Serda Kranda Yazio: Kişisel Gelişim Yazarının Dil ile İmtihanı

Öyle kıymetli fikirler içi boşalmış kelimelerle, basmakalıp bir dille anlatılıyor ve öyle kıymetli bilgiler sırf söyleyenin dile hakimiyeti zayıf diye tuz parça ufalanıp yok oluyor ki… Buna çok üzülüyorum. Oysa bakınca bilgi güzel, fikir güzel, duyumsama, o sezgisel gerçeklik güzel ama anlatılamıyor. Anlatılamayınca bilgi de sezgi de değersizleşiyor ve bizler kişisel gelişim ya da spiritüalite alanında boş ve özensiz metinler yığınıyla karşı karşıya kalıyoruz. Sonuçta da canım cevherler, büyük bir anlam kirliliğinin içinde kayboluyor hatta değersizleşiyor. Ne acı.

Dil Çalışmalı… Türkçe bilmeli… İyi olmalı, Çok İyi Olmalı

Oysa dil ve olanakları bizi anlamın çeşitliliğine, ince işçilik imkanına, net ve berrak, eksiksiz ve fazlasız izahatlere götürür. Üzgünüm ama uygun kelimeniz ve dil kıvraklığınız olmadığında anlatmak istediklerinizi anlatamazsınız ve bu, işinizi eksik yapmanız anlamına gelir.

Hani anlatmak için yazmıştınız ya, işte anlatamadığınız anlamına gelir. Yazarsınız ama anlatamazsınız.

Evreka!

Bence kişisel gelişim alanının en büyük sorunu bu. Basit anlatmak mühim, herkese hitap etmek mühim, hepsine eyvallah ama metinlerimizin iyi dövülmüş bir kılıç gibi pırıl pırıl parlaması ve içeriğinin, okuyanın aklını ve anlayışını yükseltmesi de bu işin bir parçası.

Burada asla özel kelimeler, uzatılmış cümleler, ağırlaştırılmış metinlerden bahsetmiyorum. Burada sadece donanımdan bahsediyorum. Dil donanımından. Ve birikimden. Ve deneyimden. Artık kasların çok iyi çalışmasından. Düşünce kaslarının. Öyle ki aklından geçenleri en doğru kelimelerle eşleştirip yan yana getirebilme meselesinden. Bu bir sorumluluktur. Sadece okura değil, bilginin kendisine de olan sorumluluğumuzdur.

Sizi Dinlemek Güzel

Nezaketle dinleriz, ilgiyle dinleriz, anlatın, okuruz ama ne yazık ki işinizi iyi

yapmadıysanız, yani anlatmak üzerine çalışmadıysanız, iyi bir anlatıcı değilseniz, anlattıklarınızı ve sizi kolayca unuturuz. Tüm bilgi ve anlatınız,

uçar gider. Alışveriş gerçekleşir, ürünler alıcısına ulaşır ama iş kullanmaya geldiğinde ürününüzün hiçbir işe yaramadığını fark ederiz. 

Oradadır, durmaktadır ama sadece almış ve dolapların derinlerinde bir yere koymuşuzdur. Birkaç yıl kıyıp atamayız ama günün birinde mutlaka evimizden çıkarırız. Ne oldu? Alışveriş gerçekleşti ama fayda ya da memnuniyet gerçekleşmedi. O an kullandık ve püf! Şu ucuz Çin malı ıvır zıvırlar gibi. Görüntü çok şeker, kullanım alanı geniş, koku ve renk şahane ama sahip olma zevkinin anlık tatmininden başka bir işe yaramadı.

Yo yo, Başka Bir Yolu Olmalı

Kurgu dışı alanda, kişisel gelişim/sağlık/bakım vs. kategorilerinde kitaplar ve yazılar yazan kişilere, yaptıkları şeyin hâlâ edebiyat olduğunu hatırlatmak istedim. Araçlarının hâlâ dil olduğunu, onların alet çantalarının tıpkı bir romancı gibi edebi sanatlarla, ifade buluşlarıyla, hayal gücüyle ve tasarı becerisiyle dolu olması gerektiğini hatırlatmak istedim. Yoksa canım bilgiler okudukça silinen şeylere dönüşmeye devam edecek ve belki de onlara en çok ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde bizi sağaltacak, aydınlatacak, teskin edecek onca güzel şey, boş laflarmış gibi değersizleşecek.

Yazık değil mi? Nice güzel konu, sırf bu sebeple, dersine iyi çalışmamış anlatıcılar yüzünden birer safsataya dönüşüyor. Oysa hakkıyla felsefe yapmak da mümkün, bir fikrin içinde gezinmek, düşünce üretmek… Gelgelelim hakkı verilmediğinde, malzemeden çalındığında ve kolaya kaçıldığında ne yazık ki sadece boş bir oyalanış…

İşte Böyle Cancağızlarım: Bir Biliminsanı Gibi Çalışıp Bir Edebiyatçı Gibi Anlatın

Ancak o zaman fikirleriniz, argümanlarınız, yorum ve bakış açılarınız değer kazanacak. Hani bazen bazı kitapları okuduktan sonra deriz ya “Abi çok boş bir kitap,” diye. Heh, işte o boşluk aslında dilin boşluğu, becerinin, edebi hassasiyetlerin boşluğu.

