Kahraman… Okuduğumuz şeylerde takip ettiğimiz o özel insan. Bir hikâye için seçilen insan ya da uğruna sayfalarca yazılar yazılan insan. Kahramanı kahraman yapan şey nedir sizce? Onun kanlı canlı bir insan olduğunu biliyoruz –öyle sanıyoruz çünkü- onunla yatıp onunla kalkıyoruz: Düşünüyor, yapıyor, yapamıyor, ilerliyor ya da batıyor. Peki, kahraman bunları nasıl yapıyor?
Hikâye ne olursa olsun, olaylar ne şekilde gerçekleşirse gerçekleşsin kahraman, arzusu olan kişidir. Arzusu olmayan biri kahraman olamaz. Ve her kahramanın hem bu arzuyu besleyen hem de sınayan birbirinden şahane açıkları, kaçakları, engelleri vardır. Bu engeller sayesinde kahraman hep harekete geçmek zorunda kalır. O hep bir şey yapmalıdır. Çünkü kahraman olmak bunu gerektirir. O katılımcıdır. Aksiyon insanıdır. Kolayca terk etmez arzusunu. Ona kavuşur ya da kavuşmaz; amaç da zaten tam olarak bu değil… Amaç sadece en ilkel haliyle bir şeyi gerçekten arzuluyor olmaktır. İçin için, tüte tüte bazen yana yana…
Bir Şey Yap
Şu Kemal Sunal repliğini çok duydum, “Çok okuyup da apartman yöneticisi mi olucan?” Her şeyin dışarda kalabildiği ve aynı zamanda uyanık olduğumuz başka bir uğraş var mı acaba, bir el atış uzaklığında olan ulaşması? Bu kısmı bir çırpıda hallediverir romanlar. Yani apartman yöneticisi olmadıysak da bir gizli bahçemiz oldu, fena mı?
En başından beri bu işte ne bulduğumu, bugün artık izah edebiliyorum. Her şeyi! Zira bir romanda her şeye dair bir şey bulabilirsiniz. En acayibi de kahraman… İnsan her romanda bir kahraman bulur ve her kahraman ona ya da buna iyi gelir, ilham verir, emsal teşkil eder ve sen de sadece gıpta etmezsin; öyle sahicidir ve imkân dâhilindedir ki aynı zamanda denersin de… Onun gibi.
Amaç, arzuya ulaşmaktır belki ama aslında kahramanın arzusunu elde edip etmediğinden daha önemlidir arzusu için neler yaptığı… İşte sır burada: -Şöyle şöyle şöyle oldu. -Eeee? Peki, o ne yaptı? Ben bundan daha heyecan verici bir şey görmedim.
Kahraman hep hareket halindedir; kararları, feda ettikleri ve bu sayede durmaksızın kendinde yeni yeni modüller oluşturmasıyla… Yeri gelir bir şeyi değiştirir, kendinde olan; yeri gelir asla değişmez, burnunun dikine gider keyfinin kâhyasını baş tacı eder. Olduğu kişi olduğunda da kendinin dışına çıktığında da damarlarında dolaşan şeyin o olduğunu iliklerine kadar bilir. Biz de biliriz. Ve ona bu sayede kapılırız…
Çok okuyup da apartman yöneticisi mi olucan :) Kapıcı Seyit Efendinin müthiş bir repliğidir. Yazıyı tekrar tekrar okudum ve büyük keyif aldım.