Durun size bir kaçamak hikâyesi anlatayım:
Kahramanım evli, iki çocuklu, hoş bir kadın. Hayattan daha fazla haz almasını sağlayan kaçamaklar yapıyor sık sık. Hikayesi şu:
Neredeyse her gece, evdeki herkesin uyumasını bekleyip kalkıyor yerinden, sessizce aralıyor yatak odası kapısını, kocasının huzurlu nefes alışverişine bakıp usulca süzülüyor dışarı, parmak uçlarına basarak geçiyor holü ve gece sessizliğinde çığlık gibi gıcırdayan ahşap merdivenleri mümkün olduğunca dikkatli inmeye çalışıyor. Çocukları kolay kolay uyanmıyorlar ama eşini uyandırmaktan çekiniyor.
Gündüzden koyuyormuş kafasına bu planı, her şeyi önceden ayarlıyormuş. O akşam da bol sarımsak koymuş akşam yemeğine ve uykuyu derinleştiren bitki çayları içirmiş aile fertlerine. Yemekten sonra kocasının ve oğlunun yüzüne baka baka sürekli esnemiş. Kızı zaten erkenden uyuyakalırmış. Bilirsiniz bulaşıcıdır esnemek, “Uykumuz geldi biz yatıyoruz” demişler. Kadın kıs kıs gülmüş içinden, amacına ulaşmış çünkü. Ve tüm gün boyunca hayalini kurduğu şeye kavuşmuş.
Onunla birlikte olduğu zamanları hiçbir şeye değişemeyecek kadar çok haz alıyormuş; ekmek gibi, su gibi ihtiyacı varmış ona. Onsuz yaşayamayacağını anlayalı çok olmuş ama kocası ve çocukları yanındayken, her kafadan bir ses çıkarken kolay değilmiş birliktelikleri.