Selda Terek Yazio: Ayrımcılığı Yok Etmek, Önce Kadınların “Kadınlar” Demeyi Bırakmasıyla Olacak

İki temel konu var bu yazıda: 1- Şiddet, 2- Cinsiyet ayrımcılığı. Çorba edip koydum önünüze.

Tarihinin, en iptidai zamanlarından beri insanoğlunun karşılaştığı şiddet eylemi, bireysel ve toplumsal bir “zihniyet bozukluğu” olarak algılanmıyor ama maalesef öyle. “Kadına şiddet” kavramı ise içinde cinsel dürtüleri de barındıran, sosyal, psikolojik, ekonomik, eğitimsel ve gelişimsel altyapı bozukluğu olan, sadece ülkemize has değil, dünya çapında bir “şiddet alt başlığı”, bir insanlık sorunu...

“Kadına yönelik şiddet”, şiddet konusunun bir alt başlığıdır ve toplumun zihinsel problemidir. Amaç “Şiddet”i yok etmek olmalı “kadına şiddet” kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Bugün emekçi kadınlar günü. Ve maalesef kadınlar tarafından atılan çığlıkların çoğu “şiddet” konusunda. Haklar, adalet ve eşitlik konuları bile inanın şiddetin yanında ikincil değerde kaldı.

Peki, kadını kurban yapan, erkeğin başrolde olduğu bu şiddet tipi ile ağırlıklı olarak “kadının” mücadele ediyor olması, çığlığı sadece kadının atıyor olması büyük bir haksızlık değil mi? Bilmem farkında mısınız ama şiddeti uygulayan kişi ağırlıklı olarak erkek. Peki hal böyleyken bu, “tedavi gerektiren bir erkek sorunu” olmuyor mu? Mücadelenin çoğunu gerçekleştirmesi gereken cins erkekken neden kadınlar çığlık çığlığa? Kulak verin buraya!

Çünkü öldürülmemek, canını kurtarmak için çabalayan insanlara karşı, deliren ve şiddet uygulayan canavarlar var karşımızda. Kokuşmuş, pis ve yanlış bir altyapı ile mücadele ed(em)iyoruz. Kokan çöpü yok etmedikten sonra o çöpün kokusundan uzaklaşmanın manası yok. İllaki yayılacak pis koku. Sen duymasan, başkası duyacak.

Ve maalesef, bizler bu platformlarda bas bas bağırıyoruz diye ne bu yazı ne de herhangi başka bir çaba o kişilere (şiddet ve öldürme eğiliminde olanlara) ulaşıyor. O eğilimdekiler kendilerini medeni fikirlere kapatmış olmasalar, zaten o eylemi yapmayacaklar. O halde mücadele daha farklı, daha kökten olmalı.

Tamam analizde iyiyiz. Bugün elinize hangi araştırma yazısını alırsanız alın, içinde şiddetin kategorilere ayrıldığını ve sebeplerin irdelendiğini, bazısında biyolojik faktörlerin rol oynadığını olduğunu ya da bunun bir olayda hafifletici sebep olarak kullanıldığını, şiddetin bazı alanlarda ise meşrulaştırıldığını görürsünüz...

Örneğin savaşlar meşrulaştırılmış şiddet eylemleridir. Her gün trafikte bile bir benzerine rastladığımız, insanların birbirlerini kısa yönden adam etme çabaları, kesintisiz basılan kornalardan tutun da sürücülerin birbirlerine ettikleri küfre kadar, maçlarda taraftarın oyunculara savurduğu bedduadan bir iş yerinde performansı beğenilmeyen sekretere sarf edilen söze kadar, bir filmdeki kanlı-silahlı sahnelerden, bolca rating alan bombalama sekanslarına kadar her şey şiddeti çağrıştırırken, kadına yönelik şiddeti tartışıyor olmak, “Yoksa boşa mı kürek çekiyoruz?” dedirtiyor insana.

