Hiç beklemediğimiz anda suratımıza okkalı bir tokat indiren sahneler...
Dikkat! Bu içerik bolca spoiler içermektedir!
Hiç beklemediğimiz anda suratımıza okkalı bir tokat indiren sahneler...
Dikkat! Bu içerik bolca spoiler içermektedir!
Game of Thrones'da uzun süreli bir romantik ilişki görmek gerçekten zordu. Herkes tam gerçek aşkına kavuştu dediğimizde, ya öldüler (aşıklardan birisi ya da ikisi de) ya da sevdikleri kişiyle bir şekilde akraba çıktılar. Hatta bazen aşık oldukları kişiyi öldürmek zorunda kaldılar.
İstisna olarak da Tyrion'ın Shae'e olan aşkı olarak görülüyordu. Evet, bir fahişeydi ama Yedi Krallık'taki en yozlaşmamış insanlardan biriydi ve Tyrion'ın ona olan aşkı da gerçekti. Ama ne yazık ki, ilişkileri ortaya çıktı ve Tywin bu ilişkiyi 'iyi' Lannister ismine bir tehdit olarak gördü ve Tyrion'ı Shae'yi yollamaya zorladı.
Ancak anlaşılan durum Shae için öyle değilmiş. Onu bir sonraki görüşümüzde, Tyrion'ın davasında yalan söyleyip, aşkını onu rezil etmek için kullandı. Kaçınılmaz olarak da, onun küçümsediği şahitlik Tyrion'ın ailesine sırtını döndüğünü söylemesine neden oldu.
Walter White'ın Heisenberg'e geçişi ne kadar 'havalı' olursa olsun, ya da ailesine sağladığı yeraltı manipülasyonu ne kadar akıllıca olursa olsun, her zaman ek bir hasar olacağı belliydi. Tüm bunlar muhtemelen onun ruhuna bedel oldu ve Jesse Pinkman'ı kendisininkinden daha karanlık bir dünyaya soktu anacak bunların bedeli, Hank Schrader'a yaptıklarını izlemekten çok daha az acı vericiydi.
Hank'in Walter'ın yıllarca aradığı suçlu olduğunu keşfettiği an aslında meydan kavgasına davet çıkaracak nitelikte bir ihanetti, çünkü Hank, kayınbiraderinin ve en güvenilir arkadaşının Heisenberg olduğunu öğrendi. Ardından Jesse, Walt’un oğlu Brock’u zehirlediğini ve evini yakmaya gittiğini öğrendiğinde Walt’a ihanet etti. Bundan sonra, Hank Jesse'yi Walter'a sırtını dönmesi için ikna etti, Ardından beyaz ırkın diğer ırklardan daha üstün olduğuna inanan grup tarafından Hank öldürüldü. Walter, Jesse'yi ele verdi ve Hank'in katillerine Jesse'yi de öldürmelerini istedi ve hatta Jesse'ye, Jane'in ölümünü izlediğini ve bunu engellemek için bir şey yapmadığını söyledi.
Bu ihanet adeta kesişen yollar tadındaydı ve hangisinin daha kötü olduğunu söylemek oldukça zor ancak Hank'in gerçeği öğrenmesiyle söylediği replik oldukça acı verici: 'Sendin. En başından beri. SENDİN! O****u çocuğu! ...Hesisenberg. HEISENBERG! Seni yalancı, iki yüzlü adi!'
Sons of Anarchy'de gerçekten oldukça şaşkınlığa uğradığımız an var ve Gemma'nın Tara'yı öldürmesi de aslında buradaki listeye girebilirdi ancak Gemma'nın ihaneti yanlış bir şekilde ihanete uğradığını düşündüğü için gerçekleştirilmişti. O yüzden, her ne kadar o da bir canavar olarak nitelendirilebilecek olsa da, Gemma'yı saymayacağız.
