Soğuğunu bile özledik...
Soğuğunu bile özledik...
Bu esnada ayaklarının hareketsiz kalmaktan ağrıdığını da fark edersin.
Bu esnada karanlığa alışmış gözlerin ışığa alışma uğraşındadır.
Bu kez de çantamı yanıma alsam mı almasam mı ikilemi yaşanabilir.
Bir de büyük tuvaletin varsa bozuk kapıya konsantre olması ayrı bir derttir.
Aynı anons peş peşe 3-4 kez tekrar edilir.
Korkunç görünümlü bebekler, yazılı havlular, süslü tahta kaşıklar, tahtaya yazılmış demode sözler, asla kimsenin takmayacağı takılar, basitlikte yarışan saatler, değersiz tablolar, yolculuk yastığı, 1 lirana muhtaç kimsenin kullanmadığı masaj koltukları ile oyuncak kapma makinesi vb.
'Canım yengem' yazılı havlu ya da anahtarlık mı alalım yani, değil mi?
İçeride koltuğunu tanıyıncaya kadar o 'yanlış olabilir mi acaba' hissi yaşanmaya devam eder.
Birkaç saniyeliğine o 'nasıl yani, buradan mı gelmiştik' hissini açıklığa kavuşturma çabası boşuna olacaktır.
Bir de şey var, kek ve içecek dağıtılma anında yaşanılan anlamsız aşırı heyecan vee bunu gizlemek adına; yavaş yavaş yaklaşan muavine ve servis arabasına aslaa ama aslaa bakmamak, hiç umrumda değil benim yaaa tavırları 👀
Üniversitede ilk senem ve yarı yılda memlekete dönüyordum. Otobüs, Yozgat Coşkun Dinlenme Tesislerin'de mola vermişti. Saat gecenin ikisi, kar yağmış ve hava inanılmaz soğuk vardı. Bere, atkı falan sarılıp, tavuk dürüm tezgahına gitmiştim. Dürümü yapan eleman "Ne bu ya, kara kışta mı kaldın? Memleket neresi?" demişti. "Mersin" dedikten sonra, "Bende Adanalıyım. Hava soğuk değil o kadar ya..." diyerek gülmüştü. Adamın döner ateşinin yanında olması dışında hiçbir sıkıntı yok.
nuri bilge ceylan filmi izlemiş gibi oldum.konu uzun,hepimizin bildiği şeyler ama sonunda bişey olmuyor :)