Şiddet hayatımızın her evresinde ve kategorize edilemeyecek kadar girift. Gayet masum gördüğümüz ama çocuğumuzun saatlerce, günlerce maruz kaldığı oyunların, oyuncakların içinde, sanki özellikle genlerimize yerleştirilmeye çalışılan, kontrolü gün geçtikçe imkansızlaşan bir kavram haline geliyor. Bugünün toplumunun sağlıklı kalmasını nasıl bekliyoruz?

Asıl sakatlık, şiddeti türlere ayırıp bazısına meşruluk kazandırmaya çalışan kültürel değerlerde.

Oysa hiçbir şiddet eylemi meşru olamaz, olmamalı!

Peki nasıl yeneceğiz?

Bir yerden başlamak lazım. Aslında elbette ki bu konu geniş çaplı ele alındı ve üzerinde çalışılıyor. Genelgeler, kanunlar yayımlanıyor. Peki? Sonuç alınacak mı? Bugüne kadar cezai müeyyidesi vardı da kim bunu aklına getirerek kaldırdığı eli geri indirdi?

1- Önce Şiddete Karşı Algıyı Değiştirmek Bunu Altyapımızdan Yok Etmek Gerekiyor:

Şiddet, pek çok değişik bakış açısıyla değerlendirilen bir kavram ve maalesef aynı eylemin duruma ve topluma göre yasak ya da meşru kabul edilmesi mümkün. Sakatlık, şiddeti türlere ayırıp bazısına meşruluk kazandırmaya çalışan kültürel değerlerde.

Savaşlarda karşılaşılan kitlelere yönelik şiddet ile sivil yaşamda bireylere yönelik şiddetin algısı ile oynanıyor diye bir tanesini alkışlayacak değiliz. Nedeni ne olursa olsun bilerek, isteyerek herhangi bir canlıya ve hatta cansıza verilen zarar, analiz edilerek meşrulaştırılamaz. Nedeni ve nasılı ile uğraşıladurulsun, her türlüsü yok edilmeye çalışılmadıkça birbirini tetiklemeye devam edecek gibi görünüyor. Filmlerden silahları, dünyadan savaşları, silah endüstrisini, doğayı bir tehdit dibi algılamayı kesmediğimiz sürece, hayata savaşçıl değil, barışçıl çözümler inşa etmedikçe illaki devam edecek bir olgu bu. Evet bu kadar da keskin ve netim bu konuda. Ha, uygulanabilirliği var mı, işte orası şaibeli. Şiddetin istisnasız her türüne karşı durmak, şiddete karşı algıyı temelden değiştirmek gerekiyor.

2- Durun Kadınlar, Taktik Değiştirin!

Elimizde pankartlar ve megafon, meydanlarda bağırıp arıyoruz hakkımızı: Kadın şöyledir, kadın böyledir. Delirdiniz mi siz? Yapmayın bunu, emeğinizi çabanızı buna vermeyin, çünkü işe yaramayacak. Kimse bağırdık diye bize “gerçek manada” hak verecek değil. Verse bile göstermelik olacak bu. Sesi kesmek, tantanayı dindirmek için. 

Bugün kadınlar günü. Her yerde kadınların “çiçek” olduğundan bahsediliyor, yarın cinayet haberlerini okursunuz. Yani “çiçek” demekle bir yere varılmıyor. Bu şekilde olmayacak gerçek silkinme, kabul edelim. Yıllar boyu süren zavallı makus kader, bu şekilde değişmeyecek, çok daha farklı bir “devrim” gerekiyor. Belki bu popülist eylemler geçici ilgiler yaratabilir, hatta bir farkındalık da... Ama kalıcı olmayacaklar, kabul edelim. “Haklar” konusunda gerçekten eşitlikçi anlayışın temelinde pozitif bile olsa cinsel ayrımcılığa son vermek yatar. Buna canı gönülden inanıyorum. Ayrımcılığı yok etmek de önce kadınların “kadınlar” demeyi bırakmasıyla olacak. Algınızı değiştirin hanımlar. Ayrımcılığı önce biz kesmeliyiz. (Çok sivri bir söz biliyorum ama lütfen düşünün üzerinde)

Kadın ve erkek farkı sadece yatakta iş görür. Bu ayrımı sosyal hayattan ve iş hayatından yok etmedikten sonra kaybeden hepimiz olacağız.