Şimdi gelelim asıl ihanete. Stahl, üçüncü sezonda ATF'te üst kademelere ulaşmak için her yol mübahtır demişti adeta. Edmond Hayes cinayetinin ardından ve Gemma'ya kurulan kumpastan sonra IRA davasından çıkarılıp, rütbesi düşürülmüştü. Hayes'in cinayeti için de bir günah keçisi gerekiyordu ve bu ihtiyacını da kız arkadaşı Ajan Amy Tyler ile sağlamıştı.
Bu çift birbirine aşıktı, birlikte yaşıyorlardı ve Stahl sırf kariyeri için resmen kız arkadaşını tüm bunlara feda etti. Amy'yi sevdiğinden şüphemiz yok ama anlaşılan kötü tarafı, aşkını bastırmış.
Ross Geller tam bir çöp. Herhangi birine de sorabilirsiniz. Dizide en çok gelişme gösteren karakter olabilir ama (Chandler'ın kendini ilişkiye adamayı öğrenmeye çalışan biri olması çok da şaşırtıcı değil) Ross ayrıca durumu anlamadan en çok eleştiri yapan karakterdi. Hatta aslında Ross'un bu kadar komik olmasının nedeni de aslında çok da iyi biri olmaması diyebiliriz.
Dizideki tüm karakterlerin büyük hataları var elbette ama Ross sanki bu konuda eğitim almış: öğrencilerinden biriyle çıkıyor, Joey'in Rachel'a olan aşkını öğrenince kötü davranıyor, oldukça cinsiyetçi davrandığı oluyor (özellikle oğlu ve dadılarının erkek olması hakkında) ve en kötüsü de, aşık olduğu kadının yıllarca peşinden koştuktan sonra onu aldatıp, suçu da onun üzerine yıkmaya çalışıyor.
Ross, öfkeden kıpkırmızı olana dek Rachel'la ilişkilerine ara verdiğini söylemeye devam edebilir, ama kendi bir tartışma yaratıp sonrasında da başka biriyle çıkıp dans etmek ve sonra bunun üstünü kapamaya çalışmak gerçekten büyük bir ihanet. Zaten büyük bir ihanet olmasaydı, üstüne kapamak için bu kadar da uğraşmazdı.
Agents of SHIELD kimin ne olduğunu asla düşünmeyeceğimiz anlarla bizlere şok yaşattı ama zaten SHIELD'ın bir organizasyon olarak ne kadar rezalet olduğunu bildiğimiz için pek de şaşırmamamız gerekiyor. Organizasyona göz kulak olması için Ajan Coulson atandığında bile, örgütün içinde oluşan sızıntılar, dizide uzun bir süre boyunca hissedildi.
Dizideki en büyük ihanet ise, uzun ince çenesi, ahlaki olarak belirsiz davranışları ve donuk bakışlarıyla Grant Ward tarafından gerçekleşti. Tüm bu saydıklarımız yetmezmiş gibi, kendisinin aynı zaman HYDRA'ya çalışan bir çifte ajan olduğunu öğrenmiştik.
Bu ters köşe, Ajan Garrett'ın bir HYDRA ajanı olduğunu öğrendiğimizden kısa bir süre sonra gerçekleşti. Ward, Garrett'dan sırların öğrenilmesine izin vermeden hem Hand'i hem de yanlarındaki iki ajanı da soğukkanlılıkla öldürerek bizi şoka uğratmıştı.
The Flash'ın kimliği saklama konusunda bir ısrarı var. Bunu söylememizin nedeni de dizide çoğu zaman kötü adamların kimliğinin ortaya çıkmasının birçok kez gerçekleşmesi. En büyük ihanet olarak, Dr. Harrison Wells'in aslında Eobard Thawne/The Reverse Flash olması olarak görülse de, Jay Garrick'in kimliğinin ortaya çıkışı daha zekice yazılmış ve bu yüzden de daha etkili bir hale gelmiş.
