Ama: Bir yayıncının, aldığı tepkilerden ürküp açıklama yayınlaması ve “Valla sandığınız gibi değil,” demesi, olur şey değil. Kutsallar değişir, kırmızı çizgiler solar, sınırlar yeniden çizilir; sanat bunları takmayan şeydir. İsterse savunur, isterse karşısında durur. Yazar da metin de erdemli olmak, herkesin kutsalına saygı duymak zorunda değildir.
Yayıncının çıkıp sanki bu böyle değilmiş gibi, açıklama yapması, inanılır gibi değil. Orhan Pamuk metninde gerçekten Atatürk’ün manevi kişiliğini örselemiş olabilir, Orhan Pamuk gerçekte sıkı bir Atatürk düşmanı da olabilir. Sevmezsin, kınarsın olur biter. Yayıncının açıklaması bana, bir yazarın sanatına tahdit koyabilme korkunçluğunun kurumsallaşabildiğini düşündürttü ve bu, hiç iyi bir şey değil.
Eğer bu olsaydı bugün ne Yaşar Kemal bilirdik ne Attila İlhan ne de Nazım Hikmet. Yayıncının kendi dünya görüşüne, vizyonuna uymayan bir eseri yayımlamama kararını anlayabiliyorum, üstelik bu çok da normal ama yayımladığı bir kitap için kamuoyu baskından korkup böyle bir açıklama yapma gereği duymasını ne yazık ki doğru bulmadığım gibi geleceğimiz açısından çok aydınlık bir eğilim/yönelim olarak da görmüyorum.
Bırakalım sanatını yapanlar sadece sanatlarıyla uğraşsınlar. Biz bize yapmak istediği şeyden hoşlandıklarımızı okuruz, hoşlanmadıklarımızı okumayız. Ama, kimseyi susturmaya, kalemini zapturapt altına almaya kalkışmamalıyız. Hiç olmazsa bir sanat yapıtını bizim mahalle sizin mahalle ayrımından tenzih etmeliyiz. Orhan Pamuk büyük yazarmış küçük yazarmış, tartışalım ama yazıya, karışmayalım. Oralar tehlikeli.
Twitter
Instagram