, nasıl gelinir sen de bil diye. Nerde kalmıştık, “Git-Geri Dön-Beni Unutma”yı söylüyordun. Alkışlarla başlıyor kayıt. Sen arada seyircilere laf atıyorsun. Gözlerim doldu. Nasıl bir özlemek. Sayısız kez alkışladım seni o koltuklardan. Sayısız kez şarkıya senden önce girdim binlerce insanla. 

Sen önce bizi bir dinledin. Yüzünü gördüm, kaç kez. Mutluluk muydu o? Evet mutluluktu, seninle birlikte bizim de mutlu olduğumuz, ilahi bir çeşmeden akan, görülmez, pür mutluluğun altında yıkandığımız sadece bize ait mutluluk anlarıydı onlar. Kemer’de, bir sahilde, denize sıfır bir şezlongun üzerinde otururken, gözümün önünden geçti sana gelişlerim. Çocuktum, geldim. Kocamla daha sevgili bile değildik, sana geldik. Evlendim, sana geldim. Hamileydim, yine düştüm yollarına. Sensiz yaşayamayacakmışım gibi sana geldim. Sana gelmek, özel ve aşırı yaşamsal bir ritüelmiş gibi geldim. Bak nasıl bitmiyor anlatmalarım. Şezlongta seni düşünürken, seni nasıl özlediğimi düşünürken o üçlemede “Beni Unutma”yı söylemeye başladın. Biraz sen söylüyorsun biraz seyirciler. Kaydın son saniyelerinde, “sen de kendi payından bir hatıra seç ve o ben olayım” deyip bir duruyorsun, “beni” derken sesin kayıyor gülmekten ve duruyorsun; sonra şöyle diyorsun, “gebertirim, hiçbirinize huzur vermem yatağınızda. Dolaşırım hu hu hu diye” diyorsun. Herkes gülüyor bir yandan alkışlarken; ben de gülüyorum, gözümden yaş geliyor ve şarkının sonunu getiriyorsun: “Unutma.”

Bir Manin Yoksa Sana Gelmek İstiyoruz

Canım Sezen,

Biliyor musun ne kavgamız bitti ne sevdamız, hâlâ. Seninle sevmeye, seninle özlemeye, seninle ummaya, seninle büyümeye ve hatta bir türlü büyüyememeye devam ediyoruz. Ve senin de istediğin gibi, seni biz unutmuyoruz. Hak verirsin ki çok âşık olduk ve fonda sen şarkı söylüyordun. Çok şey anladık, sen bizim yerimize dile getiriyordun. Fark ettiğimiz ama tanımlayamadığımız şeyler vardı, sen bir bir bulup çıkarıyordun. Gizli gizli ya da aşikare sevdiklerimizi, nasıl biliyorsan, biliyordun…

Bizim de ödümüz kopuyordu unutulmaktan. Unutmaktan da bir o kadar korkuyorduk. Dünyaya hem hiç paye vermiyorduk hem de öyle anlar oluyordu ki onsuz olamayacağımızı da seziyorduk. Sen tutup bunları da biliyordun. Hiç haberimiz olmayan şeyler de vardı… Sen bize bilmediklerimizden de haberler getiriyordun. Nasıl oluyorsa, hiç yaşanmamış yaşamlardan anılar biriktiriyorduk sen şarkılarını söyledikçe. 

Göresimiz Geldi

Sanılabilir ki sana gelmek istemek, seninle ilgilidir. Hayır, bu eşit oranda bizimle de ilgilidir. Konser haberini almak, bi sevinmek, bi koşup biletleri almak… O gün geldi mi kalbin pır pır uyanmak. Sonra kapıdaki uzun sırada yerini almak. Az şey değil ha, bir zincirin olmazsa olmaz parçasısındır sen de. Badi badi ilerlemek kapıya doğru. Bir acayip sevinçle koltuğuna oturmak. Beklemek. 

Sen sanıyorsun ki biz sana geliyoruz. Hayır, biz bize de geliyoruz.  O koltuklarda sıra sıra otururken bizden başka bir şey olur; biz o şeyi de seviyoruz. Çıt çıkarmadan seni dinlemek de var bu işin içinde, bir şarkıyı senden çok söyleyip seni güldürmek de. Ha bir de mesela daha ilk notasını duyar duymaz çıldırdıklarımız da var. Hatırlıyor musun bir keresinde seni yine bir özlemişiz bir özlemişiz, geldik oturduk. Üç dört şarkı geçmesine rağmen sen hâlâ bir tanesine bile kendin girememiş, birinin bile sonunu ağız tadıyla getirememiştin, bizden sana sıra gelmediği için.