Jay Garrick karakteri ikinci sezonda tanıtıldığında, The Flash hayranları, çizgi romanlarda klasikleşen bir karakteri görmek için heyecanlanmıştı. Aynı zamanda, bugüne kadar Barry'ye en büyük tehdidi oluşturan yeni kötü adam Zoom ile tanışmıştık. Hırsını da Jay'i öldürerek kanıtlamıştı.
Ama aslında kanıtlamadı çünkü Zoom, Garrick'in ta kendisiymiş -ya da Jay kılığına girmiş seri katil Hunter Zolomon- ve bu olay sonrasında yeterince yaralanmamız yetmiyormuş gibi bir de yaramıza tuz basmak için Barry'nin babasını öldürdü.
Ekibiniz, yolsuzlukla, şiddetle ve bir ton yalanla, adeta bir bulmacaya döndüğünde, işlerin patlak vermeden belli bir süre dayanacağını bilirsiniz. Shane, Lam'i öldürdüğünde bu gerçek ortadaydı ama anlaşılan bir şeyi daha gözümüze kestirebilirmişiz. Hatta kestirmemiz gerekiyordu.
Bir yandan Vic ve Ronnie de gayet gerçek gibiydi. En iyi arkadaşlardı ve Ronnie ekipteki en aklı başında olan kişiydi ama kimse bunu, onun iyi bir adam olması durumuyla karşılaştırmamalı. Hepsi canavardı ve sonlarının gelmesi olasıydı. Soru, bunu nasıl olacağıydı.
Vic'e her zaman destek veren Ronnie, en iyi arkadaşının, onu kurtlara yem atmasıyla birlikte polisler tarafından çekilmeye çalışınca Vic'in aslında ne kadar büyük bir canavar olduğunu ve sadakatinin, ihanetle geri ödendiğini gördü.
Doğrusunu söylemek gerekirse Game of Thrones'ta gerçekleşen ihanetleri say say bitmez. Uzun bir süre boyunca bu dizinin doğasıydı ve ne olursa olsun Büyük Oyun, zafer arayanları tercih etti. Ya kazanırdın ya da ölürdün, ve genelde ölümün zaferi arayanların elinden olurdu. Onlarla akraba olsan ya da siyasi olarak ittifak kurmuş olsan bile.
En iyi örnek, sadece iktidar için yapılan ittifaklar üzerinde gerçek aşkı arayan her karakterin maliyetiyle, Castamere Yağmurları bölümünde gerçekleşti. Çünkü en nihayetinde, bu dizide herkes kendi Oyun'unu oynuyor.
Bu kan dolu bölüm sadece şok etkisi yaratmakla kalmadı aynı zamanda izlemesi en acı verici an oldu çünkü aynı zamanda Boltonlar ve Freyler'in bu anı ne kadar dramatik bir şekilde düzenlediğine de şahitlik ettik hepimiz. Lannisterlar'ın tema müziği ve Roose Bolton'ın saygılarını iletme mesajıyla da izleyici kendisini adeta Robb kadar ihanete uğramış hissetti.
Angel'ın üçüncü sezonuna kadar, Wesley patavatsızlığı ile bilinen komik bir figürdü. Ama sonrasında, Angel birisini hamile bıraktı -tüm o ölü olaylarına rağmen- ve Wesley için her şey değişti. Daha ciddi birisine dönüştü, ama daha da önemlisi daha ilginç birisi haline geldi. Bu da aynı zamanda Angel'a ihanet etme kararını yanında getirdi.
Angel'ın oğlu Connor haliyle babasına ve ekibin geri kalanına neşe getirdi ve herkes bu mucizevi çocuğun üzerine titrer oldu. Ardından Wesley, zaman değiştiren şeytan Sahjhan'ın (ki Connor'ın onu öldürmesi, kaderiydi) sahte kehanetiyle Angel'ın kendi oğlunu öldüreceğini öğrendi ve Connor'ı kaçırmaya karar verdi. Bu neredeyse ölümüne sebep olacaktı ama daha da kötüsü bu hareket Wesley'yi cehenneme mahkum eden bir hareketti bu da tabii haliyle Angel'ı üzdü.