Ayrımcılığı yok etmek, önce kadınların “kadınlar” demeyi bırakmasıyla olacak. Kadın kadın dedikçe kadına rol biçiyorsunuz.

İşte birkaç önerim:

1- Kadınlara: Durun çuvaldızı önce hemcinslerime batırayım: Ey kadınım, bağırmayı bırak artık. Kadının vasıflarını saymayı da... Çık ve göster kendini, performansını. Zaten yapıyorsun bunu. İş hayatında, edebiyatta, sanatta, eğitimde, toplumun her yerinde sen varsın. Erkeğin sana engel  olduğunu düşünüyorsan yen o erkeği! Ama erkek diye değil, daha iyisini sen yaptığın için. Cinsiyetleri yarıştırmayı bırak. İki cinsin birbirine ihtiyacı var. Biyolojik farklar da kaçınılmaz ama konu bu değil!

2- Haksızlığa uğrayan kadınlara: Biliyorum isyan aşamasına geldiğin çok oluyor ama kontrollü ol çünkü bazen “fısıltı” çığlıktan daha iyi duyulur. İçeriği doğru cümleler kuruyorsan, ses tonunu da doğru seç. Haklıyken haksız, sempatikken antipatik duruma geçme! Ve sana bir sır vereyim mi; ey bağıran kadın, cidden potansiyelinin farkında değilsin, kullan onu. Bağırmak için değil, performans için kullan enerjini ve takdir bekleyerek vakit kaybetme. Sen yolunda başarıya yürürken seninle yürüyenler olacaktır, unutma. Doğal olarak evrenin sana bahşettiğini zayi ediyorsun, çalıştır kafanı!

3- Şiddet eğilimi olan herkese: Şiddet eğilimleriniz varsa tedavi görün. Kendinizi kontrol edemiyorsanız yardım alın.

4- Siyasilere: Atın üzerinizdeki ataleti ve var gücünüzle eğilin bu konuya! Önce kendi zihniyetinizi ele alın. Kırın düşünce kalıplarınızı! Herhangi bir şiddeti meşrulaştırmayın. Anayasal ve yasal haklarda cinsiyet ayrımı olmaz!

5- İş dünyasına: Liyakat, performans ve yetenek üzerine kur değerlendirme kriterini, cinsiyet, ırk, din, dil üzerine değil.

6- Ebeveynlere: Cinsel ayrımcılık yapma çocukların arasında! Kızını da gönder okula, oğlunu da... İkisine de aynı prensip kurallarını koy. Biri dışarıda fink atarken, diğerini eve kapatma. Eşit şanslar sun. Eşine de saygılı ve sevgili davran. Unutma evladının rol modeli sensin.

7- Şiddete maruz kalan herkese: Birine şiddet uygulayanın psikolojik bir sorunu olduğunu unutma. Şiddet uygulayan sen isen, kendini men et böyle davranmaktan. Yanındaki bu eğilimlerde biri ise tedavi görmesini sağla ama onunla bir hayat kurma. Şiddeti analiz edip meşrulaştırma çabasını bırak. “Kıskançlıktan, beni çok sevdiği için dövüyor” cümlesi bu yüzyılın cümlesi olamaz.

Son olarak:

• Hakkını vermeyenden hak istemeye devam etme! Başka yollar dene.

• Sen şiddet yanlısı biriyle olmakta ısrar edersen, bana da haksızlık edersin. Çünkü ben o adamlar iflah olmayıp seni darp ettiler diye üzülmeyi hak etmiyorum. Şiddet eğilimi gösterenden uzak dur! O eyleme zemin hazırlama. Önce gücü sen göster ve şiddeti terk etmeyi bil.

Instagram

Facebook

Twitter

Wordpress

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!