Seksin Tarihi ile Alakalı, Okudukça Ufkunuzu Açacak Enfes Bir Yazı (Part 3: Günah Kavramı)

Şu anda mevcut büyük dinlerde ve toplumlarda nasıl 'tabu' olarak görülüyorsa Antik Çağlardaki dinlerde ve toplumlarda da o kadar kutsallaştırılan ve hatta zaman zaman insanı tanrıya yaklaştıran bir ibadet olarak görülen bir aktiviteydi. Bu entry'de zaman makinemize atlayıp antik çağlara bir yolculuk yapıyoruz ve seks kavramının günümüze kadar nasıl şekillenip tabu halini aldığını tarihsel ve tarafsız bir gözle inceliyoruz. 

Not: Bu içerik yazarın izniyle yayınlanmaktadır.

 Yazarın notu: Bir uyarı yapayım. Bu yazının içeriği bazı konularda (din,cinsellik...vs) hassasiyeti olan insanları rahatsız edebilir. (+18)

Yazının bir önceki bölümü

Seksin Tarihi ile Alakalı, Okudukça Ufkunuzu Açacak Enfes Bir Yazı (Part 2: Organize Dinler)

Birinci yüzyılın sonunda Hristiyanlar devletin içinde belli başlı yerlere gelmişti ve yeni dönem roma imparatorları da bu yeni inanca biraz daha sıcak bakmaya, veya en azından daha fazla tolerans göstermeye başlamıştı.

Bu dönemde yazılan bazı mektup ve belgelerde 'Hristiyanlığın fikir olarak son dönem Yunan ve Romalı filozofların fikirlerine yakın olduğu ve vatanını milletini sevip eski adet ve geleneklere de saygılı olan Hristiyanlar'ın hiçbir zaman Roma İmparatorluğu içinde bir devrim veya ihtilal peşinde olmadığı' yazıyordu. Böylece Roma İmparatorluğu'nda yaşanan bazı korkuların önüne geçilecekti.

Hristiyanlar gerçekten de bir devrim peşinde değildi ama Roma İmparatorluğu'nda giderek nüfuzlarını arttırıyorlardı. Gerek yerel yönetimlerde gerek imparatorluğun yönetiminde bir çok önemli mevkiye Hristiyanlar gelmişti. O dönemde Hristiyanlar diğer Roma vatandaşlarından daha ahlaklı ve güvenilir olduklarını cinsellikten örnekler vererek gösteriyordu ve bu da onların devlet içinde güçlenmesine ve daha çok mevki sahibi olmasına yardımcı oluyordu çünkü devlet içinde Hristiyanlar hariç güvenilebilir ve cinsellikle kandırılamayacak devlet adamı yok denecek kadar az sayıdaydı. Artık Hristiyan olmayan Romalılar bile Hristiyanlar'ın ahlaken kendilerinden üstün olduğunu kabul etmeye başlamıştı ve devlet içinde kümelenmelerine kimse ses çıkartmıyordu. Koskoca imparator bile Hristiyan kesime 'Ne istediniz de vermedik' diye yaklaşmaya başlamıştı.

Roma İmparatorluğu dinsel karışıklıklarla boğuşmak istemiyordu.

Ülkenin bir kısmı Paganlardan ve önemli bir kısmı da Hristiyanlardan oluşmaktaydı. bu durumda iki inancın gelenekleri harmanlanıp ortaya karışık bir inanç sistemi oluşturulabilirdi. Bu durumda yeni sistemin kurallarına da yeni yeni ortaya çıkan ve kendilerinin evlenmesine bile izin verilmeyen ruhban kesim karar verecekti, zira İsa Bey hiçbir zaman böyle bir sınıfın varlığından söz etmemişti (Bu arada 'İsa Reyiz' artık 'İsa Bey' oldu çünkü ortaya attığı fikri tuttu ve dünyaya yayıldı). Hiç kuşkusuz yaratılan bir başka sınıf da 'kadın-erkek' sınıfıydı. Artık kadın ve erkek toplumun gözünde farklı yerlerdeydi. Kadınlar erkekler tarafından korunup kollanması gereken namus objesi haline gelmişti. Romalılar'ın bazı eski adet ve gelenekleri yüzyıllardır olduğu gibi devam ederken bazıları güncellenecekti.