İnsan bir kere kitap yazmaya soyundu mu bence yazarlık, hakkı verilmesi gereken bir şey halini alıyor. Bu nedenle, yazar olmasanız da yazar gibi çalışmak, yazarlığınızı geliştirmek ve eksiklerinizi gidermek hem verdiğiniz bilgiler için hayati önem taşıyor hem de hepimiz için. Kolay değil, anlatmaya soyunmak.

O halde ne bilgiyi harcayalım ne belagati…

Peki Nereden Başlamalı?

Sahici yazarların elinden çıkmış sahici kitapları okumak işe yarar mesela. Bana kalırsa iyi filmler kurgu becerisini iyi romanlar da dili ve muhayyileyi geliştiriyor. İkisini bir arada, yeniden, bu defa bir öğrenci merakı ve ilgisiyle hayatımıza katmak kendimiz için yapacağımız en doğru başlangıç olabilir. Çünkü ne yazarsak yazalım, yazdıklarımızı insanlara yazıyoruz. Aklı, iradesi ve derinliğiyle insanlara. Onlara hazırlanmamız lazım.

Anlatmak için, anlaşılmanın yollarını da aramamız lazım. Yazmak günümüzde daha çok kültür istiyor, daha çok farklılık istiyor, daha çok özgünlük ve birikim istiyor. Çünkü artık her gün, her yerde, her şeyi okuyoruz. Ve aslında istediğimiz şey sadece bilgi de değil, iyi vakit geçirmek ve gelişmek.

İnsanı ve hallerini tanımaya çalışmak, yazının sadece kendimize dönük olmadığını, dışımızdakilerle temas kurduğumuz bir araç olduğunu hissetmek. Belki bunu düşündükçe biraz titremek… Yazıyla iştigal etmeye uygun hale gelmek…

Evet büyük zaman istiyor, büyük emek, büyük zahmet. Ama ne yapalım ki anlatabilmek için ihtiyacımız olan dil becerisini kazanmanın, kelimeleri doğal olarak iyi dizmeye başlamanın ve hani el göz koordinasyonu derler ya, işte el zihin koordinasyonuna kavuşmanın yollarını aramak, yolu yürümek ve orada biraz mücadele vermek gerek. Olması gereken hep buydu, hâlâ bu…

Kendinize Gelişme Şansı Verin

Tıpkı yeni bir spora ya da dansa başlamak gibi. Hepimiz koşabiliyoruz ama maraton koşmak başka. Ya da Ankara’nın Bağları çaldığında hepimiz kollarımızı kaldırıyoruz ama dans gösterisi yapmak başka… İşte tam olarak buna benziyor. Başkaları için yazmaya başladığımızda, yazarak anlatmayı seçtiğimizde, kaç yaşında olursak olalım bu işte yeni olduğumuzu bilip hem rahatlamalı hem de ilerlemenin, kendimizi geliştirmenin yollarını aramalıyız.

Hep Yazar mısınız?

Rutin yazışmalar dışında cevabınız hayırsa buna alan açmak da bir çözüm olabilir. Yazılacak şeyler görmeye başlamak, yazma ihtiyacı duymak, bunu önce kendimiz için yapmak. Biraz el çalıştırmak. Yazdıklarımızı yüksek sesle okumak mesela. Kulağa nasıl saçma geldiğini hissetmek (bana hep böyle oluyor). O güvensizlik, o oluyor mu olmuyor mu hali… Ah hepsi bu yolun içinde var. Ve sonra yeni çareler aramak. Gerçekten iyi bir şey bulana kadar yazıp bozmak. Başta bunlar dikkatle ve pür bilinçle yaptığımız şeyler olacak ama inanın, yapmayı sürdürdüğünüzde nihayet bir gün otomatikleşerek doğal olarak iyi yazmaya başlayacaksınız ve işte artık, kendi özgün yazarlığınızı kullanmaya başlayacaksınız.

Size en sevdiğim iyileştirme sorusunu hediye etmek isterim, “Bunu daha başka nasıl anlatabilirdin?” Bu sorular çok eğlencelidir. “Bunu bir filmle anlatacak olsan bu hangi film olurdu?” Zenginleştir. “Bunu bir şeye benzetecek olsaydın, neye benzerdi?” Basit yazı ve anlatım oyunları. Oynayın. Dili, kelimeleri, ifade zenginliğini, doğurganlığını keşfedin. Bunu ne kadar sık yaparsanız o kadar size özel yollar keşfedeceksiniz, yeter ki basmakalıplıktan ya da sıradanlıktan uzaklaşmaya çalışın. Binlerce yeni kelimeye ihtiyacınız yok, sadece yeni ifade yollarına, ince düşünceye, iyi anlatma gayretine ihtiyacınız var.

Daha iyi anlatın ki bilgi heba olmasın. Anlatmak üzere seçildiğiniz o bilgi, ona

ihtiyacı olanlara ulaşsın ve tesir etsin.

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
YORUMLAR
10.01.2021

Çekmedikleri sıkıntılar hakkında ahkâm kesen tiplerin mistisizmi kullanarak insanları dolandırdığı bir sektör halini alan kişisel gelişimin imtihanı dil ile değil daha çok etikledir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