Seni Hep Özlerken Kalbimden Geçenler

Belki biliniyordur bu hikâye…

Epey yoksul olan iki insan vardı. Sınırlı imkanlar içinde yarattıkları mutlu dünyalarında, oldukça sade ve son derece sakindiler. En değerli varlıkları birbirlerine olan sevgileriydi. Adamın çok sevdiği bir saati vardı, hiç yanından ayırmadığı… Yılların üzerinden geçtiği deri kayışı, epey karamış ve eskimişti bu saatin. Şimdilik bunu tutun aklınızda.

Ve dünyalar güzeli sevdiceği… Güzellik, gören gözlerle ilgilidir ve bir anıt gibi durur oracıkta. Dünyalar güzeli sevdiceğinin; uzun mu uzun, hafif kararmaya yüz tutmuş ve biraz da koyu tonlara çalan sonbahar yapraklarını andıran saçlarının rengi de şimdilik kalsın aklınızda. “Sonbahar saçlım” diye severdi hep güzeller güzeli biriciğini… Güzel gözlüm, güzel bakışlım derdi…

Yılbaşı gelmişti. Birbirlerine hediye alacak kadar paraları yoktu ama, bir yol bulma ihtimalleri de akıllarından hiç çıkmıyordu.

O gece, yani kutlama anı geldiğinde, ikisi de ellerinde paketlerini hazırlamıştı. Ancak şu detayı belirtmek gerekiyor. Adam eve girdiğinde kadındaki değişimi hissetmişti; hatta hissetmekten de öte, bu değişim bir bıçak gibi saplanmıştı beynine. Bir tanesinin saçları artık kısacıktı. Neden mi? Saçlarını; o uzun, rüzgarlarla dalgalanan ve bir sonbahar hüznü taşıyan rengiyle kendisine hayran bırakan saçlarını kestirmişti…

Anladınız değil mi? Satmıştı saçlarını. Satmak, belki de uygun kelime değildi bu hikâyenin içeriğini yansıtan. “Feda etmek” ile değiştirelim… Böylesi çok daha anlamlı olacaktır… Bir kuaför vardı bildiği ve her zaman saçlarını orada daha da güzelleştirmeyi düşlediği… O kuaföre nihayet gitmişti, ama düşlediği şekilde olmamıştı bu gidişi… Kadının, sevdiği adama almak istediği gümüş ve güneş vurdukça ışıldayan saat bilekliği, artık kestirdiği saçlarıyla aynı anlama geliyordu. Bu parayla onu almıştı biriciğine. Eskimiş deri kayışla birlikte, güzelim saçlara da veda edilmişti.

Artık yepyeni ve gümüş bir saat kordonu olacaktı adamın. Varsın saçları uzun olmasındı kadının. Bu fedanın sözü bile edilmezdi biriciğinin gözleri biraz olsun gülecekse… O anda; yani tam beynine bir bıçak gibi saplandığında bu yenilik, elindeki paketi istemsizce yere düşürdü adam. Neden mi? Tahmininiz doğru… Güzel gözlüsünün yıllardır düşlediği tarak seti o pakette hazır bekliyordu… Ne karşılığında? Bir tanesinin bir anlık gülümsemesi uğruna… Başka? Başka, tabii ki önemli bir detay daha var. Kol saati… Onu satmıştı. Artık saati yoktu ama dünyadaki tüm saatlere değişmeyeceği bir hediyesi, yani tarak seti vardı elinde. Herkes değer verdiği şeyleri, en kıymetlileri uğruna gözden çıkarmıştı. Peki ne kalmıştı elde?

Bu satırlar, O. Henry’nin çok dokunaklı bir hikayesinden esinlenerek yazıldı.

Sevdiklerimiz için sevdiğimiz başka şeyleri feda edebiliriz. Bunu da en ufak bir tereddüt veya pişmanlık duymadan yapabiliriz. Ancak belki de bütün bu anlatılanlardan daha önemli bir şeyler vardır söylenmesi gereken.

İnsanlar sevdiklerini ayrı kaldıkları zamanlarda çok özlerler. Sanırım marifet değildir bu pek fazla. Yani çok şaşılacak bir eylem değildir bu, biraz da olması gereken gibi düşünülebilir. Tıpkı sevdiklerimiz için, sevdiğimiz başka şeylerden vazgeçme konusunda çok tereddüt yaşamamamız kadar normal bile sayılabilir hatta. Peki kaç kişi vardır acaba bunun ötesini yaşayan veya hisseden. Sahi, nedir bunun ötesi?

Beraberken de çok özlemek, yani özlemek için ayrı düşmeyi beklememek. İnsan, sevdiklerini ayrıyken özler, ama derinden kalbine yazdıklarını birlikteyken de çok özler… O yüzden özlemek zamansızdır, özlemek gelip geçmez… Özlemek eyleminin yanına bu bağlamda yazılabilecek en yerinde ifadeyi “hep” kelimesi bize anlatabilir. Sevdiğinin uğruna saçlarını feda etmek, belki de büyük fedakarlıktır ama biraz da sıradandır. Sevdiğini ondan ayrı düştüğün zamanlarda özlemenin tadı biraz tuzlu olabilir, hatta biraz da vahşidir belki ama bir o kadar da olağandır, beklenendir.

Sanıyorum asıl mesele, ondan ayrı düşmeden onu özlemek, saçlarını feda etmek için doğru zamanın gelmesini beklememek ve gözler görüp, kalp çarptıkça; o an, o saniye, yani henüz hayattayken, göz göze bakıyorken ve ayrılık zamanı gelmeden ona sımsıkı ve derin bir özlemle sarılmak meselesidir…

Instagram

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Domuz Eti Skandalıyla Gündeme Gelmişti: Köfteci Yusuf Yeni Bir Sektöre Giriş Yapıyor!
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Göç İdaresi Başkanlığı Duyurdu: Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Açıklandı