Diyelim ki hayat içerisinde pazara gittik. Çeşitli sebzeler toplarız: havuç, pırasa, fasulye vs. alırız. Akşam eve geldiğimizde ise doğal olarak pazardan aldığımız sebzelerle yemek yaparız ancak bu yemeğin içerisine kendi elimizin tadını, baharatlarımızı veya pişirme şeklimizi katarız. Rüya da bunun gibidir.
Hayat içerisinde tıpkı sebze gibi çeşitli ifadeler, duygular ve olaylar toplarız, uyuduğumuz ise o anın tesiri ve hâline göre bir yemek yapılır. Böylelikle malzeme pırasa iken aktarılacak olan enerji ve anlam bambaşka olabilir. Her yerde fasulye yenebilir ama Ayşe Kadın fasulyesi başkadır, bir anne fasulyesi farklıdır. Bu durum bize şunu gösterir ki ruhumuza ve varlığımıza aktardığımız bu sembolik dil ve olaylar ile kendimizi tanımlayabilir, hatta rehberlik alabiliriz.
Hiçbir rüya boşuna görülmez ve rüya içinde 'saçma sapan' diye nitelenebilecek hiçbir şey yoktur.
Her bir sembol, bizden yansıyan bir hâlin, kâinat nizamındaki bir harfidir, bu harfi okumayı bilmeyenlere görülenler saçma gelebilir. Bir bebeği düşünelim. Ona çok güzel, değerli bir kitap gösterdiğinizde sadece rengine odaklanıp onu algılayabilir. Kitap onun için kırmızıdır ve kırmızı onun için çok güzeldir. O bebek biraz büyüdüğünde harfleri tanımaya başlar. Okuma çağına geldiğinde ise A’yı, B’yi öğrenmiştir. Yani çocuk için her “A” demek; “anne” demek ya da “Allah” demek değildir. Bu durum, rüyalar için de böyledir.Bazı rüya yorumcuları şöyle der: 'Rüyada köpek gördüysen bu şu anlama gelir...' Oysa köpek sadece bir harftir ve bu harfin anlamı sabit değildir. Neden görüldü? Rengi neydi? Ne yapıyordu? Boyu, şekli nasıldı? Size ne hissettirdi? Diğer sembollerle ilişkisi neydi? Tüm bu bağlantıları kurmadan rüyayı yorumlamak eksik olur. Evet, rüya bir yorumdur; bununla beraber rüyayı yorumlayabilmek de ayrı bir sanattır.