Bir toplumu kontrol altına alabilmenin en kolay yollarından biri onların hayatına türlü kanun ve kurallarla sınırlandırmalar getirmek ve onlara yaptıklarından dolayı suçluluk duygusu yaşatmaktır

Bu da 'günah' denen kavramın sadece dini kesimlerde değil aynı zamanda artık etkisi giderek azalan seküler kesimlerde de yayılmasına sebep oldu. Bundan sonra eskiden gayet normal olarak görülen bir çok davranış 'günah' haline gelmişti. Bunu pekiştirmek için de ahiret inancı yayılmaya başlanmıştı. Böylece insanlara 'Bu dünya'da tüm zevkleri tatmak yerine kendinizi kontrol ederseniz bir sonraki hayatta sonsuza kadar her türlü zevki tadacaksınız.' deniyordu.

Seks aynı zamanda politik rakipleri ekarte edebilmek için kullanılan bir silah haline gelmişti.

Artık politik rakiplere parayla tutulan kadınlar yollanıyor, sonra seks sırasında basılıp sadece politik kariyeri değil aynı zamanda tüm itibarı bitiriliyordu. Bu yeni düzende seks hala kutsal bir akvititeydi ama 2 şartla: 1) Bir erkek ile bir kadın arasında yapılmalı, 2) Yapanlar evlilik bağıyla bağlı olmalıdır. Hatta yeni düzene göre kendisini kocasına sunarak kocasını cinsel açıdan doyuran bir kadın tanrıya hizmet etmiş gibiydi, yani seks belli şartlara uyduğu taktirde yine ibadet statüsündeydi.

Zaten insanların çocuk sahibi olup çoğalması hala ısrarla istenmekteydi. Aslında bazı alimlere göre seks sadece çocuk yapma amaçlı olmalıydı ve bundan zevk duyanlar suçluluk duymalıydı. İş bununla da kalmamıştı ve boşanma yasaklanmıştı. Böylece bir çiftin ömürleri boyunca sadece birbirleriyle, o da tanrıya tapacak mübarek ve nurlu çocuklar doğurmak için, seks yapması mümkün kılınmıştı.

Artık Hristiyanlık Avrupa'da yayıldıkça cinselliği, daha doğrusu cinselliksizliği merkeze alıp öne çıkartan bir ahlak anlayışı yayılmaya başlanmıştı.

Artık bir insanın ahlaklı mı ahlaksız mı olduğunu belirlemek için cinsel hayatına bakılmaya başlanmıştı ve kendilerini cinsel olarak hakim olabilenler üstün sayılacaktı. Yayılan öğretilere göre insanlar hayvanlardan farklıydı ve hayvanlar gibi her yerde sevişemezdi. İnsanların sevişmesi mahrem olmalıydı ve her şey (evlilik yoluyla) kayıt altına alınıp kapalı kapılar ardında olmalıydı.

400'lu yılların başında yaşayan Bizans lideri Pulcheria bakire olmasıyla övünüyordu ve bunun kendisini tarihteki diğer devlet kadınlarından daha üstün bir yere koyduğunu düşünüyordu. O dönemde kilisenin de desteğini arkasına alan ve bir azize olarak ilan edilen Pulcheria diğer Hristiyan kadınlara da örnek teşkil etmek için demir paraların üzerine kendi resmini bastırttı. Devlet içinde epeyce güç ve söz sahibi olan Pulcheria kilisenin istediği bazı kararları aldırtmak için bu gücü kullanmaktan çekinmedi. Pulcheria döneminde Bizans'ın her şehrine yeni kiliseler yapıldı ve dini cemaatlere bir sürü ayrıcalıklar verildi. Kendisinin imparatorluğun başına geçmesi beklenen generallerden biriyle evlendikten sonra dahi ölene kadar bekaretini koruduğu ve hayatı boyunca hiç cinsellik yaşamadığı söyleniyor

Hristiyanlıktan da sonra sahneye çıkan İslamiyet cinselliğe karşı Hristiyanlık ve Museviliğe benzer bir yaklaşımı devam ettirdi.

Bu dinde de en büyük ahlak ölçütlerinden biri cinsel yaşamdı ve bu dinde de insanlar dünyada çeşitli şeylere sabır gösterip asıl zevkleri ahirette tatmaya teşvik edilmekteydi.

İki organize dinden biri Ortadoğu'yu diğeri Avrupa'yı ele geçirirken artık insanların giyim kuşamlarına bile belli kurallar ve düzenlemeler getirilmişti. Artık vücudu kapatan kıyafetler giyilmeye başlanmıştı. Bu toplumlarda tamamen erkekler egemen olmuştu ve kadınlar arkada kalacaktı. Bir toplumda kadının yeri neyse cinselliğin yeri de bu oluyordu. Örneğin kadın-erkek eşitliğine önem verilen toplumlar cinselliği daha özgürce yaşarken kadın-erkek eşitliğinde geri düşen toplumlarda cinsellik çok büyük bir tabudur. İşte Ortadoğu ve Avrupa'da hızla bu yönde bir değişim yaşanmaya başlandı.

