Seni Kaybettik Ama Eserlerin Sonsuzluğa Karışacak: Küçük İskender'in En Sevilen Şiirleri

Dün gece çağdaş Türk şiirinin en büyük sanatçılarından birini kaybettik. Onu, yakışacak en güzel şekilde uğurlamak için de şiirlerinden bir derleme yaptık. Buyurun...

''De ki: ela bir günde geleceğim / İstanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın.''

De gülüm! De ki: ela bir günde gelecegim

istanbul darmadağın olacak, saçlarım

darmadağın. Hepsi, darmadağın!

üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,

ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm

hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!

De gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir

sevgi, bitmiştir güven!

güven bana gülüm!

sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır

hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!

göreceksin gülüm! Bekle!

hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere

hainlere, ezilmelere alışacak..

göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki

işte o vakit bana-doğrudur!-

şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!

bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,

sokaklar var, kediler!

inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!

ölüm inananlar için sessizce

kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..

göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!

artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz

bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!

''Darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi / Sevmiştim seni... ''

Bir organ nakli gibi sevmiştim seni; 

Çürük gözlerine bağışlanan ellerim, 

Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim.. 

Darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi 

Sevmiştim seni... 

Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması, 

Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması 

Aslında işin açıkçası; 

Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi 

Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi 

Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi

Sevmiştim seni... 

Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi, 

Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi 

Ortalık yerde durup dururken 

Sevmiştim seni... 

Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı, 

Mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı. 

Kasaba meydanında birbirini dövmekten 

Yorulan iki kovboy gibi, 

Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle, 

Kendisinden farklı, 

Kendisinden ayrı, 

Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi, 

Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi, 

Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla 

Sevmiştim Seni...

''Ağır işkence görmüş şehirlerde / Saadetin zarif, adaletin ince''

Acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden, 

Hüzün hastası bir hayvansın 

Şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan 

Çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde 

Ağır işkence görmüş şehirlerde 

Saadetin zarif, adaletin ince. 

Bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun 

Kelimelerin karardığı peşin hükümlerde. 

Şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle. 

Gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz 

Tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun 

Ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde. 

Tutulamayacak yeminsin, yemin ederim, 

Her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var 

Ve 

Alelacele asılmış bir çocuk militan 

Gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun 

Yükseldiğin gökyüzüne. 

Ben seni ayakta alkışlıyorum 

Hep ayakta alkışlıyorum seni ben 

Yollarda yürürken alkışlıyorum 

Sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum 

Afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum 

Vuruşurken alkışlıyorum seni ben 

Evet, hüzün hastası bir hayvansın 

Acınası tesadüflerle ayrılıyorsun 

Kainata gösterdiğin sahte hüviyetinden.

''Yarın kırkım okunur, ona göre giyin / yani şık ol dudakların seni tamamlasın''

Yarın kırkım okunur, ona göre giyin 

yani şık ol dudakların seni tamamlasın, 

akşama doğru İstanbul'un bütün şamdanları yanar 

sarhoşların mektupları kırkım gibi okunur 

amin deme bana, bu söylediğin bana çok dokunur 

saçma sapan bir laf gibi ortada kalırım 

gecenin bir yarısı kalkar gider, Amsterdam'a bir bilet alırım 

çok canım çeker seni

inan çok canım var seni çeken, sürükleyen, seven, yıpratan 

seni dağlara taşlara çöllere ummanlara atan, oralarda 

bırakan, bak kestim işte yine kendimi, eşkenar üçgenlere 

benzedim; iç açılarımın toplamı yok, sıfır, sıfırı anlasana 

Yarın kırkım okunur, ona göre giyin; 

çok kötü yazılmış bir dua olup kapanırım ellerinle Allah'a 

ve bir ihtimal 

sana... aşka, insafa, güzel insana... 

vaktin var, bari sen ölme, ah mecbur sükunetim 

fail kelimesinin meçhul kısmını anlasana!

''Aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz / güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!''

Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi

ağır ağır akarak kanıma karışmakta

yokluğun!

Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun

aynı askıyla dolaba kaldırılan iki güzel yelektik biz

güveye benzer bir şey oldu suskunluğun!.. anladım ki:

aşk naftalinlenmiyormuş meğer, eğer kanıtlanmıyorsa suçun!

''Kaynayan sular gibi bakardın ya bana / donan sular gibi gülerdin ya''

bir tek sana tembih ettim saadeti

hiç bir şey hatıra değil aslında

kaynayan sular gibi bakardın ya bana

donan sular gibi gülerdin ya

bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni

bir tek sana tembih ettim saadeti

hiç bir şey ihanet değil aslında

kararan havalar gibi dokunurdun ya bana

bozan havalar gibi şevişirdin ya

bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni

ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar / ne bir aşk zerafeti / ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm / hep rüzgar gülleri kokacak!''

ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar 

ne bir aşk zerafeti 

ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm 

hep rüzgar gülleri kokacak! 

bir sinek cenazesinden dönmüşüm de sanki 

ağzım burnum kanyak 

denizden yeni çıkartmışlar yağmurun ölüsünü 

mevsimlerden n'apalım günlerden ilkbahar 

hummalı sabrımın glayöllü dağ köyleri 

sana hasret sakımak mi yakışacak 

çok arayacak çocukluğum esas sırrını 

benim yüzüm bir kedi amipidir 

ben ölürsem o kendiliğinden çoğalacak ! 

ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar 

ne bir buz yorgunluğu 

ne bir sinema perdesi yırtık.. küçücük kabrim 

bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak !

''Ah nasıl da geçiyor zaman / Yeni ölmüş birinin üstünü örtercesine narin''

Ah nasıl da geçiyor zaman

Yeni ölmüş birinin üstünü örtercesine narin

Her yerde akşamüstleri bir gül gibi kopartılabilir

Polisle tartışan kadının arasına bayılan deniz

Neden her denizin bir de annesi olmasın

Bir elin bir elden hamile kalması denli zengin

Ve Taksim'den Beşiktaş dolmuşuna binen sardunya

Her adam adını bir yerlerde düşürebilir

Bu şiir yazıldığı gibi okunmalı

Bu hayat bilindiği gibi yaşanacaksa

Yani hüzün dediğim yalnızca bir küfürdür

Ve küfür bir karanfilin ağzına ne kadar yakışırsa

Kalın kırmızı bir çizgi çekin aşkın altına

Bakışların altına, ihanetlerin, intiharların da

Sonra karşılarına geçip şaşırın biraz

Yani uçuruma yuvarlanan kamyona koşan köylü çocuklar

Direksiyonun başında bir palyaço bulunca nasıl nar gibi şaşırsa

Ah nasılda geçiyor zaman 

Nefes nefese doğan sevdaya rağmen

Keşke bir şeyler keşfetseydik diyor insan

Ve mezarlık yoluna sapıyor hemen

Ben bütün bir gece uyumadan ölebilirim

Herhangi biri bütün bir gece ağlayabilir

Unutturabilir saydam bir renk eski bir sevgiliyi

Ve bir camın patlayarak kırılması

Eski bir sevgiliyi birdenbire

Hatta acımasızca hatırlatabilir

Yani sevgili dediğim yalnızca bir fıkradır

Hem insan bir fıkraya daha ne kadar gülebilir

''Seni seviyordum ve çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı!''

seni seviyordum ve 

çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı! ..

burnu kanayan bir lise öğrencisi taşıyordum kucağımda; galiba yaz da yeni başlamıştı; sıcaktı; sıcak, çırılçıplaktı! Rıhtımda Göksel Arsoy'un artizini dövüyorlardı; yönetmen, sigarasını suya bıraktı

-avuçlarımdaydın, avuçlarım çisildiyordu- ötedeki kahvede Alice, üç iskambiladam arkadaşıyla oynuyordu. Seni kalkan üsküdar vapurunun ardından denize fırlattım. Hüznümü karanlığa kotlayacağım. Düğün salonunun kapısından elinde

kanlı bir baltayla damat kıyafetli bir delikanlı çıktı, koştu koştu, kollarını çırpıyordu-sonra havalandı, uçtu gitti. Korkulu gözleriyle son karısını imzaladı.. Beşiktaş, baktı!