Wesley'nin hareketinin arkasında ne kadar iyi niyet olsa da, bu sadece Angel'ın oğlunu kaybetmesine neden olacak bir ihanet olmakla kalmadı, aynı zamanda Connor'un acı bir gerçekle büyümesini ve onu kaçıran kişinin Connor'ın beynini yıkayıp, hayatı pahasına vampirler ve Angel'la kavgaya girmesini gerektirdi. Aferin, Wesley.
Michael Dawson, Lost'ta yer aldığı süre boyunca büyük badireler atlattı. Sadece uçak kazasının travmasıyla hayatta kalmadı aynı zamanda çok sevdiği oğlunun kaçırılıp, The Others tarafından adadan götürülmesine şahit oldu. Walt'tan oğlunun yerini gösteren bilgisayar mesajları aldığını düşündüğünde, Michael, sadece grup tarafından kaçırılmak için yönleri takip ettiğini öğrendi ve lider Ben'i serbest bırakmalarını ve Michael'a onlara Sawyer, Hurley, Kate ve Jack'i getirmeleri söylendi.
Ne yazık ki, Ben'i serbest bırakmak o kadar kolay değildi ve Ben'i korumakla görevli olan Ana Lucia'ya onun tutsağını, Ana Lucia'nın yerine öldüreceğini söyledi ama sonra Ana Lucia silahı Michael'a verdiğinde Michael, Ana Lucia'yı öldürdü. Bu ihanet yeterince bizi şaşırtmamış gibi bir de, kurtulanları the Others'a götürmeden önce, onları gören Libby'yi öldürdü.
Tüm bunları sevgisi ve çaresizliği yüzünden yapmış olabilir ama yine de Michael'ın kendi ekibinden iki kişiyi öldürmesi ve ihanet etmesi şok ediciydi. Yine de, adada sonsuza kadar mahsur kalmayı pek de hak etmedi.
Casusluk dizilerinde aldatmaca görme ihtimalimiz her zaman daha yüksektir. Bu olay onların geninde var desek olur hatta. Ama bu konuda 24 çok daha farklı bir seviyedeydi çünkü Jack Bauer'ın en yakını ve en güvendiği dostunu ve eski sevgilisinin aslında bir köstebek olduğunu öğrendik. Nina, o kadar güvenilir ve o kadar sorgulanamayacak kadar net bir karakterdi ki, bu ihanet yıkıcı bir şekilde herkeste etki yarattı.
İlk sezonun sonlarına doğru Nina'nın CTU'daki ikinci köstebek olduğunu, Jamey Farrell'ı aslında öldürenin o olduğunu ve intihar süsü verdiğini öğrendik. Bir anda, Nina'nın Jack'in her zaman yanında olacağınu düşüncemiz, geri dönüşü olmayan bir şekilde kendi ekseni üzerinde çevrildi ve her şey daha da kötüleşti. Herhangi ucu açık bir şey kalmaması için Jack'in karısını öldürdü.
Tabii ki CTU'daki tek köstebek o değildi ama şundan eminiz ki köstebek olmasına en çok şaşırdığımız isim Nina oldu.
Kimse size kısa hayatı süresince Olly'nin kötü şeyler yaşamadığını söyleyemez. Özgür Halk'ın Lütuf'a olan saldırısında ailesi öldürüldü-babasını Ygritte öldürdü- ve sonra da (bildiği kadarıyla) Styr ve halkı tarafından yendi.