O kadar ilginçtir ki antik dönemde küsküler içinde yaşayan Avrupalılar'ın Amerika'ya yolladığı ve burayı keşfeden kaşifler kendilerinin bir çağ önce yaşadığı hayat stilini Amerikalı yerlilerde gördüklerinde onları 'ahlaksız ve sapık' olarak yaftalayacaktır. O dönemde Ortadoğu ve Avrupa'yı neredeyse tamamen ele geçiren cinsel ahlaki öğretiler henüz Amerika'daki Kızılderili toplumlara ulaşmamıştı ve bu toplulukların yaşam tarzı Hristiyanlık öncesi Avrupa toplumların yaşantısına benziyordu.

Afrika'dan Avustralya'ya, Güney Amerika'dan Kuzey Amerika'ya kadar bir çok toplum hala baldırı çıplak gezmekteydi ve cinsellik hiçbir şekilde tabu değildi.

Misyonerler bu topraklara yayılarak ilk iş olarak cinsellik bazlı ahlak öğretilerini yaymaya başladılar ve buralardaki halka 'günah' kavramını öğretmeye ve onları içinde bulundukları bu 'ahlaki çöküntüden kurtarmaya' koyuldular.

Anlatılana göre bir misyoner 1800'lerde Amerika'da bor köye gelir ve Kızılderilileri bir binaya toplayıp vaaz vermeye başlar. Vaazda cemaate cehennemin ne kadar korkunç bir yer olduğunu, oraya gidenlerin nasıl acılar çekeceğini ve şu anda karşısında bulunan herkesin cehenneme gideceğini söyler. Bunu dinleyen Kızılderililer dehşete düşerler. Ertesi gün yine aynı misyoner gelir ve yine insanlara cehenneme gidip yanacaklarını ve çok kötü işkencelerden geçirileceklerini anlatır. Bu bir hafta böyle devam eder. Bir haftanın sonunda misyoner geri gelir ve verdiği yeni bir vaazda 'Tanrı'dan size müjde getirdim. Affedilmenizin bir yolu çıktı' deyip Hristiyanlığı anlatmaya başlar. Böylece bir hafta boyunca cehennemle korkuttuğu insanları avucunun içine alır. Sonra da bu insanlara cinsellik merkezli bir ahlak anlayışının eğitimi verilir.

Bu tür bir yaklaşım dünyanın her yerinde cinselliği tanrıyı (veya tanrıları) yücelten bir ibadet olmaktan alıp çok büyük bir tabu haline getirdi. Avrupa'da Viktorya döneminde işler daha da ilginçleşti. Bu dönemde cinselliği çağrıştıran her türlü kelime ve kavram tabu sayılıyordu ve ayıplanıyordu. Örneğin doktora giden bir kadın doktor 'Neren ağrıyor?' dediğinde 'bacağım' derken bile utana sıkıla söylüyordu. Günlük konuşmalarda masa, sandalye gibi maddelerin 'bacaklarından' bile söz edilemiyordu.

İslam coğrafyaları da modernleşmeden payını alırken önce cariye kavramı ortadan kalktı ve sonra bir çok İslam toplumunda erkeğin 4 eş alma fikrinden de vazgeçildi.

Yine de cinsellik tabu olmaktan kurtulmak bir yana daha da büyük bir tabu haline geldi. Eskiden dini vaazlarda bile cinsellikten bahsedilebiliyorken bundan sonra cinsellikten hiçbir şekilde bahsedilmemeye başlandı.

Evlenme yaşı da giderek yukarı çekilince evlilik dışı cinselliğe sıcak bakmayan toplumlarda halk arasında 'abazanlık' denen durum ortaya çıkmaya başladı. Artık insanlar 20'li yaşlarının ortasına veya sonuna kadar cinselliğe ulaşamıyordu ve bu da ilginç bir döngüye sebep oluyordu. Döngü şöyle ki: Cinsellik tabu oldukça insanlar cinsel hayatı erteliyorlar ve insanlar cinsel hayatı erteledikçe cinselliğin tabusu güçleniyor (Catch 22). Ahlaki sekse indirgemek bir insanın seksten uzak durduğu sürece her şeyi yapabilip hala toplumun gözünde ahlaklı biri olarak kalabileceği anlamına geliyor. Bu da modern tarih boyunca her zaman politik kazançlar için kullanılan bir koz olarak kaldı (Örneğin; Bill Clinton vakası).

