Rönesans döneminde yaşamış İtalyan hezârfen, filozof, astronom, mimar, mühendis, mucit, matematikçi, anatomist, müzisyen, heykeltıraş, botanist, jeolog, kartograf, yazar Leonardo di ser Piero da Vinci, günümüzde yaşasaydı ve “Bakın ne yaptııııım!” diye Mona Lisa tablosunu bitirir bitirmez Facebook’a koysaydı kaç “like” alırdı dersiniz? Ya da şöyle sorayım, “16 senede yaptım ben bunu” diyerek eserini kolunun altına aldığı gibi bugünün Fevk-el beşerinin sarayının yolunu tutsa, vaktiyle yapabildiğini yapabilir miydi? Yani tabloyu 13 kilo altın karşılığında satabilir miydi? Altının ons fiyatına bakarak cevap veriyorum: “Hayır!” Peki, o halde beş asır önce, boya dediğimiz nesne henüz tavukta kalsiyumken, eserler günümüze kıyasla çok daha zor koşullarda yapıldığı için mi bugün böylesine paha biçilmezler? Bugünden 500 sene sonraya kalacak eserler de öyle mi olacaklar?
Hiç sanmıyorum. Çünkü tüketim toplumlarıyız ve büyük bir açgözlülükle tükettiğimiz ne varsa yerine çok daha büyük bir iştahla (kapitalizmin iştahı) tüketilecek yeni, daha fazla, daha lezzetli, daha günaha teşvik eden, daha dahası üretilmekte.
Tarihçiler, geçmişe yönelik gizemleri dedikodu ile açıklamayı seviyorlar mıdır bilmem ama benim geçmişten taşınan sıra dışı hikâyelere bayıldığım kesin. Zamanın biteviye devinimi içinde bu renkli çıkarımlar da olmasa, inanın çekilmez bir uğraş olurdu tarih. Tabii bu işin şakası. Sayısız inceleme ve uzman yorumunun çarpıştırıldığı tarih arşivlerindeki, birbirine benzer ama detayda mutlaka farklılıkları olan yüzlerce hikâye arasından birini gerçek kabul edecek olursak, sanırım birazdan size anlatacağımı seçerdim çünkü içinde “aşk” var. Evet aşk var hem de en yasağından, gizem var hem de en tehlikelisinden, zekâ var hem de en parlağından... Ne mutlu ki zamanı geldiğinde her şeyi ayan beyan ortaya koyan bilim, henüz bu konuyu tam olarak çözebilmiş değil de hala bu satırları yazabiliyoruz.
kimse yorum yazmamış.500 sene zor soru tabii :)