“Ulan iki dakika komşuya dere otu sormaya gittim, ülkeyi ayağa kaldırmışsınız...”
Fazla söze hacet yok. Bu üç benzemez olayın bana anlattığı pek çok şey var, şöyle ki;
·Sıradan hayatlarımıza giren her türlü sıra dışılık elbette dikkatimizi çekecek. Onlara bakacak, ilgilenecek ve hatta monotonluğun bozulmasından tuhaf da bir haz alacağız.
·Kurumsal yapılar, yapmaları gerekeni yapacaklar. Vatikan’daki gibi kuru gürültüye pabuç bırakmayacak, kendi üzerlerinden nemalanmaya çalışanlara yardımcı olmayacaklar. Danimarkalı futbolcuların yaptığı gibi takım arkadaşlarının özelini gizleyecek, arkadaşlarının zor anlarını afişe etmeyecekler... Kol kırılacak yen içinde kalacak.
· Biz Türkler her zaman herkesten farklı olacağız ve bir haberin magazinsel kısmını esas değerinden üstte tutacak, saçma sapan insanlara saçma sapan değer atfetmekten geri durmayacak, buna da zaman ayıracağız.
Aylardır gündemin başköşesine oturmuş bu kişinin (Sedat Peker’in) bugün hak dağıtma ve ifşa yöntemine gülsek de unutulmaması gerekir ki HAK, ADALET nanesi yiyen devletçilik anlayışında (sözüm ona), bu tip ilişkiler en baştan hatanın ta kendisidir. Bu trajikomik bir durumdur ve bizler güldükçe konu daha da saçma yerlere ulaşacaktır. Atatürk Türkiye’si bu olmamalıydı. Hicap duyuyorum.
Öte yandan Sedat Peker’in hikayesinin senaryosunu yazsam iyi film olur diye de düşünmüyor değilim. Bu bir açık çağrıdır/tekliftir; Bana hikayeni anlat Sedat! İbret-i alem için kitabını yazalım, sonra da filmini çekelim. Bu arada senin iyi bir örnek olduğunu söylemiyorum ha, sakın yanlış anlama. Ama kitabın iş yapar, yazmak isterim. Tabii nesnel bir anlatımla...
Ve burada kendimi de dahil ederek bir eleştiri/özeleştiri: Rating uğruna yaptığımız hiçbir şey şu gerçeği değiştirmeyecek:
“Bugün yediğin hurmalar, yarın g..ünü tırmalar...”
Sağlıcakla...
Instagram
Facebook
Twitter
Wordpress
eline sağlık