şiirlerimi yakmaktan vazgeçtim

senden söz etmeyi özlüyorum yalnızca

birbirimizi öldürmek için verdiğimiz söz, karşılıklı yemin

kimseye söylemedim

kimseye de söylemeyeceğim! 

hep bir bukalemunu

ölümle yer değiştirmek için yaşadım ben...

gün oldu sarıdan tiksindim, ottan ürktüm

zamanı geldi içimde

burnu kanayan bir lise öğrencisi yarattım

ne kadar hırpalarsan hırpala bedenini

bir canı kendinden silkip atamazsın

insanı adaletle

aşkı herhangi bir çocukla değiştirmek için yaşadım..

uyruğum oldu sarı (saçların) , ota (gözlerine) taptım

küfrettim sana, lanet ettim, unuttuğunu sandım çoğu kez

ama ihanet etmedim verilen söze, edilen yemine

birbirimizi tanıdığımızı kimseye söylemedim

söylemeyeceğim de kimseye!

çocuk bahçelerinde intiharı düşünmek de artık yasaktı

seni seviyordum ve

''Sen rüzgara uzat kalbinin mimarını ve çöz suyu deryadan, kat mermere, acıt yeryüzünü!''

büyük yavanlığın zaman

kazandığı susuz gezegenlerin

arazisi! tarifsiz lanetlenişlerin

kuvvetli masumiyetiyle alay

eden merhale! talan

edilmiş yalnızlıkların tersyüz

çevrilerek bekletilmesiyle anlamlanmış

sahte mukaddes, sahte susayış, sahte

sabrediş izi! 

toprak ve tüllerin kralı! zehrin bilgisi! 

sen rüzgara uzat kalbinin mimarını ve

çöz suyu deryadan, kat mermere,

acıt yeryüzünü!

''Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni!''

Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni! 

gidip saklandığım anlamlarda 

hoş bir yan yok! Belki de 

ölümü biraz teşvik etmeli!

Suya eğiliyorum. Su da bana eğiliyor gibi.

Adımı söylüyorum. Su da adını söylüyor sanki.

Bu tuhaf adamların bilmeceleri çözmeleri imkansız! 

birer harf gibi duruyor kentler haritanın ortasında

düzden de okusan, tersten de okusan 

hayat değişmeyecek besbelli!

Satın alınmayacak bir gazete adeta içimdeki buzul dağ, 

köşeyazarı bir ırmak akıyor

boğuyor cesur bir okura benzeyen ilk halimi!

Taklitlerinden sakınılan bir 'gece'

yatıyor uzayda sereserpe özgür, özgür ama serseri!

galiba cismim

yıldız yağmurunda rüya şemsiyesini açan casus gemi!

Evet! 

Ne idüğü belirsiz kelimeler takip ediyor beni! 

her dakika yaklaşsalar da

ele vermiyorlar bedenimi!

''Acı ile mutluluğun arasında, hıçkırık tutmuş bir virgül gibi duruyor insan''

Eylemlerini sürdürecekmiş yalnızlık,

öyle yazıyor

gecenin ilk sayfasında

Acı ile mutluluğun arasında, hıçkırık tutmuş bir virgül

gibi duruyor insan

oradaki kelimelerden ayrı, oradaki manalardan uzak

çöllere yağması beklenen ilk dolu adeta, elimdeki canlı bıçak!

''Sevdiğimin gözleri .. hükümet gibiydi / sevdiğimin elleri .. anlatsam, ellerinden utanırsın!''

Ölüm mü, ölüm, hayatın gençken çektirdiği yakışıklı resimler

hafif bir gülümseme yerleşmiş mavi taş çeşme gözlerine

içelim, diyor/ yağmurun, terk ettiği manitadır gökyüzü!

