2009’dan 2019’a kadar sokaklarda, yüz yüze olmaya alıştık ve bunu bildik. İlkin sanki başka formatta olamayız gibi düşündüm ve fakat daha sonra “Pandemi sebebiyle edebiyatseverleri yazarlarla nasıl buluşturabiliriz?” sorusuyla karşı karşıya kaldık. Yeniliklere açık ve öğrenmeye hevesli bir ekibiz. Çevirimiçi olarak iki sene festivalimizi gerçekleştirdik ve bunu da övünerek söylüyorum yalan yok, çevirimiçi olarak İTEF etkinliklerinde simultane tercümeyi sağlayan ilk edebiyat festivali olduk. Bu etkinlikleri aynı anda sosyal medya kanallarımızdan da canlı olarak paylaştık. Dolayısıyla edebiyatseverler pek çok kanaldan etkinlikleri seyredebildi.
Karşılaştırmaya gelince çevirimiçi etkinliklerde Türkiye’nin hatta dünyanın her yerinden edebiyatseverlere ulaşabildik. Düşünsenize hiç gitmediğiniz bir coğrafyadan, bir edebiyatsever bir tuşla etkinliğine katılıyor. O kadar heyecan verici ki bu. İstanbul dışında, buraya gelme imkânı olmayan okurla tanıştık, onlara edebiyat ile dokunduk. Bu bende kocaman bir gülümseme yaratıyor. Bunun haricinde çevirimiçi festivallerde “yapılacak işler listesi” daha az olabiliyor. Çünkü yerindesin, hareket etmiyorsun, tüm bilgileri düzenleyip, organize ediyor ve bir tık ile herkesle paylaşabiliyorsun.
Yüz yüze festivalin tadı ise bir başka, çevirimiçi festivale göre çok daha kapsamlı bir organizasyon gerektiriyor. Yüz yüze olmak, yazarla birebir tanışmak, festivali izlemeye gelen edebiyatseverlerin heyecanını ve mutluluğunu hissetmek ya da yolda yürürken festivalin afişiyle bir yerde
karşılaşmak elbette başka bir his ve bunu, çevrimiçi olanla kıyaslayamıyorum.
İTEF başlıklarını belirlerken nelerden ilham alıyorsunuz?
Başlık ya da temaları kararlaştırırken tüm ekip masada oluyor. Beyin fırtınası yapıyoruz. Yıl boyunca hangi kelimelerden, pozitif kavramlardan ilham aldık, bunu konuşuyoruz. Başlıkları seçerken edebiyatın umut dolu, kucaklayan ve ruhu iyileştiren yanını hep başucumuza koyuyoruz.