Selda Terek Yazio: Empati Medeniyeti

Sosyal medyada dolaşan “sivilce sıkma” videolarına rastlamışsınızdır. Ne zaman onlardan biriyle karşılaşsam, paralize olmuş gibi tekrar ve tekrar seyrettiğimi fark ediyorum. 

Bu sadece bana özgü bir şey değil ve bu tip videolara ilginin nedeni basit; bir sivilcenin sıkılması ya da kara noktanın temizlenmesi, deri içinde dönmüş bir kılın nazikçe çekilip çıkarılması insan vücudunu rahatlatır ya işte bu görüntüyü seyretmek de benzer bir rahatlama getirir insana. Sıkılan bizim vücudumuzda olmasa bile.  Hatta aynı rahatlamayı, güzel bir ortamda, ruh okşayıcı bir müzikle beraber masaj yapılan insanları gördüğümüzde de hissederiz. Şaşılacak bir şey yok, buna empati (eşduyum) diyoruz.

Amerikalı ekonomik ve sosyal teorisyen, yazar Jeremmy Rifkin, "Empati Medeniyeti" isimli kitabında tam olarak bu cümlelerle olmasa da şöyle bir yaklaşımda bulunmuş:

“İnsanlar, hatta canlılar birbirlerine nöronlarla bağlılar. Bu nedenle birbirimizin duygularını hissederiz ve karşımızdakini aynalarız.” 

Bu konuda interneti tarayıp, empati ve beyindeki gri ayna hücreleri konusunda bilgi almak çok kolay. Bu kavramları zaten duymayan kalmadı. Sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturan da bu; karşımızdaki kişiyi anlama potansiyelimiz, empati kurabilme yeteneğimiz... Bu kavramlara aşinayız ama sanırım önemini hala kavrayamadı ilkel beyinlerimiz, bu bilgi ile ne yapacağımızı bilemez durumdayız. 

Normal insanlarsak eğer, mutsuz ederek mutlu olamayız. Ortamdaki duyguyu  alıyoruz çünkü. E her insanın aradığı haz ve mutlulukken ve ister istemez gri hücrelerimiz devreye girecekken bu kötülüğü kendimize neden yapıyoruz? 

“Madem tüm insanlar nöronlar ile birbirlerine bağlılar o halde öfkeni, kızgınlığını, reddetme duygunu, yoksunluğunu, neşeni ya da herhangi bir şeyini gözlemliyorsam yaptığın şeyi hissedebilirim ve aynı şeyi deneyimliyormuşçasına bende de aynı nöronlar aydınlanır.” Böyle söylüyor Rifkin kitabında.

Ve ekliyor “Bu tamamen olağandışı bir şey değildir. Biliyoruz ki eğer birisinin kolunda bir örümcek yürüyorsa ve ben onu o sırada gözlemliyorsam, ürpertici bir hisse kapılırım. Bir başkasının başına gelenleri sanki kendi başımızdan geçiyormuş gibi yaşamaya programlıyız.”

Seneler içinde sinir sistemi, beynin yapısı, bunların davranışlara yansıması konusunda gelinen aşama gerçekten de takdire şayan.

Her geçen gün daha fazla soru cevabını bilim sayesinde buluyor. Ultra teknolojiler kullanıyor, uzayı keşfediyoruz, makro kozmozdan mikrokozmoza kadar her alanda daha fazla bilgi sahibiyiz.  Ne hoş değil mi? Peki bu bilgilere ulaşıyoruz da ne oluyor? Hala aynı tas aynı hamam, iptidai yöntemlerle çözmeye kalkmıyor muyuz sorunları? Gelişmek, bilginin davranış üzerindeki etkisiyle oluşur. Gelişmiş insan seçilmiş hareket yapar. 

Bundan yüzyıllar önce de bugün de biz insanlar, şehirleri bombalayıp, diğer insanları öldürmeyi, kaba kuvvetle iş halletmeyi bir türlü bırakamadık. Bırakın savaşı trafikte bile sorunumuzu bağırarak çözmek peşindeyiz. Kullandığımız silahlar daha öldürücü, daha yıkıcı oldular. Ve biz buna silah teknolojisinin GELİŞMESİ ismini koyduk. Aslında çok önemli bir şeyi ıskalıyor olduğumuzu sahiden fark etmiyor muyuz yoksa işimize mi gelmiyor? Ya da içimizdeki korku ve savunma güdüsü bizi buna yönlendiriyor. Peki ama savunma değil saldırı olan eylemleri nasıl kategorize edeceğiz? Evet, belki daha fazla soru cevabını bilim sayesinde buluyor ama medenileşme konusunda bir türlü GELİŞMİYORUZ!

Buyurun bakın şu an gündemdeki Rusya-Ukrayna savaşına. Bu kimin savaşı?

Rusya aslında kimi bombalıyor? Ukrayna’yı değil orası kesin. Olası bir NATO tehdidini mi? Herkes böyle düşünse de gerçek bu da değil. Peki ABD neyi provoke ediyor? Diğer ülkelerin savaşmalarından maddi olarak nemalanacağı ve dünyanın süper gücü olacağını mı zannediyor? Bunların tamamı gerçeğin kendisi değil, iptidai insanın kısa vadeli (asırlar dünya için kısa vadedir) varsayımları. Gerçek şu: vurdukları KENDİLERİ! İnsanı ve doğayı doğru okumak gerekir. Bu sistem holistik. Bir elinle diğer eline zarar veriyorsan ölecek olan sensin. Karaciğerin beyninden daha değersiz değil. 

Kargayı (terörü) besliyorsan gözünü oyacaktır. Doğayı yok edersen, intikam amaçlı olmasa da, doğal olarak senin yaşam koşulunu elinden alacaktır. Doğada hiçbir şey senin kadar bozucu, yıkıcı değil ey insanoğlu. Kendini öldürüyorsun ama beni de yok ediyorsun. Çünkü biz biriz, aynı vücudun uzuvlarıyız.  

Araştırmalar gösteriyor ki insanlar aslında saldırganlık, vahşet, bencillik ve menfaat için değil sosyal dayanışma, yakınlık, ilgi ve arkadaşlık için programlanmış. E  o halde bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Pek çok felsefelerin de altını çizdiği BÜTÜNLÜK ilkesinin doğru olduğu kabulünden yola çıkarak, dünyayı ve hatta evreni BİR kabul edersek savaş, bir elin diğerini yaralaması, “kendi varlığını sabote etmesi” anlamına gelir. Komşun mutsuzsa sen mutlu olamazsın. Bu psikolojik falan değil, basbayağı fizyolojik bir olgu. İşte bilim, işte kanıt. Vücudun bir organının gördüğü hasar tüm sistemi alt üst eder. Yani holistik bir yaklaşımla kısaca şunu söylemek mümkün: 

Dünya’nın kurtuluşu insanın “Empati Medeniyetine” kavuşması ile olabilir ancak. İnsan denen gelişemeyen ama geliştiğini sanan ilkel varlık, ya bu bütüncüllük içinde hareket etmeyi öğrenecek ya da hepimiz yok olacağız.

Instagram

Facebook

Twitter

Wordpress

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
YORUMLAR
24.03.2022

teşekkürler

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