Böylece dünyanın bir çok toplumunda cinsel doyumsuzluk yaşayan ve "Bu dünya'da olmadı ama ahirette küsküye doyacağım" şeklinde düşünmeye başlayan insanlar türedi.

Kendileri cinsel doyumsuzluk yaşayan insanlar başkalarının da önüne taş koymaya başladılar çünkü başkalarının onların yaşayamadığı zevkleri yaşamasını bir hakaret olarak gördüler. Bu durumda ahlak polisliği denen toplum unsuru ortaya çıktı. Ahlak cinselliğe indirgendi ve cinsellik yaşamayan (veya yaşadığını gizleyenler) ahlaklı olarak görülürken diğerleri ahlaksız olarak görülmeye başlandı.

Belki organize dinler ortaya atılırken amaç bu değildi.

Belki amaç 'Bir sürü tanrı var hangisine inanacağımız şaşırdık, bir tane olsun yeter' şeklindeydi ama bunun getirdiği etkiler zamanla dağdan aşağı yuvarlanan çığ gibi büyüdü. Yukarıda bahsettiğim gibi birileri toplumu daha rahat kontrol altına alabilmek için dizayn etmeye çalıştı ve bunun için hayatın en ince ayrıntısına kadar her şeyine karışmaya karar verdi. Cinsellik hayatın en önemli unsurlarından biri olduğu için değişimden en büyük payı alan da bu oldu.

İlginçtir ki gelişmiş ülkeler içinde organize dinlerden en son nasibini alan Japonya'dır. Japonya'da cinsellik odaklı ahlak anlayışı da çok sonradan oluşmuştur. Japonlar'ın günümüzde bile bir çok batı ülkesinde 'ahlaksızlık' diyebileceği bir çok geleneği (örneğin: penis festivali) mevcut.

Bir şeyi tabu yaparsanız o geri teper çünkü insanlar o şeyi merak etmeye başlarlar.

Zaten bunu zaman içinde değişen dil yapısında da görebiliyoruz. Cinselliğin özgürce yaşandığı antik toplumlarda insanların günlük hayatta ettiği küfür ve hakaretlerde cinsel çağrışım bulunmazken (bu küfürlere bazı örnekler vermek gerekirse: 'onursuz', 'tembel', 'korkak', 'akılsız') cinselliği doyasıya yaşayamayan toplumların bu adeta dillerine vurmuştur ve her türlü küfür ve hakaret cinsellik üzerinedir, zira birine yapılabilecek en büyük hakaret o kişinin ya kendisine ya da ailesinde değer verdiği bir kadına (anasına, bacısına) cinsel bir şeyler yapmaktır (herhalde buna örnek vermeye gerek yok). Bu da cinselliğin tabuluğunu arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Cinsellikle alakalı küfürlerde aslında bir "üstünlük" taşlama durumu var.

Eskiden kölelik düzeni varken köle sahibi biri köleleriyle istediği zaman cinsel ilişki kurabiliyordu. Ayrıca kadınlar da birinin sahibi olduğu 'mallar' arasında sayılıyordu. Bu durumda biriyle cinsel ilişkiye girmek ona sahip olmak, ona karşı baskın olmak ve ona gücünü göstermek anlamına geliyordu. Cinsel içerikli küfürlerin ortaya çıkışı da bu şekilde öldü ve küfrü eden kişi kendisini 'aktif' küfrü yiyen kişiyi 'pasif' olarak gördüğünü, yani onun üzerine bir üstünlüğü olduğunu göstermiş oldu.

BİTTİ

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
YORUMLAR
03.08.2017

Mükemmel yazı

03.08.2017

çok mükemmel bir yazı olmuş bunu okuyunca diyorum ki keşke antik çağda yaşayan bir aristokrat olsam ya da zengin bir iş adamı 😂😂

19.08.2017

sabaha kadar pompa diyosun yani. [Not: ben içeriği okumadım :) ]

19.08.2017

çok güzel bir yazı olmuş. şu cümle de herşeyi özetliyor: "Ahlaki sekse indirgemek bir insanın seksten uzak durduğu sürece her şeyi yapabilip hala toplumun gözünde ahlaklı biri olarak kalabileceği anlamına geliyor. Bu da modern tarih boyunca her zaman politik kazançlar için kullanılan bir koz olarak kaldı."

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