Ardından korkunç bir yer olan Gece Nöbeti'ne katıldı ve Jon Snow'un hizmetlisi oldu ki bu da ona Ygritte'i öldürüp, babasının intikamını almasına izin verdi. Bu kadar ölüm yeterli olacakken Olly durduğu yerde durmadı tabii, işi çok ileriye götürdü. Allise Thorne'un liderliğini yaptığı ayaklanmaya katılarak Jon Snow'u karşısına aldı ve Benjen'in nerede olduğuna dair bir yabaninin bilgi edindiği vaadiyle kandırarak Jon'u ölüme yolladı desek yerinde olur.
Bir de bu kadar aldatmaca yetmezmiş gibi, Jon ona yalvarırken, Jon'un kalbine ölümcül darbeyi indiren de Olly oldu. Yazıklar olsun gerçekten.
Üniversite hayalleriyle İstanbul'a ailesiyle gelen Necla ihanetin en alasını yaptı desek yerinde olur. Kız kardeşinin kocasıyla kaçmak hangi aklı başında insanın yapacağı bir iş ki? Leyla zaten kendisine tecavüz eden adam yüzünden bir de ailesinin adı kirlenmesin diye adamla evlenmişken sen ne diye bu adamla aşk yaşamaya başlarsın? Oğuz'un iki kız kardeşi birbirine düşürebilmesi gerçekten aile bağlarını sorgulattı herkese. Ve tabii dizide yapraklar bir bir döküldü, yaşanan her şey tüm ailenin ilişkisinin bozulmasına sebep oldu.
Her ne kadar izleyici başından beri ne olacağını bilse de, Adnan Ziyagil'in yaşadığı hayal kırıklığını görmek izleyiciyi bir hayli üzdü. Bunca yıldır yanında besleyip yetiştirdiğin, oğlun olarak benimseyip sevdiğin ve hatta o kişiye o kadar güvenip de kızıyla evlenmesine rıza olduğun kişinin, eşinle aşk yaşadığını öğrenmek çok acı verici bir olay olsa gerek. Biz her ne kadar Bihter ve Behlül'ü yakıştırıp, onların aşkına aşık olsak da, geride bıraktıkları insanların ne hale geleceğini düşündüğümüzde tablo oldukça korkunç. Neyse ki Adnan Bey, Matmazel, Nihal ve Bülent ile dizinin sonunda hayatının yeni kısmına başlayacağının sinyallerini verdiler:
Nihal : Kendimi şu ağaçtan daha yaşlı hissediyorum.
Adnan : Kendimi o şu ağaç kadar şanslı hissediyorum.
Nihal : Neden?
Adnan : Canlıyım bir kere... Her geçen gün, yeni bir nedenle yeşeriyorum... Bir küçük tebessümle filizleniyorum.. Zehirli sarmaşıklarımdan arındım....
Saf ve masum Ömer'in, intikam dolu Ezel'e dönüşmesini sağlayan ihanetler silsilesi... Ömer'in aşkına cevap olarak ihaneti veren Eyşan, her ne kadar vicdan azabı da çekse, ekran başındaki tüm insanların saf nefretini kazandı. En yakın arkadaşına ihanet edip bir üstüne sevdiği kadını elinden alan Cengiz. Kendisine abi diyen insana para uğruna ihanet eden Ali... Bir yanda askerden dönünce Eyşan'la evlenme planları yapan Ömer, bir yandan da ona kumpas kuran, çok sevdiği üç insan. İnsan insana bunu nasıl yapar dedirtiyor adeta. Hayatının karanlık günlerini bırakıp, yeni bir insan olarak intikam almaya hedefleyen Ezel'le birlikte bizler de onun kadar ihanete uğramış hissetmiştik...
Sizin aklınıza gelen günlerce etkisinden çıkamadığınız bir ihanet sahnesi var mı? Yorumlarda buluşalım...
ömerrrrrrrrrrrrr :'(
Brave Heartdaki, Robert The Bruce' un William Wallace'a ihanet sahnesi unutulmuş.
#12 salak mısınız amk Ross un ne kötülüğünü gördünüz fazlaca saftı yalnızca Rachelin her bokuna katlandı