Öyle çok ki imgeleri, şaşkınlığa düşüyorum

- abi, diye fısıldıyorum rakı kadehi kanyonundan,

Hiç mi sevdalanmadın sen?! ...duruyor: Biri vardı elbette, diyor

sen ortaya bir karışık salata daha söyle, şöyle rast makamı bir salata

Gecenin Orhan'ları, Ferdi'leri, Müslüm'leri gibidir bak yıldızlar!

sen daha gençsin, çükünden önce sustalı tuttun

bekaret kanından önce haybeci kanı gördün!

Benden sana nasihat oğlum

sevdiğini anladın mı çekip vuracaksın hiç acımadan :aleme namın,

kullandığın aletin şık ışıltılarıyla çığ gibi bir aşkla inecek!

dinecek göğsünde dört başı mamur bir şimşek gibi dolanan hiddet!

Sevdiğimin gözleri .. hükümet gibiydi

sevdiğimin elleri .. anlatsam, ellerinden utanırsın!

sevdiğimin elleri .. ellere yağmur olup gitti!

Harcadım allah seni inandırsın......

kan ağladım kan tükürdüm kan yutkundum günlerce......

on yıl yattım mapushanelerde, bambaşka alemlerin parlak

güvertesinde!

sen ortaya bir büyük daha söyle, şöyle .. boş ver lan, ağlama

''hayır, bugün inanmıyorum ben gitgide büyüyen ellerine''

yarayı okşadıkça dökülüyor kabuklar... diyemezsin

oysa belirsizliktir

ormanlarına pusu kurdurtan hayvanları. Kim bilir

hangi çağın karanlığında iki ateş böceği

gibi iki omzuna konmuştuk sevgili siyahını öpecek

ve ölecek olan, kanını

terine nişanlanmış o yaralı delikanlının.

hayır, bugün inanmıyorum ben gitgide büyüyen ellerine

ellerin büyüdüğü şehirlerde

gözlerin ettiği sözleri kesme cüreti gösterilir

ve o kesilen sözlerin üstüne

oğlanlardan yüzülmüş ipek tenden tüller serilir

gümüş yünden kuşlar örtülür

gideceksin. belli. git o halde seni çağıran beldeye

benim ilmim sistir de! 

benim ilmim suçtur de!

ve unut sonra o iki ateş böceğini

kaldır başını ardından

gökyüzünde tek bir ateş böceğinin

bölünüp

kendisinden iki ateş böceği oluşunu

şaşkın bakışlarla, utanç içinde gözle!

benim sisim sensin de! 

benim suçum sensin de! 

belli belirsiz bir okyanus beni üstlensin

yarayı okşadıkça dökülen kabuklarla dolu sesinde!

''oğlunun adını veda koy anne / hayatı ve hayali terk ederek büyüsün''

kızının adını sarmaşık koy anne 

hayata ve hayale sarılarak büyüsün

oğlunun adını veda koy anne 

hayatı ve hayali terk ederek büyüsün

kendi adını cefa koy anne 

hayatı ve hayali önüne katıp da sürüsün

benim adımı koymayı, bir zahmet unut anne 

hayattan ve hayalden utanıp da çürüsün

Şair Küçük İskender Hayatını Kaybetti...

Popüler İçerikler

Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
YORUMLAR
03.07.2019

Öğrencilik yıllarımda tanımıştım şiirlerini. İlk şiirlerindeki savruk ama isyankar hal hoşumuza gitmişti. Yerleşik ahlaki kurallara devrimci ve sivri dilli karşı çıkışlardı bunlar. Zamanla törpüledi sanki o yanlarını; daha demlenmiş bir şiire doğru uzattı kalemini. Her iki halini de çok sevdim. Ayaküstü sohbet etmişliğimiz nedeniyle hep hüzünle hatırlayacağım onu.

03.07.2019

Ne adamdı be! Şiirleriyle insanın içine en derinlerine sızan.. Huzurla uyusun!

03.07.2019

Yeni bir şiirini okumak için ben sana ömrümden 1 yıl daha verirdim be Küçük Iskender. Lütfen şairler genç ölmesin.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