Senin Egon Benim Yaşamımı Etkiliyor!

Ankara’da bulunan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde gezinirken Anadolu eski çağ uygarlıklarına ait eserlerin olduğu bölümde rehber arkadaşımız çarpıcı bir hikâye anlattı. Bilimsel kaynaklardan doğrulayabilecek bir bilgiye erişemedim ancak eserleri bilen birçok kişinin anlattığı bir hikâye. ‘Ego’nun hikâyesi diye söz ediyorlar.

Anadolu’da var olan çeşitli hiyeroglif yazılarında krallar tanrılara adayarak yaptıkları işleri anlatıyorlar.

Her hiyeroglif, ‘Ben ki…’ diye başlıyor. 

'..Kral, Tanrı’ya bunu adadım…’ diyerek, yaptığı işleri anlatıyor bu tabletlerde. Esas amacın kendinden sonraki kralın tanrılarla tanıştırılması olduğu söyleniyor. Aşağıdaki görsellerde göreceğiniz üzere iki hiyeroglif arasında çarpıcı bir fark bulunuyor. Hiyerogliflerin birinde kralın resmi küçük ve yaptığı işleri anlatan yazılar çokça yer kaplıyor. Diğerinde ise, kralın resmi oldukça büyük ve yaptığı işleri anlatan yazılar küçük bir alan kaplıyor.

Ego küçükse bilgi büyük, ego büyükse bilgi küçüktür.

Bu eserlerle ilgili yapılan yorumlar ego konusuna atfedilir: “Bir insan ne kadar çok bilgi sahibiyse egosundan o kadar uzak, ne kadar az bilgi sahibiyse egosunu bir o kadar büyütür.” deniliyor. Yaptığı işler çoksa egosunu arkaya saklıyor, yaptığı işler az ise egosunu öne çıkarıyor şeklinde de yorumlamak mümkün. 

Egonun tanımıyla ilgili felsefi ve psikolojik kuramların detaylarına girmek niyetinde değilim. Egoyu negatif bir anlam atfederek tanımlamak da doğru değildir. Arzu edilen, sağlıklı ve dengede bir egodur. Özellikle ilkel benliğinin dürtülerine kapılmayan gerçekçi bir yaklaşım gereklidir dengede bir ego için. Eylemlerinin farkında olan, eylemlerinin nedenlerini, amacını, faydasını ve sonucunu gerçekçi biçimde değerlendiren bir idrakten söz ediyoruz. 

Yazının başlığında geçtiğimiz günlerde Celal Şengör hocanın sosyal medyada sıkça paylaşılan ve tartışma konusu olan söylemine gönderme yapıyorum. ‘Senin cehaletin benim hayatımı etkiliyor’ diyor hoca. Esasen birinin bir başkasını cehaletle itham etmesi pek yapıcı değildir. Herkes kendinden sorumludur. Birinin bir başkasının egosuna karışma hakkı da yoktur. 

Burada şunun önemine dikkat çekmek istiyorum: 

Toplumsal hayat içerisinde başımıza gelen her şeyi birlikte karşılıyorsak, özellikle de şu an içinde bulunduğumuz günlerdeki gibi olumsuzlukların altından beraber kalkmaya çalışıyorsak, egoların ötesinde bir dayanışma kurmamız gerekiyor.

İhtiyacımız olan: Kişisel liyakat

Memleket meseleleri üzerine kafa yoran herkesin yıllardır dile getirdiği en önemli konu kuşkusuz liyakat meselesidir. Yaşadığımız büyük felaketle bir kez daha acı şekilde yüzleştik bununla. Adı üstünde layık olmaktır liyakat. Bulunduğun yere layık olmak için gerekli çabayı göstermeyi içerir. Liyakat, genel olarak birilerinin birilerini bir yere layık görmesi biçiminde algılanır. Oysa, bunun ötesine geçmekten başka çözüm yolu görünmüyor. Liyakatin ötesi, kişisel liyakattir. Kişinin kendisini gerçekçi bir biçimde değerlendirdiği, ilkel dürtüleriyle egosunun esiri olmak yerine, elinden gelen çabayı gösterdiği bir dünya, kim bilir ne aydınlık olur. Ütopik görünse de toplumsal refahı sağlamanın çözümü budur. Diğer türlüsünün işlemediği ortadadır. 

Deprem sonrası hepimizin ortak aklı, liyakati talep etti. Bilime ve bilimsel bilgiye duyulan ihtiyaç, kolektif şekilde dile getirildi. İnanıyorum ki, ortak aklı dayanışmayla oluşturabilmenin yolu bireysel sorumluluktan geçiyor. 

İnsan bildikçe, en çok haddini bilir. 

Bilginin peşinde koşanlar, öğrendikçe aslında ne kadar eksik olduklarını fark ederler. Mevcut halinden memnun olanlar ise fütursuz bir cesarete sahiptir. Oysaki, aydınlık bir yaşamın yolu basitçe öz denetimden geçer. Kendi kendimize sorabiliriz: “Yaptığım eylemde niyetim ve hedefim tam olarak nedir? Yaptığım bu eylem, hizmet etmesini amaçladığım yere hizmet ediyor mu? Yoksa benim egoma ya da başka bir amaca mı hizmet ediyor? Elimden geleni yaptım mı? Daha iyi olması için ne yapabilirim? Bulunduğum yere layık mıyım? “

Bir önceki yazımda çocuklara medya okuryazarlığı becerisi kazandırarak kendilerini medyanın zararlı etkilerinden nasıl koruyabilecekleri ve medyadan olumlu yönde nasıl yararlanabileceklerini anlatmıştım. Orada değindiğim ana konu yine kişisel sorumluluk üzerineydi. Çocukları tamamen kontrol etme olasılığımız bulunmuyor ve ancak onlara gerekli bilgileri vererek kendi kendilerini nasıl koruyup, geliştirebileceklerini öğretebiliriz. Kendi kendisini geliştiren ve denetleyen anlayıştan daha üstün bir ilerleme yöntemi yoktur. Hayat zaman zaman hepimiz için zorlayıcıdır ve mükemmel olmak zorunda değiliz. Ancak hepimizin kabul edeceği gibi, kendini gerçekçi bir şekilde değerlendiren, elinden gelen çabayı gösteren farkındalıklı bir hal, en kıymetli varoluş halidir. Bu hal, her şeyi değiştirir, taşları yerinden oynatır. Tekil eylemler ve kendinden sorumlu her çaba bütüne hizmet eder. 

Bütünün parçası olduğumuzu bilerek ve içinde yaşadığımız ekosistemde her şeyle bağlantılı olduğumuzun idrakiyle öncelikli sorumluluğumuzun kendi eylemlerimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Her bir tekil eylemin ve liyakatin dünyanın seyrini değiştirdiğine inanmalıyız.

Instagram1

Instagram2

Twitter

Popüler İçerikler

Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
YORUMLAR
01.03.2023

İNSANOĞLU HEP AYNI HALT.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