En sonunda şöyle dedin, “Ayol siz deli misiniz? Niye geldiniz madem kendiniz söyleyecektiniz.” Nasıl gülmüştük. Bence o gün bizi anlamıştın. Konu tam olarak sen değildin, sensiz olamayacak binlerce insanın birlikteliğinden doğan bir şeydik biz. Seninle bir olan, seninle tamamlanan… Hani eksik parçası sen olduğun bir şey. Ne, bilmiyorum ama başka bir şey. O hâl, o akış, o alan. Şey gibi, dev bir sabun köpüğünü patlatmadan avucunda tutmaya çalışmanın özenli, sessiz, özel hâli. Öyleydik biz. Sen miydin elinde tutan bizi yoksa biz miydik her şeyi bir arada tutan?

Sezen Aksu Bolonez

Olur olmadık anlarda seni andıran, seni çağrıştıran, illaki seni düşündüren şeyler oluyor. Sabahları bazen içimde şarkı söylüyorsun, öyle uyanıyorum; bazı akşamlar ben de “bütün hüzünleri okşuyorum birer birer.” Kimi zaman, birini dinlerken, içime akan sözler senin bir şarkınla izahat buluyor. “Bu” diyorum “şey değil mi: gittiğin o gün iki kadın uyanıp ağlayacak; bir annen biri ben, benim biraz ahım kalacak.” 

Bizim de sarsıyor bedenimizi o delilikler, biz de diyoruz “bir ah dese yeter.” Hep seninle yaşanıyor böyle şeyler. Utanıp diyemiyoruz, ikili deliliklere son veremiyoruz; hakkımızda konuşuyorlar, dargınlıklardan başımızı alamıyoruz. Biz de dolaşıyoruz avare, o kırlangıçlar bize de küsüyor… Her ayrılık bizde de aynı, bizde de aynı hep yalnızlıklar… Ama işte sen de bizim gibi gerçekleri biliyorsun bebeğim, kaç kişiyiz ki zaten?

Seni Pamuklara Sarmalar Sararım, Ne Bedel İsterim Ne Hesap Sorarım: Sakınma Tatlı Dillerini

Gelelim asıl mevzuya. Neden artık konserine gelemiyorum, gelemiyoruz? Farkında mısın, bizim seni sevmemiz hep özlemle karışık. Sana hiç doyamadık, hiç bıkamadık senden; hep özledik seni. Sen, senede bir kez ve sadece yazları görülen Almanya’daki kuzenler gibisin. Öyle yaşadık yani. Hafızamdaki konser parçalarını birleştirdiğimde elbette birkaç konser ediyor ama yetmiyor. Çünkü yetinmeyi bilmiyor olabilirim. Bunu öğrenmek de istemiyor olabilirim. Okurum yazarım konuşurum kelimelerin efendisiyim ben de amma, ben de yetinmeye gelince enikonu sıfırım, sen de benim şanıma inanma… 

Sana gelmek istiyoruz. Hiçbir şey hazırlama lütfen, evin dağınıkmış pismiş hiç mühim değil; biz sana geliyoruz. Simit peynir o kadar, sakın zahmete girme; sıcakta yenmiyor zaten. Ben gelirken aşağıdaki fırından alırım simitleri, sen çayı demle yeter. 

Benim Bütün Derdim Özlem

Şarkılarını dinleyebiliyor olmamız ya da senin yeni yeni şarkılar yapıyor olman yeterli sanıyor olabilirsin. Hayır. Konu şarkı değil. Konumuz bu değil. Konumuz hepimizin bir arada olması. Ancak bu şartlarda oluşan o acayip şey. Ben, o şey olmamızı özledim. 

Bu mektubu, senin sözünü sana söylemek için yazdım: “Sen de bizi unutma. Gebertirim” demek istedim. Hoş, gebertemem de… İçleniyorum işte.

Twitter

Instagram

Git - Sezen Aksu (Komik bir aşk anlatımıyla)

Popüler İçerikler

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: "Kendi İcat Ettiğin Laikliği Bana Dayatıyorsun"
TikTok Fenomenleri Çağla ve Cansu Arasında ‘Erkek’ Kavgası Çıktı: Cansu, Çağla’yı Silahla Vurdu
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
YORUMLAR
08.08.2022

Çok ama çok güzel bir mektup bu🥰

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