Serda Kranda Yazio: Editör Tam Olarak Ne Oluyor Abla?

Mesleğimi unutulmaya yüz tutmuş ya da değeri hiç anlaşılamamış mesleklere benzetirim. Sanat mı zanaat mı ayırt edilemeyenlerden. Kalaycılık, sepetçilik, telkâri ustalığı gibi… Aslında çok değerli, hünerli, sanatlı, bilge ve sabırlı gelgelelim diğer yandan ekonomisinin (kazanç ve ihtimam olarak) küçüklüğü sebebiyle konuşulmayan, görmezden gelinen, hakkı bir türlü teslim edilemeyen… 

Öncelikle bu bir güzelleme değil. Bu sadece bir hatırlatma. Ve belki de dile getirme. Ve evet, kesinlikle biz olmasaydık o güzelim kitapları öyle “güzelim” diyerek okuyamazdınız. Editörler olmasaydı, kitap yayıncılığı tıpkı internet gibi olurdu: bir sürü bilgi var ama güvenilirliği, yeteneği, sanatı, gerçekliği tartışılır…

Kendi habitatımın dışına çıktığımda mesleğim hakkında girdiğim diyaloglar hep aynı:

-Ne iş yapıyorsun abla?

-Editörüm.

-Editör şey di mi, nokta virgül düzeltiyorsunuz.

-O kadar değil tabii ama evet, metinler üzerinde çalışıyoruz. 

-Metin dediğin şey di mi abla, kitap falan.

-Hı hı, evet.

-Abla kimse kitap okumuyor yaaa… 

Anında üstünlüğü ele geçiriyor karşımdaki. Çünkü biliyor ki bu işte para yok. Para yoksa çok da ş’apmamak lazım. Yalan yok, yine de zarif oluyorlar. Durup bir adım geri gidiyorlar, 

-Yanlış anlama abla. Çok güzel iş aslında ama bizim ülkede iş yok.

Haklı mı? Değil!

Editörlük o işlerden değil ki. Tam olarak bağımlılıkla yapılan işlerden. Bu nedenle değersizliğe ve sömürüye çok açık. Çocuk nasıl ki oyundan bıkmaz, editör de kitaptan bıkmıyor. İşi gücü kitap. Yeni bir şey olsa da okusak. Okusak okusak, okutsak… Bir tutku bu. Editör de kendi tutkusuna zaman ve emek yatırımı yapan kişi. Tutku duyduğu işi yaptığı için tatmine giden yol sadece paradan geçmiyor. Hem kendine hem insanlığa hizmet ettiğini biliyorsun ve buna da paha biçilemiyor. Bu şu demek değil: gelin bizi sömürün. 

Gel gör ki bu kısım tamamen sektörün vicdanına kalmış oluyor. Görmezden gelmek, değersizleştirmek bir tercihken önemini kabul edip gerekli düzenlemeleri yapmak da bir tercih. Tekrar ediyorum… Bir kitabın kitap oluşunda editörünün emeği de gereğince takdir edilmeli. Zira editör bir kitabı herkesten iyi tanımış ve anlamış kişidir: yazarından bile… Yapacak bir şey yok, bu böyle.

Neden böyle biliyor musunuz? Teknik detaylara girmeden, ilk aklıma gelen temel sebeplerini 10 maddede kısaca anlatayım:

1. Editör metni çok amaçlı okur: Okur için, kanon için, yazar için, yayıncı, sektör ve tüm ara birimler adına okur. (Farkındaysanız kendisi için okur demedim) 

2. Editör o metinden neler olacağını kestirmek zorundadır: Adından kapağına, arka kapak metninden basın bültenine, PR çalışmalarından pazarlamaya… metinden okurun çantasına giden yol, editörün filtrelerinden geçer. Yayınevinin ve sektörün tüm birimleriyle iş birliği içindedir bu sebeple.

3. Güvenlikçidir: Yazarı, yayıncıyı, okuru, toplumu, insanlığı gözetir. Adilane bir biçimde. Özgürlükler ile hassasiyetler ve güvenlik dengesini elinde tutar. Bu açıdan bir gazeteci gibi çalışır. 

4. Tasarımcıdır: Bir metnin fiziksel şartlarını da kollar. Nasıl olursa okur için daha konforlu bir okuma gerçekleşir, düşünür. 

5. Usta okurdur: Editör her metni, yayımlandıktan sonra alacağı yeri gözeterek okur. Bu sadece o metni okumaması demektir. Bir metnin yerini, kendinden önceki metinler belirler biraz da. Bu nedenle editör, işi okumak olan kişidir, uzmanlığı okurluğudur. Bir metni hem o metin özelinde hem yayıncının yayın anlayışını kollayarak hem de raftaki komşularını göz önüne alarak okur. Bu, çok kitap demektir. Karşılaştırır, düşünür, derecelendirir, konumlar… 

6. İtibar güvencesidir: Yazarı, yayıncıyı, okuru, metni korur, konumlandırır, gerekli düzenlemeleri yapar. Metin içinde kuş uçurtmaz. 

7. Bilim yapar gibidir: İnançlara, kişisel beğeniye, arzulara, eğilimlere, sanrılara karşı dimdik durur. O argümanla, dayanakla, referansla çalışır. Nedenleri, nasılları, şekilleri, şemailleri vardır. Gıcıklığı buradan gelir. Boş konuşmaz. Bazen hiç konuşmaz… Bazen de ateşli bir biçimde bir şeyleri savunurken görürsünüz onu. 

8. Kül yutmaz: Öykündün mü özendin mi sağdan soldan mı aldın kendi fikrini mi dayatıyorsun esinlendin mi intihal mi? Diken üstünde okur, tüm sinir uçları aktiftir o sırada. Yazarının karşısında, arkasında, yanında ya da önünde mi duracak? İnatçıdır, huysuzdur, müşkülpesenttir. E tabii bir de gururludur. Duygu insanı ne de olsa… 

9. Şüphecidir: Hayatta her şeyden şüphe eder. Sözlüklerden bile. Onu onunla teyit eder, buna şuradan muhaberat yapar, ortalığı birbirine katar. Yeter ki şu kadarcık bir şüphe düşsün içine. Şüphe etmediği durumlarda da kendinden şüphe eder… 

10. Kitap sever. En çok o sever. En saf onun sevgisidir bence. Editör, kitabı, kitabın elinden geçtiği herkesten çok sever. 

Dilerim ve umarım sevgili okur… Elinde bir kitap tuttuğunda, her bir satıra defalarca kez bakmış o sırtı tutuk, masasının üzeri dağınık ve çayı soğuk editörü düşünüp sen de benim gibi sıcacık olursun…

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Melih Gökçek, Ankapark’taki Transformers'ları İhtiyaç Sahibi Ailelerin Hakkı Olan Sosyal Yardımlarla Almış!