Alain de Botton Statü Endişesi adlı kitabında şöyle tanımlar yapar, “Statü, dar anlamıyla, kişinin bir gruptaki resmi ya da mesleki duruşunu belirtir fakat daha geniş anlamıyla statü (bizi burada ilgilendiren tam da budur), kişinin dünyanın gözündeki değerini, önemini ifade eder.” Ve sonra devam eder, “Tarih boyunca toplumların yüksek statüye layık gördüğü gruplar çeşitlilik göstermiştir: avcılar, savaşçılar, köklü aileler, rahipler, şövalyeler, doğurgan kadınlar. (…)
Yüksek statünün getirileri pek keyifli olur. Yüksek statü bize para, özgürlük, mekân, rahatlık, zaman kazandırmanın yanı sıra bizi belki de en az bunlar kadar önemli bir hisle donatır: başkaları tarafından önemsendiğimiz ve değerli insan muamelesi gördüğümüz hissi.” Buraya kadar tamam.
İşlerin tuhaflaşmaya başladığı yer statü sevicilerinin, kendinden başkasının statü sahibi olması ihtimalinden duyduğu endişe ve bu rahatsızlık veren hissin sebep olduğu çirkinleşme. Bir kez daha kitaba bakalım, kitapta statü endişesi şöyle tarif ediliyor, “Yaşamımızı büyük ölçüde yiyip bitirebilecek kadar zararlı ve azılı bir korku. İçinde yaşadığımız toplumun bize dayattığı başarı siluetinin içini dolduramadığımız, gün gelip de çaptan düşeceğimiz, bunun sonucunda da itibarımızı ve haysiyetimizi kaybedeceğimiz; merdivenin çok alçakgönüllü bir basamağında durduğumuz ya da her an bir alt basamağa inme tehlikesini taşıdığımız gibi düşünceleri beraberinde getiren köklü bir endişe.”
Hadi Şimdi Onlara Bunu Takmadığımızı Belli Edelim: Meydan Okuma
Statü bir ihtiyaç. Eskinin avcıları, doğurgan kadınları, şövalyeleri artık yerlerini başka bir ara katman olan “Bir Şekilde Özel ve Önemli Biri” algısı yaratmaya bırakmış durumda. Hadi biz onlara kısaca Bişöb kişi diyelim. Alameti kendinden menkul bu Bişöb kişisi onu kim ne zaman nerede lord ilan ettiyse artık şahane bir eşik gardiyanıdır. O da tam olarak layıkıyla statü sahibi değildir ama statü sahiplerini temsilen orada bekler. Ki kimse kolay kolay geçemesin.
Neden? Çünkü daha kendisi geçememiş o eşikten, o halde sen kim oluyorsun da geçeceksin. Demem o ki dostlar evet statü bir olgu, bir gerçeklik. Bakınca fena bir kademe de olmayabilir belki doğal bir sonuç çünkü. Evla olanı (o çağ neye evla diyorsa o işte) ayırt etmek, özendirmek ve hayatta tutmak için bulunmuş bir şey olabilir ki öyle gibi duruyor. Ama işte sorun statüden çok statücülerde. Kuralları onlar koyuyor, seçimleri onlar yapıyor. Sana da “Az ötede bekle, sen daha ohhhoooo!” diyorlar.